Cemre Yeşil Gönenli, kavrama ve içselleştirme çabasında ilham buluyor

Cemre Yeşil Gönenli, 2015’te British Journal of Photography tarafından en çok umut vadeden 25 fotoğrafçıdan biri olarak gösterildi. Fotoğraf dilini kullanarak ve metin, video gibi farklı anlatılardan da yararlanarak insanlar arası yakınlaşmaları; insanların birbiri ve çevreleriyle kurduğu ilişkileri araştırıyor. Lisans ve yüksek lisansını İstanbul’da fotoğrafçılık dalında tamamladı. Uluslararası alanda The Guardian ve International Center of Photography New York; yerli sahada da İstanbul Modern ve Salt Beyoğlu gibi pek çok galeri ve yayında yer aldı. Aynı zamanda FiLBooks yayınevinin de kurucusu.

Cemre Yeşil Gönenli’den son dönemde işlerine yön ve ilham veren başlıca unsurları, nelerin onu bir şeyler üretmeye ittiğini, geride kalan bir seneyi aşkın sürecin çalışma pratikleri üzerinde ne gibi düşündürücü / dönüştürücü etkileri olduğunu, bir hikâye anlatıcısı olarak neleri önemsediğini, fotoğraf makinesinin arkasında olmanın onun için ne ifade ettiğini, işlerinde kendisini nasıl konumladığını paylaşmasını istedik.

Son dönemde işlerine yön ve ilham verenler 

Genelde gündelik hayatın akışında tam olarak kavrayamadığım, daha derinine anlamaya ve etkileşime geçmeye çalıştığım ve daha soyut bir yerden bakarak içselleştirmeye niyetlendiğim mevzular ya da ilişki biçimleri benim için üzerinde çalışmak üzere potansiyel proje fikirlerine dönüşüyor. Bu süreci takiben yaptığım konuyla ilişkili bazı araştırmalar ve okumalar da çalışmalarımı yönlendiren unsurlar oluyor. 

Neler üretmeye itiyor / yönlendiriyor? 

Merak ve bir çeşit ölümsüzlük arzusu sanırım.

Son bir seneyi aşkın sürecin üretimleri ve çalışma pratikleri üzerindeki etkisi, düşündürdükleri / dönüştürdükleri

Aslında son bir sene benim için tam olarak da bununla ilgiliydi. Bundan dokuz yıl önce bir doktora araştırması olarak başladığım ancak oldukça sancılı bir üretim süreci yaşadığım, geçtiğimiz mart ayında nihayet bir sergi ve bir kitap formatında izleyiciyle buluşan Double Portrait isimli projem, tamamen bir yeniden düşünme hâli ve dönüşüm süreciydi benim için. Pandemi, beni bekleyen sekiz yıllık bir üretim sürecini, anne de olmanın verdiği başka türlü bir perspektifle yeniden ele almama, yeniden kurgulamama ve bir nebze baştan yazmama ön ayak oldu.

Her şeyden önce çok uzun zamandır omuzumda neredeyse bir yük gibi taşıdığım birçok sorudan, düşünceden ve onlardan beslenerek üretmiş olduğum bir çok yapıtımdan hem zihinsel olarak hem de bedensel olarak arınmak bana çok iyi geldi. Neredeyse 10 yıldır hem bebek-anne, hem yetişkin çocuk-anne ilişkisi, biz büyüdükçe anneye olan ihtiyacımızın sorgulanışı, annemize duyduğumuz öfkeyi ve belki de verdiğimiz zararı tamir etme arzusu, anne kaybı, anne kucağı gibi temaları fotoğraf ve çifte portre (iki kişilik portre) bağlamı üzerinden düşünmeye ve bu konuların derinine inmeye çalıştım. Çok uzun soluklu bir proje olduğu için, tüm bu süreçte de proje çok organik olarak benimle birlikte büyüdü. Yıllarca sorguladığım ve üzerine iş ürettiğim konuları izleyiciyle paylaşmış olmak, onları içimden dışarı çıkartmak beni neredeyse başka bir insana dönüştürdü diyebilirim. 

Hikâye anlatıcısı olarak önemsedikleri

Hikâyelerin kendisi, neyi nasıl sorguladığı, ilişkilere dair ne dediği.

Fotoğraf makinesinin arkasında olmanın ifade ettikleri

Aslına bakarsanız fotoğrafla ilişkim sadece fotoğraf makinesinin arkasında durmak gibi değil; fotoğraf çekmenin ötesinde, fotoğrafla düşünmeyi ve fotoğrafla anlamayı seviyorum. Dolayısıyla fotoğraf makinesinin ille de arkasında değil; daha çok fotoğrafın kendisine yakın duran bir sanatsal pratiğim var; zaman zaman fotoğrafın içinde, zaman zaman karşısında, önünde, sağında, solunda, yanında, yakınlarındayım. Örneğin bir önceki sanatçı kitabım Hayal & Hakikat sadece tarihsel arşiv fotoğrafları kullandığım bir projeydi. Ancak ille de fotoğraf makinesinin arkasındaysam, bu benim için fotoğrafını çektiğim şey her neyse ya da her kimse, tam da o anda, ona dair hem kendime hem dünyaya söyleyeceklerim, soracaklarım var diyebilirim.

Çalışmalarında kendini nasıl konumlandırıyor? 

Çalışmalarımda kendimi görsel hikâye anlatıcı olarak konumlandırıyorum. O hikâyeyi en iyi şekilde anlamak ve izleyiciyle paylaşmak için de fotoğraf dışında (metin, yerleştirme, video, sanatçı kitabı vb.)  farklı anlatılardan da yararlanıyorum.

Cemre Yeşil Gönenli’yle birlikte Cansu Yıldıran, Devin Yalkın, Aino Väänänen, Civan Özkanoğlu, Ekaterina Solovieva, Ege Kanar ve Cemil Batur Gökçeer’le röportajların yer aldığı 6 derece uzak teorisinden ilhamla 8 fotoğraf sanatçısı dosyasının tamamını okumak için buradan Bant Mag. No:76’ya ulaşabilirsiniz. 

Hazırlayanlar: Cem Kayıran, Ekin Sanaç, Cansu Çubukçu