Yeni albümü Unbreakable’la aramıza dönen Janet ve bazılarımızın neden onun albümlerini Michael’ınkilere tercih etmiş olabileceği…


Her şeyden önce, genç Janet Jackson’a oyunculuk ve performansla yoğrulmakta olan kariyerinde müziğe yönelmeye karar verdiği için hepimiz minnettar olmalıyız. Eminim dünyanın bir yerlerinde, Janet’ın unutulmaya mahkum, zamanı geçmiş, gereğinden fazla değer verilmiş bir star olduğunu düşünen insanlar var. Eminim, yeni albümü Unbreakable için çıkmasa da olurdu diyen, yeni şarkılarını boş çabalar olarak yorumlamayı tercih eden insanlar var. Kendilerini bunlara inandırmış olabilirler, ama bizi inandıramazlar. Janet’ın kariyeri bu insanlarla sık sık karşılaştı, onlara karşı çokça kez dimdik durdu. Hâlâ da durmakta. Bu yüzden Janet, yeni albümünde kimseye hiçbir şey kanıtlamak zorunda olmadığını çok iyi biliyor ve her zamanki gibi canı çektiği yerden okuyor.

Unbreakable’a geçmeden önce Janet’ın bugüne kadar yayınladığı kilometre taşı albümlere dair birkaç notumuz var.

Image

“Ben senin bebeğin değilim. İsmim Janet. İğrençleşmek istersen Miss Jackson da diyebilirsin.” Janet

Düşününce, Madonna’nın dünyanın dört bir yanındaki kadın ve gençler üzerinde ne kadar büyük bir tesiri olduğu, onların müzik ve stille ilişkilerini nasıl da şekillendirdiği konusunda büyük tartışmalar yaşamayız gibi geliyor. Madonna ve Janet Jackson, her ikisi de erkek egemen bir zihniyet tarafından yönlendirilen ve yürütülen, erkeklerin arzu ve beklentilerine göre şekillenen bir dünyada dev başarılara asılan kadınlar olarak daima birbirleriyle karşılaştırılmak zorunda kalan iki isim oldu. Bu karşılaştırmaların Janet için her zaman adil neticelenmediğini söylemeye gerek yok sanırım.

En iyisi, Janet Jackson’ı dans etmeyi ondan öğrenmiş, müzik yapmaya onun sayesinde başlamış, kendiyle barışmak için ondan ilham almış kadınlara, onunla büyüyen gençlere sormak. Çünkü kendisi gerçekten de müzik endüstrisi, müzik basını, müzik tarihçileri tarafından en az değer görmüş pop ikonlarından biri olabilir. Ona gereğinden fazla değer verilmiş olduğuna inanan bir güruh olduğunu da tekrar hatırlayalım.

Janet Jackson’ın müziği, kariyeri, yürüttüğü mücadele ve bunların etkileri hakkında yazılmış tek bir kitap bile bulamazsınız. Ona dair tek kitap, kendi yazmış olduğu True You (2011) isimli, kişisel gelişim reyonunda bulabileceğiniz bir çeşit otobiyografi. Çocukluğundan beri vücudu ve beslenmesine dair yaşadığı problemleri, özgüven meselelerini, benzer hisler içinde olanların kendisi gibi yalnız hissetmemeleri motivasyonuyla kaleme aldığı hikâyesinin kitabı bu.

Öte yandan, ironik olarak, Janet Jackson yakın dönem ve günümüzün kadın ikonlarının en önemli rol modeli olabilir. Mariah, Kylie, Christina, Britney, Pink. Rihanna, Taylor, Gaga, Beyonce, Miley. Hepsine sorun. Hepsi ona tapıyor. Ona hayranlıkla bakıyor. Bugünün pop ikonlarına bakın, onlarda Madonna’nın değil, Janet’ın ta kendisinin izlerini daha net olarak görebilirsiniz.

