Bant Mag. No:39'dan // Adaletsizliğin dürtüleri: Shadi Alzaqzouq

Bingazi doğumlu Filistinli sanatçı Shadi Alzaqzouq, 2005’ten beri Paris’te yaşıyor. Fransa banliyöleri, Arap baharı ve punk isyanını kesiştirebilen işlerinde çelişkilere ve mizaha daima alan var. Gerçekçi tablolarıyla toplumların psikolojisini ve farklı kimlikleri eşelemek istiyor. Sanatçıdan Fransa’daki deneyiminin ona neden toplumların artık duyu ve duygularıyla değil, kafalarıyla yaşadığını düşündürüyor olması ve daha birçok konuda yanıt aldık.

Röp: Ege Yorulmaz

Göçmen bir aileden geliyorsun, sürgünde doğdun ve büyüdün, babanı da geride bırakarak Al Kufrahdan Gazze’ye taşındın. Büyürken seni bugün olduğun sanatçı olmaya teşvik eden ve çalışmalarında etkili olan belli bir an/olay akla geliyor mu?
Gençken babam benim ve kardeşlerimin okuldan sonra diğer çocuklarla dışarıda oynamamıza izin vermezdi. Savrulup gideceğimizden korkardı ve aile olarak sağlam bağlarımız olmasını isterdi. Böylece arkadaşlarımızı eve çağırmaya başladık. Onları çekebilmek için güzel biçimde karşılar, duvara Allah’ın adıyla kaligrafi yapar ve dev Mickey Mouse çizerdim. Bu hakikaten de başlangıçtı, zira bundan sonra artık pek o kadar şeffaf hissetmemeye başladım.

İşlerimi etkileyen ilk kayda değer olay 1987’de başlayan ilk intifadaydı. Gençtim ve anlamını tam kavrayamıyordum; ama bütün gördüğüm, saf bir enerji, sürekli devam eden hareket, isyan, gizemli isimsiz fedailerin tehlikeyle oynayışı ve işgal ordusu tarafında kovalandıklarıydı. Tutulup kalmıştım. Sanırım sokak sanatını sevmemin sebebi bu; bana intifadayı hatırlatıyor.

Böylesi kışkırtıcı işler çıkarmaya iten temel dürtülerden bahsedecek olursak, baskı gören bir coğrafyada yaşamış olmak, sanatsal ifadenin eksikliği, özgürlük, adaletsizliğe ve şiddete baskın gelmekÇalışmalarınızda asıl değinmek istediğiniz mevzu(lar) neler?
Asıl olarak adaletsizliğin dürtüsüyle hareket ediyorum. Karanlık ve ciddi konulardan bahsetmeyi her zaman sevdim; ama mizahla. Ve Fransa’da olduğumdan beri, insanların Filistin’de olanlara karşı kayıtsızlığı karşısında dehşet içindeyim. Sözde “insan hakları”nın doğduğu ülkenin kendi insaniyetini kaybettiğini görüyorum. Bu toplum artık duyuları ve duygularıyla değil, kafasıyla yaşıyor. Bu eserlerime yeni ve güçlü bir yön verdi.

bant-39-shadi_09 (1)
bant-39-shadi_06

Resimlerinden biri (“After Washing”) Dubai’de bir sanat fuarında sansürlendi. İşin rahatsız ediciliğinden memnuniyet yaşadın mı, yoksa bu anlamda politik bir sanatçı sayılmamayı mı tercih ederdin?
İşim rahatsız edici olduğu için mutluyum ama aynı zamanda kendimi aslen politik bir sanatçı olarak tanımlamıyorum. Ben popüler kültürün ürünüyüm, politik oyunlardan ve politikadan hiç anlamam; ama hislerimi ifade etmek ve ne toplumun ne de başkasının beni kontrol edebileceğini göstermek istiyorum. Bu benim punk tarafım. Daha çok toplum psikolojisi, kimlikleri eşelemekle ilgileniyorum.

Baskıcı devletler tarafından yönetilen coğrafyalardaki (politik) sanatın otosansürle ilişkisi üzerine düşünce ve gözlemlerin neler? 
Bir noktada aslında hepimiz içinde yaşadığımız topluma göre az çok kendimizi sansürlüyoruz diye düşünüyorum. Böyle olduğu için üzgünüm, ama insanın ailesini koruması gerekiyor. Kendi kendini sansürlersin ya da saklanırsın.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:39’a ulaşabilirsiniz.