"Black Mirror" ekibinin ellerinden çıkan “Death to 2020” ile seneye lanet

 “2020 için felaket ve bok çukuru derdim ama bu felaketlere ve boklara haksızlık olur” demekte, Leslie Jones’un hayat verdiği Dr. Maggie Gravel. Netflix’in “özel bir komedi etkinliği” olarak tasvir ettiği, 70 dakikalık yeni projesi Death to 2020; uzmanların, politikacıların, sıradan vatandaşların ve hatta kraliyet üyelerinin ağzından bu eşi benzeri görülmemiş yılın kapsamlı (ve bir o kadar absürt) hikâyesini sunma iddiasında. Kurgusal karakterlerin röportajları, son 12 ayı kapsayan gerçek arşiv görüntüleriyle birleşerek karşımızda.

Dümende iki sürpriz isim, Black Mirror’ın yaratıcıları Charlie Brooker ile Annabel Jones var. Bu sefer mockumentary janrına göz kırpan ikili; mizahı ve hicvi elden bırakmıyor, yaşadığımız günleri nevi şahsına münhasır üsluplarıyla yeniden yorumluyorlar. 

Aslında ne 2020’nin getirdikleriyle dalga geçiliyor ne de yaşananların olası sebeplerine ışık tutuluyor. Tek amaç, yaşadığımız korkunç, bir o kadar da saçma günlerin altında yatan mizahı bulabilmek…

Geçtiğimiz günlerde Death to 2020’nin tanıtım çalışmaları kapsamında çevrimiçi bir etkinlik düzenleyen Netflix, projenin arkasındaki isimleri bir araya getirdi. Gündemin senaryoya etkilerini, olağanüstü şartlardaki prodüksiyon sürecini ve olası bir Black Mirror bölümünü ekibin ağzından dinleme şansı bulduk.

Death to 2020, 27 Aralık itibariyle Netflix kataloğunda.

Samuel L. Jackson’dan Leslie Jones’a uzanan iddialı oyuncu kadrosu

Oyuncu kadrolarıyla meşhur Black Mirror’ın yaratıcıları, yine birbirinden yetenekli isimleri dâhil etmişler projelerine. Death to 2020’de Samuel L. Jackson bir muhabire, Hugh Grant tarih profesörüne, Kumail Nanjiani bir CEO’ya, Tracey Ullman Kraliçe Elizabeth’e, Samson Kayo bilim insanına, Lisa Kudrow hükümet sözcüsüne, Leslie Jones bir terapiste, Cristin Milioti ev hanımına, Diane Morgan sıradan bir vatandaşa, Joe Keery ise Y kuşağından bir gence hayat veriyor. Laurence Fishburne ise sesiyle katkıda bulunmuş projeye.

Detayları temmuzda kesinleşen projenin çekimleri kasım ayında, İngiltere ve ABD’de gerçekleşmiş. Reji koltuğunda iki farklı isim görmekteyiz: seyahat edilmemesi adına Londra çekimlerini Al Campbell, Los Angeles’takileri Alice Mathias üstlenmiş. Brooker ile Jones ise setlere Zoom aracılığıyla katılmış. Ekip prodüksiyon sürecinin sadece 10 günde tamamlandığının, çekim takviminin sağlık önlemleri gözetilerek düzenlendiğinin altını çiziyor. Kısacası hiçbir oyuncu sette bir günden fazla bulunmamış, hatta bir kısmı lansmandan sadece 2-3 hafta önce projeye dâhil edilmiş.

Gündem başlıkları ve zamanla gelişip, dönüşen senaryo

Death to 2020 içinde bulunduğumuz ve bir türlü bitiremediğimiz bu garip seneye adanmış özel bir yapım. Dolayısıyla gündemi yakalama, eksiksiz şekilde özetleme, hiçbir ayrıntıyı es geçmeme gibi kaygıları mevcut. Brooker ile Jones ikilisi COVID-19 salgınından Black Lives Matter hareketine, ABD başkanlık seçimlerinden Parasite’ın tarihî Oscar zaferine, Avustralya yangınlarından TikTok’un yükselişine sayısız gelişmeye temas etmekte.

Panelde, güncel olma kaygısının getirdiği sorumlulukların, iki deneyimli kalemi dahi fazlasıyla zorladığını öğreniyoruz. “Hareket hâlinde olan bir hedefiniz varsa ve siz de o hedefin içindeyiz işiniz kolay değil” diyor Brooker. Senaryonun zamanla nefes alan, gelişip dönüşen bir forma büründüğünü; ilk taslağını eylül ayında sundukları metinde sayısız değişiklik yapıldığını belirtiyorlar. Son dakika revizyonları için oyunculara müteşekkir olduklarını söyleyen ikili, set günlerinde bile rahat durmadıklarını itiraf etmekteler.

Ya tüm bunlar bir Black Mirror bölümü olsaydı?

Merak edenler için söyleyelim, karşımızdaki Black Mirror antolojisinin bir bölümü değil; tamamen orijinal bir içerik. Panelde diziyle ilgili soruları cevaplamayan Charlie Brooker, yine de salgın odağındaki bir Black Mirror bölümünü nasıl tahayyül ettiğini açıklamayı ihmal etmedi.

“Eğer pandemi nedeniyle oluşan panik hakkında bir Black Mirror bölümü yazmış olsaydım, inanılmaz derecede şiddetli olurdu. Toplumun tamamen çöktüğü, heyecan verici bir açılış sahnesi yazardım mesela.” diyor yazar/yapımcı. Lakin içinde bulunduğumuz günler, onu optimist bir insana dönüştürmüş anlaşılan: “Şimdiye kadar yaşananlar hakkında konuşursam eğer… Komşunuzun bir şişe su için sizinle savaşmaktansa, size yardım etme ihtimali daha yüksek galiba.”

Son olarak Brooker, pandemi sürecindeki kişisel deneyimlerinden bahsetmeyi de ihmal etmedi: “Her zaman çok paranoyak, mümkün olan en kötü ihtimalden nörotik olarak endişelenen, kaygılı bir insandım. Ve tuhaf bir şekilde, tüm bunlar olduğunda, neredeyse iyimser diyebileceğim bir ruh hâline büründüm. Çünkü korkunç bir şeyin olmasının çekincesiyle ortaya çıkan kaygı, bir kez korkunç bir şey olduğunda, aniden gerçek ve devam eden bir forma bürünüyor. Büyük bir bilinmeyen için endişelenmiyorsunuz, zaten gerçek bir durumla karşı karşıyasınız.”

Yazı: Merdan Çaba Geçer