“Dünyayı değil, hayatımı yönetmek istiyorum.” Janet

Bu yankıların Janet Jackson’ın kariyerinin izini sürmek hiç de zor değil. Üçüncü albümü olmasına rağmen ilk albüm etkisiyle patlayan, 1986 tarihli R&B ve hip hop rüyası Control, feminist manifestonun Janet albümüne bürünmüş hâli âdeta. Janet’ın hayatının kontrolünü eline aldığını ilan etmesiyle açılışı yapan Control, bugün hâlâ, feminist siyah müzik adına gelmiş geçmiş en sağlam demeçlerden biri olarak tanınıyor. “Control” parçasının Paula Abdul’un muazzam koreografisiyle şekillenmiş klibini izleyip de o kontrolü içinde hissetmek istemeyecek bir kadın düşünmek oldukça güç. Janet’ın, “Dünyayı değil, hayatımı yönetmek istiyorum” demesinin siyah kadınları ne denli güçlü hissettirmiş olabileceğini hayal etmek ise hiç o kadar güç değil. İşte Madonna ve Janet’ın kariyerlerinin kitleler üzerindeki etkilerini kıyaslama işindeki sıkıntı da bu gerçekle belirginleşiyor olabilir. Janet Jackson’ın siyah topluluklar üzerindeki tesiri o kadar belirgin ki ortada tam olarak tartışılabilecek bir konu yok gibi.

1989’da gelen Rhythm Nation 1814 ise Amerika’daki siyahların sosyal adaletsizliklerle mücadelesini müzik aracılığıyla büyütmeyi amaçlayan, birleştirici ve gümbür gümbür bir albümdü. Janet dans partisine gelenlere karşı karşıya oldukları sorunların aciliyetini işaret ediyor ve onların dikkatini çekmeyi başarıyordu. Gettoda yaşayanların da her Amerikalı gibi hakları olduğunu savunuyor, sözlerde kentsel yoksulluğa, eğitime vurgu yapıyordu. Hip hop’ın bu yıllarda büyüyerek altın çağına girmesi bir tesadüf değildi ve Janet da bu sorumluluğu sahiplendi. Chuck D’nin (Public Enemy) de söylemiş olduğu gibi, rap müzik, siyah Amerika’nın CNN’i gibiydi çünkü 80’ler Amerika’sı da çelişkilerle doluydu. Bir tarafta orta ve üst sınıf siyahlar görünürlük kazanırken, diğer tarafta çürümeye bırakılmış yoksul mahallelerde genç erkekler sürekli toplanıp hapse atılıyor, taş kokain kol geziyordu.

Amerika’nın o yıllarda içinde bulunduğu çelişkiler şu an ne kadar görünürse, Janet’ın kariyerinin algılanışına yönelik çelişkiler de aynı şekilde görünür. Bir kısım, Janet’ın başarısının ardındaki şeyin soyadı olduğunu söylüyor ve bu başarıyı da elbette yanındaki erkek prodüktörlere bağlıyordu. Janet buna karşı cevabını 1993 tarihli janet. albümünde soyadından kurtularak verdi. Albümde cinselliğini keşfe çıkan Janet, kadınların cinselliğine yönelik deneyimlerini şarkılaştırırken, korunmanın ne kadar önemli olduğunun da altını çizmekten geri durmadı.

Her albümüyle kendini yeniden yaratan Janet’ın kariyerini en heyecanlı kılan, galiba herhangi bir formüle tutunmaksızın daima bildiğini okuması oldu. Satış rakamlarını muhafaza etmek için belli kuralları takip etmektense her seferinde kuralları kendi koymayı seçti. 1997 tarihli The Velvet Rope, Janet’ın en içe dönük ve derinliklerini paylaşmak konusunda en cömert albümü olarak yankılandı. Boğuştuğu ağır depresyonun etkisinde kaydedilmesiyle özdeşleşen albümde homofobiye savaş açan Janet, eşcinsellik, biseksüellik, sadomazoşizm, AIDS’den ölen dostlar üzerine söylüyordu. Deneyimlerini paylaşma hâli her zaman o kadar sade, gerçek ve kucaklayıcı oldu ki, müziğinin terapötik etkisini doğrudan buna bağlamak mümkün.

Janet, 2004 yılında, Damita Joe albümü günlerinde, Justin Timberlake’le Super Bowl’da gerçekleştirdiği performansın koreografisinin sonunda canlı yayında memesinin gözükmesiyle kara listeye alındı, hakkında davalar açıldı, televizyon ve radyolardan sansürlendi, albüm satışları ve performanslarına ket vurmak adına her türlü saldırıyla karşı karşıya kaldı; Bush’un çıkıp aleyhine konuşması da dahil. Justin Timberlake bunların tamamına göz yummakla beraber, layık görüldüğü Grammy’lerin sefasını sürmekteydi. Ne de olsa beyaz bir erkekti. Janet, bu durumun seçim zamanına denk gelmesinin manidar olduğunu, kendisinin savaş konuşulmasın diye kullanıldığını söylemekte çok haklıydı; ortada açlık, evsizlik, AIDS gibi çok önemli sorunlar varken tek konuşulan şey memesi olmuştu. Amerika halkının karşısındaki en büyük tehdit, bu memenin ahlaklarını bozma ihtimali olmuştu.


