Brian Eno için gündem yine ve her zaman ekolojik kriz

Yazı: Aysu Uzer

70’lerden bu yana Robert Fripp, Talking Heads, David Bowie, Grace Jones, Damon Albarn ve dahasının müziğine dokunan, yüzlerce film ve dizi için beste yapan, deneyci yaklaşımından çıkardığı ambient kayıtlarıyla da pek çoklarına ilham veren Brian Eno, 14 Ekim’de 29. solo albümünü yayımladı. 

Brian Eno, FOREVERANDEVERNOMORE için “Dünyalar yaratmayı seviyorum, bir sanatçı olarak yaptığım şey bu; sonik dünyalar yaratmak. […] Yarattığım dünyada nasıl hissettiklerini görmeyi denedim.” diyor. 

10 şarkının bulunduğu koleksiyon, Eno’nun belki 20 yılın ardından ağırlıklı olarak vokal yaptığı ve yalnızca iki şarkının enstrümantal olduğu tek albüm. Eno bu durumla ilgili “Sesim değişti, alçaldı, şarkı söyleyebileceğim farklı bir kişilik hâline geldi. Bir genç gibi şarkı söylemek istemiyorum; melankolik olabilir, biraz pişman olabilir. Tekrar şarkı yazmaya gelince; daha çok manzara ama bu sefer içlerinde insanlar var.” açıklamasını yapsa da albüm hakkında çıkan ilk yorumlar karanlık bir ayin müziği ile umut dolu bir ilahi benzetmeleri arasında gidip geliyor. Bana göre ise Eno bu kez, “uyandırıcı” etkisi olan birtakım ninniler söylüyor.

Bu milyarlarca yıl sona erecek…” (“Garden of Stars”)

İklim krizine dikkat çekmek için hazırlanan FOREVERANDEVERNOMORE kuş sesleri, rüzgârların uğultusu ve nefes alışverişleri arasından umut dolu ve insanlığın kendi kendisini kurtarabileceğine inandıran sözler fısıldıyor.

“There Were Bells”, Eno’nun ekolojik kriz ile ilgili bir uyarı niteliğindeki şarkısı, aslında kardeş Roger Eno ile Akropolis’te tanıttıkları bir parçanın stüdyo versiyonu olarak biliniyor. Albümdeki bazı şarkılarda prodüktör Leo Abrahams’ın katkıları ve Eno’nun kızı Darla Eno’nun vokallerini duymak mümkün.

Gezegeni bir paydaş olarak tanımlamak

Müzisyenin ekolojik krizi hedef alan işleri solo üretimleriyle sınırlı değil. Brian Eno ve Beatie Wolfe tarafından kurulan EarthPercent (E/P), müzik endüstrisinde iklim krizi üzerine çalışan ve fark yaratabilecek oluşumları destekliyor. İklim krizi ile mücadele etmek isteyen ancak kendisinin nasıl anlamlı bir katkı sağlayacağını bilmeyen müzisyenlere seslenen E/P, en doğru yöntemin belirlenmesi için bilim insanları, aktivistler ve uzmanlardan oluşan bir danışma kurulu ile birlikte hareket ediyor.

Oldukça basit bir sistemle işleyen E/P, müzisyenlerin aktardıkları paranın akıbeti konusunda endişe duymalarının önüne geçerek, bağış yapma sürecini hem kolaylaştırıyor hem de hızlandırıyor. Özetle şahıslardan ve şirketlerden, kârlarının belirli bir yüzdesini organizasyona iletmelerini böylece düzenli ve stratejik bir pay aktarımı sağlayarak gezegeni bir “paydaş” olarak tanımlamayı öneriyor. 

Brian Eno, EarthPercent’i şöyle anlatıyor:

“Geleceğimiz, sağlıklı bir gezegene sahip olmamıza bağlı. Ancak şu anda eylemlerimiz çevreye ciddi şekilde zarar veriyor. Topluluklarımızı temiz, sağlıklı ve gelişimini sürdürebilir bir hâlde muhafaza edebilmek için mümkün olduğunca çabuk ve hemen harekete geçmeliyiz. Müzik endüstrisindeki birçok kişi iklim krizini ele almak için bir şeyler yapmak istiyor ancak nasıl yapılacağını bilmiyor. Bu yüzden EarthPercent, en umut verici çözümleri belirlemek ve finanse etmek için bilim adamları ve uzmanlarla birlikte çalışıyor.”

