Büşra Kayıkçı ile mekânın müziği, müziğin mekânı

Yazı: İlayda Güler - Fotoğraf: Şeyma Tuna

Geçtiğimiz yıl, Ah! Kosmos’la birlikte kaydettiği Bluets albümünü paylaşan besteci ve piyanist Büşra Kayıkçı, hikâye anlatmaya solo üretimleriyle devam ediyor. Müzisyen, 2019’a tarihlenen ilk uzunçaları Eskizler’in demlenmiş bir uzantısı olarak gelen Places adlı yeni koleksiyonunda da sinestezisini kullanıyor; parçalarını inşa ederken müzik ve mimariyi birlikte kurguluyor.

Warner Classics kataloğunda Parlophone Records etiketiyle yayımlanan Places, Eskizler’de müzikten mekâna ulaşan yolu tersine çevirerek, mekânın müziğini yazıyor. Pandemi kısıtlamaları sırasında, gitmek istediği yerleri hayal ede ede vücuda getirdiği bestelerin ortaya çıkış sürecini, iç mimarlık eğitimi aldığı yıllara atıfta bulunarak şöyle anlatıyor Büşra Kayıkçı: “Bir kompozisyona başlarken o ilk çizgiyi çizmeden önce bir hikâye yazmamız gerektiği öğretildi bize. Orası nasıl bir yer olacak? Kimler yaşayacak? Ne kadar süre kalacak? Bu sorular etrafında detaylı metinler yazardık.”

Mimari ve müzik arasındaki en belirgin ortaklıklardan biri, her iki disiplinin de tasarım ve inşa süreçlerine tabi olması. Büşra Kayıkçı, bestelerini oluşturan çeşitli müzikal elementleri modüler olarak tasarlayıp kendisini bir doyum noktasına ulaştırana kadar harmanladığı, bir süre dinlendirdiği ve geri döndüğünde son kıvamını bulduğu bir yaratıcı yaklaşım izliyor. Böylelikle piyanodan kâğıda aktarılan müzik, her icrasında yeniden inşa ediliyor.

“Besteci olarak aslında bir mekân tasarlarım. Dinleyici, bu mekânı deneyimler; mimarisinde bir yolculuğa çıkar.” diyor müzisyen. Öyle ki “Olive Tree”yi dinlerken; çocukluğundan bu yana yazlarını geçirdiği Ege kıyısının kokusu, oradaki zeytin ağaçlarını izlemeye duyduğu özlem hissedilebiliyor. Özlemin başka türlüsü de var albümde. Kimi kaynaklarda ilk adının “Egyptian Song” olduğu söylenen Radiohead klasiği “Pyramid Song” ilhamıyla yazılan “Tribute To Egyptian Song”da olduğu gibi mesela. 

Eskizler’de sırtını tamamen piyanoya yaslayan Büşra Kayıkçı Places’ta ses kaynaklarını çeşitlendirmiş; organik, elektronik, endüstriyel dokuları bir arada kullanıyor. “Tribute To Egyptian Song”da kendi yaptığı metal – ahşap aletten çıkan ses, parçadaki çöl temasıyla kontrast oluşturmaya hizmet ediyor örneğin. “Deep Seated Arrogance”ta ise bestenin adında da geçen kibir duygusunu müzik dilinde kurcalarken, kızının oyuncaklarından çıkmış perküsif seslere yer veriyor. Bunu, “Çünkü çocuklarda kibir olmaz.” sözleriyle açıklıyor.

Places’ın kapağından Spotify kanvaslarına uzanan nefis görsel eşlikçilerine göz atmanızı önerirken, “Fernweh” klibinden de bahsetmeden geçmeyelim. Bir kız çocuğunun ormandan denize ulaşan keşif yürüyüşünün vesile olduğu bir tamamlanma öyküsüne tanık eden, beş dakikalık bir nefeslenme molası âdeta. Jane Campion’ın The Piano’suna bir saygı duruşu aynı zamanda.