Bir elin de sesi olduğunun kanıtı: Byzantion Records & Shows

Bağımsız müzik sahnesinin en özel oluşumlarından biri Byzantion Records & Shows’la  İstanbul sahnesinden hayal ürünü festivallere, zihin açıcı muhabbet.

Röp: Cem Kayıran – Foto: In The Void 

İstanbul merkezli oluşum Tight Aggressive’in organizasyon kısmından sorumlu olan Byzantion Records & Shows, bu topraklarda bağımsız müzik ve alt kültürler adına, Kendin Yap tavrından taviz vermeden, iletişimi, paylaşımı ve birlikteliği ön plana alarak nefis işlere imza atıyor. Son olarak yerli sahneden farklı türlerin temsilcileriyle, bağımsız tasarımcıları bir araya getiren Byzantion Fest #3’ü Burgazada’da organize eden ekibin kurucularından Alper Erkut’la Byzantion Records & Shows ekibinin hem geçmişini hem sahneyle ilgili gözlemlerini hem de gelecek planlarını konuştuk. Kadıköy Yeldeğirmeni’nde heyecan verici bir mekân açıyor olduklarının müjdesini aldık!

Byzantion Records & Shows ekibi 2006’dan bu yana faaliyetlerini sürdürüyor. Bize oluşumun ortaya çıkış dönemini anlatır mısınız? Ekip kimlerden oluşuyor? Başka nelerle uğraşıyorsunuz? Tight Aggressive’le olan bağınız nedir?
2006’da Noizine Kolektif adında kolektifimiz ve internet formumuz vardı. Noizine, bünyesinde eski jenerasyonlardan kişileri barındırıyordu ve bu site üzerinden örgütlenip turlayan yabancı gruplara konserler düzenliyor lokal organizasyonlar gerçekleştiriyorduk. Bu değerli kişilerden bazıları hâlâ buna benzer işlerin içerisinde yer alıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam üç kez Noizine Fest düzenlemiştik, hattâ Hasanpaşa Gazhanesi’nde kaçak konser bile düzenlemiştik. Çılgın dönemlerdi âdeta. İlk kez ciddi şekilde emek harcadığım organizasyon 2006 yılında Peyote’de düzenlediğimiz Alman grup Alle Der Kosmonauten konseriydi diye hatırlıyorum. Sanırım konseri Bora Yıldırım organize etmişti, kolektif olarak hareket ettiğimizden dolayı herkes bir şeyin ucundan tutuyordu. O konserde benim ilk müzik grubum Noisy Sins of the Insect de çalmıştı ve ben o zamanlar 16-17 yaşındaydım. Aradan bayağı bir süre geçti ve bu aralıkta organizasyonlar devam etti fakat Noizine Kolektif etkinliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştı. Myspace ve ardından gelen Facebook’un sosyal medyada etkinliğini arttırması sonucu insanlar forum kültüründen uzaklaşıp paylaşımlarını Facebook üzerinden gerçekleştirmeye başlamıştı. Bundan iki sene önce bu organizasyonları ve gelecek organizasyonları bir isim altında toplamaya karar verdim. Bu aşamada Tight Aggressive ismi ve fikri de kafamda canlanmaya başladı. Tight Aggressive isminin altında oluşan, üç farklı koldan ilerleyen bir kolektif ortaya çıkardık. Organizasyon kısmında Byzantion Records & Shows. Serigrafi baskı, sanat ve tasarım işlerinde Painite Prints (İpek Arıkan). Tekstil, el yapımı ürünler, video prodüksiyon işlerinde ise Loom Handcrafts (Mutlu Oral) olmak üzere kendi çapımızda üretmeye ve yapmaktan hoşlandığımız şeylerin peşinden koşmaya devam ediyoruz. Yakın zaman içerisinde Yeldeğirmeni’nde bir yer kiraladık şuanda tadilatı süren bu yerin içerisinde vegan yiyecekler bulabileceğiniz (evet sadece vegan; vejetaryen değil) vegan kafe, çeşitli sanatçıların işlerinin sergilendiği sanat galerisi ve müzik stüdyosu olacak. Çeşitli atölye çalışmalarının yapılacağı bu mekânda tüm alt kültür müzik sahnesini kapsayacak ortak bir buluşma alanı yaratıp röportajları ve canlı performansları online yayınlayabileceğimiz bir platform oluşturmaya çalışacağız. Bu paylaşımları online dergi formatında piyasaya sunmayı ve içinde var olmayı dilediğimiz kültüre katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Bu hedefleri gerçekleştirirken bir yandan kiraladığımız yeri Tight Aggressive Kendin Yap Derneği’ne dönüştürmek adına adımlar atacağız.

