Cem Güventürk’ün kısa ve net “Öyküler”i

Çizimleriyle kısa ve etkileyici hikâyeler anlatan ve işleri çok sevilen Cem Güventürk’ün dördüncü kitabı Öyküler, Ooonayss Kitabevi’nden çıktı. Üstelik kitaptaki işlerin anime hâlleri de yakında bir dijital platformdan izlenebilecek. Biz de şu an için online olarak sipariş edilebilen kitabı, pandemideki üretim sürecini ve daha pek çok şeyi kendisine sorduk.

Röportaj: Hande Sönmez

Kitabın ismini gördüğümde bu kez çizim olmadan sadece öyküler bizi bekleyecek zannetmiştim ilk başta. Öyle zannedenler var mı? Hadi belki en son soracağım soruyu en başta sorayım; böyle bir hedefin var mı?

Kitabın kapağı aslında içeride çizim olduğu mesajını veriyor ama ismini Öyküler seçme nedenim; bu zamana kadarki kitaplarımın ismi hep uzundu, bu sefer biraz daha sade, basit olsun istedim. Kitabın içeriğindeki çalışmalar kısa ve net olunca ismi de öyle olsun, dedim. İlk üç kitapta biraz daha kendimi tanıtmaya yönelikti her şey. Şimdi kapağın kendisi daha vurucu oldu, benim ismim biraz daha öne çıktı kitabın isminden ziyade.

Öyküler olmasa ne olabilirdi peki?

Aslında bir diğer kitabım Sanki Sen Aynı Ben çok tutmuştu ve samimi bir etki yaratmıştı. Ama bu kitapla ben de biraz daha olgun, ayakları yere basan, ne anlatmak istediğinin farkında olduğum bir yerde olduğuma inanıyorum. Bazen eski kitaplardaki işlerle ilgili “Bu çok iyi, ben de böyle düşünüyorum” diye yorum yapanlar oluyor ama mesela ben artık öyle düşünmüyor oluyorum. Yani her şeyin kendi zamanı var ve bu daha güzel.

Pandemiyle üretim sürecin nasıl değişti? Pandemi sürecinde seni en çok besleyen şeyler neler oldu?

Bence bu pandemi döngüsü en azından ilk etapta benim gibi daha içe dönüklerin işine yaradı. Ama bu kadar zaman içe dönükler için bile fazla oldu. İş anlamında aşırı etkilenmesem de; beslenecek alanların kısıtlanması tabii ki olumsuz etki yarattı. Sinemadan, sahne ve plastik sanattan beslenememek üzücü. Mesela ben Erasmus’tayken Louvre Müzesi’ne gidip odama dönüp bir şeyler çizdiğimi çok net hatırlıyorum. Ya da bir Wes Anderson filminden çıkıp, renkleri ben nasıl bir araya getirip bir şey yapabilirim, diye düşündüğümü de çok net hatırlıyorum.

Bir de normalde insan temasım zaten azken şu an iyice azaldı. İnsana dair bir şeyler çiziyorum ve elimdeki doneler güncel değil artık. Ben Eskişehir’de okurken trene ve otobüse bindiğimde en güzel doneleri o yolculukta bulurdum. Yolun kendisi, seninle çok alakasız biriyle konuşuyor olmak. Askerlik de buna benziyor bir anlamda. Oradan da beslenmiştim. Kısacası ben evde olma fikrine tamamım ama bu beslenme meselesi önemli. Bir de dergide sabahlamayı özledim.

Seni en çok besleyen ve işlerine yansıyan şeylerden birinin de “overthinking / aşırı düşünmek” olduğunu varsayarsak; bu illetten şikayetçi misin?

Sanki ben onu bıraksam da o beni bırakmaz gibi geliyor. Birbirimizin boğazını sıkar şekilde duruyoruz; bakalım kim kimi öldürecek. Bundan arındığımda neye benzerim hiçbir fikrim yok. O sebeple şu anda bu boğaz boğaza olma hâlini korumak istiyorum sanırım. 

Sosyal medya işini yaymak dışında içeriğine nasıl etki ediyor?

