Saçlarının aklarını kapatmayanlar: Bir Tatlı Kaşığı Çamur üzerine

Prömiyerini 26. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yapan Bir Tatlı Kaşığı Çamur, sahnelendiği ilk günden bu yana alkışları toplamaya devam ediyor. Sahnede Bengisu İspir ve Cansu Canaslan’ı izliyoruz. Sahne arkasında ise yazar Elif Candan, hareket tasarımcısı Ceyda Özcan ve kostüm tasarımcısı Hilal Polat yer alıyor. Yönetmenliği de Fiziksel Tiyatro Araştırmaları ekibinden Pınar Akkuzu üstlenince, 60 dakika boyunca gözlerimizi kırpmadan izlediğimiz bir oyun ortaya çıkıyor.

Konu Nedir?

Metin; Elif Candan’ın, Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde toplumsal cinsiyet üzerine yaptığı araştırmaları sonucunda yazılmış. Toplumun kadınlardan beklediği davranış kalıplarını bir evin içinde, eşyalarla olan ilişkiler üzerinden, soru-cevap formatında izliyoruz. 

İlk intiba

Işıkların açılması ile beraber, iki büyük perdenin önünde yan yana duran iki kadın görüyoruz. Perdeler, önce bizi bir evdeymişiz gibi hissettiriyor. Ev sıcaklığını sahnenin dışından gelen sorular bölüyor. Soruların cevaplarını; evde, mutfakta, bazen bir kekin içinde arıyoruz. Ararken biliyoruz ki bu sorular, kadınları iyileştirmek için sorulmuyor. Bir iyileşmenin takibinden çok, saçlara düşen her bir akın sebebine tanık oluyoruz. 

En çok nesini sevdin?

Oyunun başından sonuna eşlik eden şarkılar, tekerlemeler âdeta oyuncuların yaşlarını unutturuyor. Evlilik yıllarından okul sıralarına, ilk aşka, gelecekten geçmişe, hayallerden gerçekliğe, oradan buraya giderken; bu şarkılar gezintiyi öylesine yumuşatıyor ki duyguları hemen yakalıyoruz. Renk ve ışık değişimleri de bize bu yolda eşlik edince, zaman atlayışlarının hiçbirinde kaybolmuyoruz. Bütün bu duygu takibinin böylesine uyumlu ilerleyişi de oyun boyunca dikkatimizin bir an bile dağılmamasına sebep oluyor. 

Nasıl hissettirdi?

Gülmek ile ağlamak arasında bir yerlerde. Bazı oyunlardan, kalabalık insan grupları ile izlenen filmlerden sonra çokça duyduğum bir cümledir şu: “Komik hiçbir şey yoktu, insanlar neden bu kadar güldü?” Bu cümle tam da bu oyunun özeti denebilir.  Komik olmadığını bildiğimiz hâlde güldüğümüz çokça an… Oyunun ağır havasından kaçacak yer arıyoruz. Gülüyoruz fakat acı bir gülüş oluyor bu. Dudağımızın her bir kıvrılışı suçlu hissettiriyor. Oturduğumuz koltuk zamanla bütün konforunu kaybetmeye başlıyor.

Oyunun sonuna doğru ikram edilen o kek ile beraber misafirliğimizin bittiğini hissetmeye başlıyoruz. Tarifini aldığımız o çamurlu kekten yemek istemiyoruz çünkü o çamur bulaşınca çıkacak cinsten değil. Halbuki çoktan bulaşmış her tarafımıza, bilmiyoruz. 

Formu dolduran: Zelal Buldan