Günümüzde iklim krizi ile mücadele eden organizasyonların küresel bağış fonlarının tümü içindeki yüzdelik payının yalnızca iki olduğunu, bununla harekete geçebilmenin ve sergilenmesi gereken eylemlerinin ölçeğini karşılayabilmenin imkânsızlığını açıklayan E/P’nin hareket planı üç adımdan oluşuyor: Toplanan miktarı optimize etmek, bir topluluk oluşturmak ve harekete geçmek. E/P’nin misyonunun yalnızca belirlenmiş bir yüzde ile bağış toplamak olmadığını da belirtmek gerek; oluşum aynı zamanda, müzik endüstrisinin de küresel toplumun bir parçası olduğunun bilinciyle gezegen üzerindeki etkisini azaltarak, iklim krizi mücadeleye doğrudan ve dönüştürücü bir destek vermeyi amaçlıyor.

EarthPercent, aşağıdaki hedeflere yönelik çalışmalara yatırım yaparak 2030’a kadar 100 milyon dolar toplamak niyetinde:

*Müzik sektörünün çevresel etkilerinin iyileştirilmesi.
*Sera gazı emisyonlarının azaltılması ve temiz enerjinin desteklenmesi.
*İklim krizi ile mücadeleyi güçlendirmek ve çevrenin korunmasına değiştirici katkı sağlamak.
*Ekonomik, yasal ve sistemsel bir politika değişikliği projeksiyonu tasarlamak.
*Korumak, gezegeni daha çok korumak ve doğaya verilen hasarı tedavi etmek.

Brian Eno’nun The Guardian için yazdığı makalede de altını çizdiği gibi kendi karbon ayak izimizi azaltmak ve yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapmak için bireysel çabalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulsa da -daha da önemlisi- hükümetler, endüstriler ve kurumsal kirleticiler de mevcut koşullarda buna mecbur. İklim çözümleri etrafında birleşmiş bir topluluk duygusuna da ihtiyaç var elbette.

Kulağa bir plan varmış gibi geliyor

Tam da yukarıdaki sebepten dolayı Eno bir yandan da Sounds Like A Plan isimli bir podcast serisi yürütmekte. Mart 2021’den bu yana devam eden podcast’in cevap bulmaya çalıştığı soru şu: “Müzik endüstrisi dünyayı nasıl kurtaracak?”

Eno’nun çevre üzerine çalışan hukukçuları, avukatları, aktivistleri ve sanatçıları ağırladığı Sounds Like A Plan’in üçüncü sezon konukları arasında Nicky Hawkins, Prof. Ed Hawkins, Jasper Ewany, Nick Mulvey, Pip Millett & Rachel Ama, Jake Taylor, Tim Benson, Max Richter, Yulia Mahr, Aurora ve Fay Milton ile Greg Cochrane gibileri bulunuyor.

800 bin yıllık verilerden bir protesto

EarthPercent’in kurucularından bir diğeri olan aktivist sanatçı Beatie Wolfe ise gezegenin, NASA tarafından elde edilen 800 binyıllık verilerinden oluşan bir protesto parçası üretti. İnsanlığın Dünya üzerindeki etkisini gösteren bu animasyon tasarımında,yaşamın başlangıç rengi olduğuna inanılan mavi ve yeşilden kırmızının tonlarına uzanan iplikler dokunurken, “Geri dönmek için çok mu geç?” sorusu soruluyor. 

Antik Yunan anlatılarında kaderin ağ gibi örüldüğü, bir kumaş gibi dokunduğu inanışlarına göz kırpan bu video tasarımı yalnızca renk paleti ile değil, animasyonun pürüzsüz akışıyla da çarpıcı bir etki yaratıyor. Gezegenin zaman çizelgesini görsel ile müziği birleştirerek, verileri çağrıştırıcı ve ilişkilendirilebilir şekilde ortaya koyan işi için Wolfe, farkın gözler önüne apaçık bir biçimde serilmesini sağlamasıyla insanların, gezegenin ne durumda olduğunu gerçekten idrak edebileceklerine inandığını söylüyor. “From Green to Red”in sözlerine de bir bakalım:

“Dışarıda arabalar gibi insanlar da hâlâ çalışıyor
İçerideyken geldiğini inkâr etmek güvenli,
Ve televizyon açıldı, yani rüzgârlar uğulduyor
Yükselen sıcaklığın sesine
Sorunun bizde olduğunu duymak istemiyoruz
Yani kendi evrenimizde istediğimiz gibi yaşıyoruz
Çünkü insan şeytani bir şekilde kendini Tanrı sanıyor,
Ve söylemeyeceğimiz şeyi bile göremeyecek kadar gururluyuz:
Bilmek istemiyoruz”