Image

“İnsanları mutlu görmeyi sevmiyor musun? Kıskançlıktan mı, kişisel bir durum mu bu? Çünkü sevdiğim kişinin ya da ne yaptığımın sana neden bu kadar radikal geldiğini anlamıyorum.” Janet

Yeni parçalara yedi senelik bir ara veren, bu arada az önce bahsettiğimiz kitabını da yayına hazırlayan Janet, ekim ayının başında Unbreakable’la aramıza döndü. Unbreakable, Janet’ın hayatta görüp geçirdiklerinin muhakemesine adanmış, adı gibi kırılmaz bir 60 dakika vadediyor. Yine aynı şey. Son derece kişisel bir albüm. Bir o kadar da kaygısızca yazılmış. Çaba gerektirmeden yolunu bulmuş bir şölen. Albüm o kadar çok farklı müzik duygusuna uğramayı başarıyor ki Janet bunca yıl sonra dinleyiciye şaşırabilme şansı tanıyarak yine imzasını atıyor. Bunu yapabilmesi doğal, çünkü güvenli alanlar içinde dönüp durmak zaten hiçbir zaman ilgisini çekmemişti.

Control albümünden neredeyse 30 yıl geçmişken Janet parmak sallama noktasında değil artık. Unbreakable’ın ruh hâlinin bütününün insana hatırlattığı şey, gerçekten acı çeken insanların kendilerini güçlendirmek ve hayata karşı pozitif kalmak konusunda daima ne kadar özenli ve kararlı olduğu. Janet’ın müziğinin doğal iyileştirici tesiri de buradan geliyor. “Night”, “Dammn Baby” ya da Missy Elliott’lu “BURNITUP!” gibi sıkı partileme hâlleri bol çeşnili ve doyurucu, ama Unbreakable’ın cazibesi sakinleşen dakikalarda daha bile görünür. Unbreakable aynı zamanda, önceki albümünün tanıtılması sürecinde Island Records’dan randıman alamayan Janet’ın kendi bağımsız şirketi Rhythm Nation Club’dan yayınladığı ilk albüm olarak da kayıtlara geçsin. 


Image

Janet albümlerini Michael’ınkilerden daha çok sevenlere gelsin: Dear Janet
Unbreakable’ın yayınlandığı gün aynı zamanda bugüne kadar hazırlanmış ilk Janet Jackson’a saygı albümü de dinleyiciyle buluştu. Ne kadar iyi düşünmüşler! Tin Angel Records (İngiltere) tarafından yayınlanan Dear Janet albümü Bandcamp’ten dinlemeye açıldı. Janet Jackson albümlerini Michael Jackson’ınkilerden daha çok sevenler tarafından hazırlanan 17 parçalık saygı ve sevgi duruşunda Deradoorian’dan “Pleasure Principle”, Tune-Yards ve Naytonix’ten “What Have You Done For Me Lately” gibi klasikler dinlemek harika. Tam yedi yıllık bir süreçte kaydedilen albüm “Janet’a yazılmış bir aşk mektubu” tadında; hayranlar içinse onun parçalarını bambaşka müziklerle buluşturduğu için oldukça haz verici.

Scout Niblett’ın Janet yorumu albümün plak versiyonu için saklanmış; Bandcamp dinletisinde ne yazık ki yok. Aralık ayında çıkacak sınırlı sayıdaki plaklarda bonus parça olarak yer alacakmış. Evet, bu pazarlama taktikleri çok hoş değil ama burada Janet’tan bahsediyoruz! 

  1. Alımlı dünyalar, anlık portreler: David Armstrong

    David Armstrong’un, kendisi ve arkadaşlarının 70’lerde çektiği fotoğrafları bir araya getiren Polaroids kitabının yayımlanışını göremeyeceği kimsenin aklından bile geçmemişti...

  2. Etrafınızı tutkulu insanlarla çevreleyin: Chris Bilheimer

    “Bazen kıyıda köşedekilerle ana akım arasındaki açığı kapayabilecekmişim gibi hissediyorum.”

  3. Dünyayı değil, hayatlarımızı yönetmek için: Janet Jackson

    Yeni albümü Unbreakable’la aramıza dönen Janet ve bazılarımızın neden onun albümlerini Michael’ınkilere tercih etmiş olabileceği…

  4. Başka yerlerden gelen sesler: 15 “fantastik” grup/müzisyen

    Hayaletler, uzaylılar, zaman yolculukları, kostümler, synthesizer’lar...