Peki Byzantion isminin bir hikâyesi var mı?
İnternette gezerken İstanbul’un tarih içerisinde kullandığı isimlere bakıyordum. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum fakat “Byzantion” kaynaklarda göründüğü kadarıyla İstanbul’un ilk ismi olarak geçiyor. Hikâyeye göre Byzantion ismini Byzas adlı Yunan kolonicisinden alıyor. Açıkçası isim için pek fazla düşünmedim. Dolayısıyla “Byzantion” isminin bendeki hikâyesi bununla sınırlı. İsim üzerine anlatılan hikâyeleri okumanızı tavsiye ederim.

İstanbul müzik sahnesi bugüne kadar birçok farklı kolektife, akıma, oluşuma tanık oldu. Fakat sizin gibi uzun ömürlü ya da sürekli olabilenlerin sayısı neredeyse bir elin parmaklarını geçmiyor. Sizce İstanbul müzik sahnesinde var olmanın, aktif olabilmenin sırrı nedir?
Üç sene önce Foton Kuşağı adlı müzik grubumla Avrupa turuna çıktığımızda Hollanda’nın Tillburg şehrinde Incubate Fest adlı festivalde çalmıştık. Festival bünyesinde Built to Spill, Shonen Knife, Cocorosie, Mum, Gang of Four, Tim Hecker, Wolf Eyes, This Town Needs Guns gibi üstün müzisyen ve müzik grupları bulunuyordu. Festival her sene yapılıyor ve yaklaşık beş gün içerisinde 250, 300 gruba ev sahipliği yapıyordu. Oraya gelen her grubu evinde ağırlayan gönüllüler vardı. Bunların yanında gönüllüler gruplarla ilgilenip onların ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Diğer gönüllüler sahneyi hazırlıyordu, başka gönüllüler ise bildiri dağıtıp organizasyon hakkında insanları bilinçlendiriyordu. Her şey yerinde ve zamanında ilerliyordu. Biz de o festivalde çaldığımızdan dolayı orada yaşayan ve festivalde gönüllü olarak yer alan birinin evinde kalmıştık. Bu örnekten yola çıkarak var olmanın ve aktif kalmanın sırrının kolektif çalışmadan geçtiğini söyleyebilirim. Bu denli büyük bir organizasyonun dinamiklerini gözlemlediğimizde bu durumun sadece iyi müzik gruplarını getirmekle başarıya ulaşamayacağını görebiliriz. Benim kişisel görüşüme göre kolektif çalışma olmadığı sürece, biz alt kültürlerde (ya da alternatif kültürlerde ne dersek diyelim) yardımlaşmadığımız sürece bu tarz işlerde maalesef umduğumuz sürekliliği kazanamayacağız ve birbirimize devamlı bu soruları sormaya devam edip yakınmayı sürdüreceğiz.

Alt kültür bağlarının sıkılaşmasını, bir aşinalığın, birlikteliğin oluşması açısından yaptığınız şeylerin önemi yadsınamaz. Siz dışarıdan baktığınızda, Byzantion’ın yaptıklarının yerli müzik sahnesine nasıl yansımaları olduğunu görüyorsunuz?
Yukarıda belirttiğim gibi bu işler hep kolektif çalışma sayesinde başarıyla sonuçlanabilecek işler. Ayrıca bu işleri sadece Byzantion yapmıyor. İzmir’den Apeiron Kolektif, İstanbul’dan Mezar Org, Blacktrick, Atom Kule, Wargasm Kolektif, Art Is Dead, Asta Diyavolo gibi kolektiflerde işbirliği içerisinde. Bunların yanında Kod Müziği ve sahneye devamlı katkıları bulunan Peyote ve Karga Bar’ı da unutmamak gerekiyor. Aslında hepimiz aynı şeyi yapıyoruz. Bence biraz daha şeffaflaşmak ve kapsayıcı davranmak ilişkileri düzeltebileceği gibi bu durumu daha pozitif bir noktaya da taşıyabilir.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:41’e ulaşabilirsiniz.