Bu demin bahsettiğim beslenememe meselesini baz alırsak mesela; bir sanat galerisini gezemesem de sosyal medya üzerinden gezmeye devam ediyorum. Asla aynı etkiyi yaratmasa da yine de gelişmeleri takip edebiliyorum. Yaptığım iş ara form bir şey olduğu için zaten gelişmeye, dönüşmeye de müsait. Sosyal medyanın küresel olarak sanattaki gelişmeler, anlatım biçimleri nereye gidiyor vb. şeylere bakmak anlamında da işime yaradığını söyleyebilirim.

Bir de tabii ki en büyük etkisi işin yayılması üzerine. Derginin basılıp dağıtılma süreci ile karşılaştırıldığında alınan etki muazzam. Mesafeleri kısaltma anlamında müthiş.

En çok hangi konuda çizdiğinde (olumlu-olumsuz fark etmeksizin) reaksiyon alıyorsun?

Bunu formülize edemem sanırım çünkü işin ruhuna da ters olabilir. Bir de benim bir şey çok sevildiğinde ondan kaçmak gibi bir huyum vardır. Çünkü bu sefer tekrara düşme tehlikesi de var. “Bunu yaptım sevildi, sonra bu konuda yazmadım ondan sevilmedi” gibi düşüncelere iterse tehlikeli olabilir.

Bu iş de biraz öyle aslında; bir şey yapıyorsun ve gelen fikirlere bakıyorsun. Herkesin kendi fikri var. Zaten bir fikri de sunmak da çok zor hâle geldi. Ben diyorum ki; ben kendimi veya gözlemimi çiziyorum, sen böyle olmak zorunda değilsin.

Aslında olumsuz tepki gösterenlerin büyük kısmı kendinde olduğunu bildiği bir şeyi görmekten rahatsızlık duyuyor olabilir sanırım?

Evet ben nasıl ki Haneke’yi izlediğimde rahatsız oluyorum ama bu rahatsız olduğum şey izlediğim şeyle değil, kendimde bulduğum bir şeyle ilgili. Benim de aslında yapmaya çalıştığım şey bir gerçekliğin peşinde olmak. O sebeple çizimlerimde de bir patlıcan burun, komik balon yapmadım. Aslında iyi ya da kötü bir reaksiyonun peşindeyim, diye özetleyebilirim. Bakalım bunu beğenecekler mi diye çizmek yerine verilecek herhangi bir reaksiyonun peşindeyim.

Öyküler’in deneysel animasyon hâlleri çok yakında bir dijital platformda yer alacak.”

Bu dönemde izlediğin/sevdiğin dizi ve filmler, dinleyip sevdiğin şarkı, albüm ve/veya podcastler oldu mu?

Bu dönemi az şey izleyerek geçirdim sanırım ama güzel bir haber vereyim ki; izlenecek bir şey çıkartarak değerlendirdim diyebilirim.

İlk kez buradan da duyurmuş olayım; Öyküler’deki bazı işler anime ediliyor ve çok yakında bir dijital platformda yayınlanacak. Bu kadar içerik sorunu yaşarken; re-make’lere doymuşken; kendi hazır içeriğimi bir animasyona dönüştürmek bana çok mantıklı geldi ve Limon Yapım’la böyle bir iş birliğine girdik.

Kendine koyduğun bir hedef var mı yoksa şu anda işini yapıp gerisini hayatın getirilerine göre mi şekillendirirsin?

Ben farklı disiplinlerde bir şeyler denemeyi çok seviyorum. Ya da müzik dinlerken de film izlerken de her türlü şeyi dinler / izlerim çünkü hepsinden aldığım tat başkadır. Mesela; Spotify listem gizli çünkü çok karışık şeyler var. Her şeyden haberdar olma gerekliliğiyle böyleyim sanırım. Ben de, kendi kariyerim için de, birden fazla işle uğraşmış biri olmayı hayal ediyorum. Hani böyle birine bakarsın Wikipedia’dan o kişi şair, matematikçi ve aynı anda ressamdır ya da hukuk eğitimi görmüş biri aynı zamanda bilim kurgu yazarıdır ya, onun gibi olmak istiyorum.