  5. En akışkan hâliyle deneysel hip hop: Shabazz Palaces

    Ishmael Butler ve Tendai “Baba” Maraire’nin güç birliği Shabazz Palaces, 13 Kasım’da Babylon Bomonti’de!

  6. Şamanik, karanlık ve sürprizlerle dolu: Deradoorian

    Angel Deradoorian’la Anticon etiketiyle yayınlanan ilk albümü "The Expanding Flower Planet" üzerine...

  7. Herkesin bir düşünceye ihtiyacı var!: Peaches

    Dünyanın bir ucundaki evini kapatıp Berlin’e yerleşen Peaches, 15 yıldır Almanya’da yaşıyor. Altı yılın ardından gelen albüm Rub için Beth Nisker da en az bizim kadar heyecanlı.

  8. Güzel melodilerin arasından parlayan bir ses: Nilipek.

    “İnsanları sadece güldürmeye çalışıyor olabiliriz ya da mutsuzluklarına ortak olabiliriz...”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. “Politik şiddetin olduğu her yer”: Emin Alper’le Abluka üzerine

    Venedik Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’yle dönen ve 6 Kasım’da gösterime girecek olan Abluka’daki karakterlerin paranoya hâlinin toplumsal izdüşümlerine, gerçeklik ve hayal arasındaki muğlaklığa ve filmdeki atmosferle paralellik gösteren güncel siyasi konjonktüre dair yönetmen Emin Alper’le söyleştik.

  11. 52. Uluslararası Antalya Film Festivali: Prömiyerler, Festival Hitleri Ve Ustaların Son Filmleri

    Bu yıl tarih değişikliği nedeniyle, her yıl olduğu gibi ekim ayında değil, 29 Kasım – 6 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek 52. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde uzun zamandır merak edilen çok sayıda film prömiyer yapacak.

  12. Bant Mag. Fantastic Fest’ten bildiriyor

    Eylül ayının sonunda yolumuz 10 yıldır Texas, Austin’de düzenlenen, Amerika’nın en büyük janr sinema festivali Fantastic Fest’e düştü...

  13. Austin Texas iftiharla sunar: Fantastic Fest

    Amerika’nın en büyük “janr” festivali üzerine notlar ve dünyanın en pahalı film posterleri kitabı "Act Of Seeing"in metinlerinin sorumlusu, Sid Vicious’ın kankası sinema eleştirmeni Alan Jones’la bir sohbet.

  14. Fantastic Fest ekibinden bir ses: Evrim Ersoy

    Bu yılki Fantastic Fest’in göz dolduran Türkiye teması ve seçkisinin sorumlu kişisi, festival programlama direktörü Evrim Ersoy, festivale dair merak ettiklerimizi yanıtladı.

  15. Texas’ta Yeşilçam esintisi: Kunt Tulgar ve Cem Kaya

    Fantastic Fest’in şüphesiz en özel konuklarından biri, sadece bizim için değil, tüm festival için, yönetmen, sesçi ve aktör Kunt Tulgar’dı. Cem Kaya’nın festivalin Türk içeriğine yön veren belgeseli Remake, Remix, Rip-Off’un öne çıkan sahnelerinin yanısıra, 1972 yılında başrollerinde oynadığı Yılmayan Şeytan’ın festivaldeki gösterimi sebebiyle Yeşilçam’ın bu eşsiz karakteri Texas’taydı...

  16. Ve cehennem kapıları açılır: Baskın

    Fantastic Fest’e şüphesiz damga vuran filmlerden biri de Can Evrenol’un Baskın’ıydı. Toronto Film Festivali’nden övgüler ve filmin Amerika’da gösterim anlaşmalarıyla ayrılan ekip sonraki durakları Texas/Austin’den elleri boş dönmedi ve Can Evrenol, En İyi Yönetmen ödülünü aldı.

  17. Indie oyun festivali: Fantastic Arcade!

    Dergimizin de gidip yakından kendi gözleriyle gördüğü fantastik ve kült filmler festivali Fantastic Fest'te bir de hatırı sayılır bir oyun bölümü mevcuttu.

  18. Parçaları bir araya gelmiş bir yapboz gibi: Joris Diks’in konser afişleri

    Yaklaşık beş yıldır birçok grup ve müzisyen için serigrafi posterler hazırlayan Joris Diks’in işleri, 7 Kasım’dan itibaren Bant Mag. Mekân’da!

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler