Deniz Tekin melodileriyle çölün ortasında birbirini bulan köklerimiz

Yazı: İlayda Güler - Fotoğraf: Begüm Koçum

Solo işlerinin yanı sıra kurduğu türlü ortaklıklarla da üretmeyi; taze hisler, söylenecek sözler yeşertmeyi sürdüren Deniz Tekin bu sene, Simge Pınar’la “Gözünde Yaşıyorum” ve Cihan Mürtezaoğlu’yla “Derde İhanet Edemem” kayıtlarını paylaştı; bir dönem Yaşlı Amca grubuna basçı olarak eşlik etti. İlkiyle arasındaki yedi yıllık arayı kapatacak ikinci uzunçalarını serbest bırakmak için önümüzdeki ayı bekleyen müzisyenin, son sürüm gitar müziği eşliğinde olmayanı kabul etmekten bahseden “Uyumsuz”la yaptığı açılışı yeni bir tadımlık takip ediyor: Yine Little Jobs etiketiyle yayımlanan “Kaktüs”.

Dinleyeni az sonra içine alacağı melankolik atmosfere hazırlayan dingin gitar yürüyüşü ve haberci ritimler, saniyeler ilerledikçe yerini sonik bir fırtınaya bırakıyor “Kaktüs”te. Döngü tekrarlarken, düzenlemeyle birlikte Deniz Tekin’in vokali de giderek kırılganlaşıyor. Çölün ortasına saldığı köklere tutunup kalmış; “Susuz da olur, kaktüsüm ben.” derken, solmamış olmanın gururunu da taşıyan; karamsarlığa teslim olmuş gibi görünse de umudunu henüz yitirmemiş birinin öyküsü bu. Sözler öylesine güçlü ki bir andan itibaren kelimeler yetersiz kalıyor sanki; şarkı, bir hava muhalefetinin ortasındaymış gibi tınlayan seslerin fonunda, ağır ağır yanan gitarların kollarında son buluyor. 

Söz ve müziği Deniz Tekin’e ait olan parça, müzisyene sahnede de eşlik eden gitarist Efe Demiral, bas gitarist Kunter Kınacı ve davulcu Berkan Tilavel’le birlikte İTÜ MİAM’da kaydedilmiş. Miksleri Emre Malikler tarafından yapılmış; mastering işlemlerinde Cem Ömeroğlu’nun parmağı var. Deniz Tekin’in gözlerimizin içine baktığı kapak fotoğrafı ise Begüm Koçum imzalı.

“Kaktüs”ün davet ettiği çöl, sadece “Bir Vahayı Deniz Sandım”ı dinlemişlere değil, bu ülkede yaşayan büyük bir kalabalığa da epey tanıdık gelecektir. Deniz Tekin’in, ulusal yas ilanının ardından dünkü konserini iptal etmeyip, bugün de yeni bir şarkı yayımlaması, solmamaya dair umudunun devamı olarak görülebilir. Pek çok şey gibi yas tutmanın da tek bir biçimi yok. Bu metnin yazarı, bedeni ve yanına aldığı bir şarkının etrafına ördüğü kozanın içinde bir süre vakit geçirerek yaslarını tamamlayabilmiş biri; müzik daima ilacı, kurtarıcısı oldu. Bir başkası, hiçbir şey yapmadan öylece durmayı tercih edebilir, mevcut koşullarda bununla baş edemeyeceğini düşünüp kaçınma ihtiyacı duyabilir ya da merhemini sosyalleşmekte, paylaşmakta bulabilir; hepsi insana dair olan bu tepkileri yargılamak adil değil. 

Çapı hepimizi aşan, engel olamadığımız bir kötülüğün, savaşın yıkıcılığının, yitip giden onca canın acısını çekerken, illa hayattan kopmak gerekmiyor; kaldı ki sanat dışındaki ekonomilerin çarkı ne olursa olsun dönmeye devam ediyor. Öyleyse neden “seyircisiyle buluşmayı arzulayan” çeşitli performans sanatçılarının gösterileri de bir bir iptal ediliyor? Bu göstermelik saygı duruşlarının gölgesinde sanatçıları mağdur eden, birlikte iyileşme olanaklarını baltalayarak sosyal iklimimizi daha da kuraklaştıran kararlara boyun eğmemeli. Zira Deniz Tekin’in de dediği gibi “O bulut üstümüzden gitmiyor yükünü yağdırmadan. Yerini hiçbir şey almıyor ki gerçeğin.” Biz iyisi mi, acının da saygının da sahicisinde sarılmaya devam edelim.