Yaklaşık beş yıldır birçok grup ve müzisyen için serigrafi posterler hazırlayan Joris Diks’in işleri, 7 Kasım’dan itibaren Bant Mag. Mekân’da!


Hollandalı sanatçı Joris Diks, müziğe olan aşkını kendine bir anlamda iş hâline getirebilmiş “şanslı” kişilerden. Bugüne dek Avrupa’dan Amerika’ya birçok festivalde ve etkinlikte posterlerini sergileyen Joris Diks’in konser posteri kataloğunda J Mascis, Sinkane, Sharon Van Etten ve Viet Cong gibi isimler bulunuyor.

7 Kasım’da Bant Mag. Mekân’da İstanbul’daki ilk sergisini açacak olan Joris Diks’le, sergi öncesinde Utrecht’teki atölyesinde buluştuk. Diks’in tasarımlarını, serigrafi baskılarını, paketlemelerini, yazışmalarını, kısacası işine dair her şeyi yaptığı atölyesinde, hem konser afişi sahnesinin detaylarını hem de Joris Diks’in artık bir tutkuya dönüşen macerasını kendisinden dinledik.

Image

Sanat fakültesinden mezunsun. Posterlere olan ilgin nasıl başladı?

Serigrafi baskıyla birazcık ilgileniyordum. O dönemlerde sanat filmlerinin gösterildiği bir sinema salonunda çalışıyordum. Klasik filmlerin gösterimlerini yapıyorduk. Ama elimizde tanıtım amaçlı kullanabilecek hiçbir malzememiz yoktu. Ben de hızlıca bir poster yapıp onun çıktısını aldım. Sonrasında bu posterle ilgili iyi tepkiler gelmeye başladı. Ben de daha büyük ve serigrafi baskılarla çalışabileceğimi düşündüm. Tasarım açısından çok ilginçti benim için ve ben de gösterdiğimiz her film için birer poster hazırlamaya başladım. Telif haklarıyla ilgili bir araştırma yapıyordum, çünkü filmlerin isimlerini kullandığım posterleri satıyordum ve bunun yapılabilir bir şey olup olmadığını bilmem gerekiyordu. Bu araştırma sırasında konser afişleriyle ilgili kocaman bir sahnenin olduğunu fark ettim. Parçaları bir araya gelmiş bir yapboz gibiydi. Posterleri seviyorum, serigrafi baskıları seviyorum ve müziğe âşığım!

Bu ne zaman oldu?

Sanırım 2010 yılıydı. Önceden de birçok poster görmüştüm ama bunun bir tür sahne olduğunu ya da serigrafi baskıların kullanıldığını bilmiyordum. Bu konuda çok heyecanlandım ve nereden başlayacağımı düşünmeye koyuldum. Bir grupta çalmıyordum, müzik endüstrisinde çok fazla bağlantım da yoktu. Utrecht’te yerel bir konser salonuna danışmaya karar verdim ve Ekko isimli mekânla konuştum. Onlar da bunun iyi bir fikir olduğunu söylediler ve onlar için ayda bir-iki poster hazırlamaya başladım. Gruplarla tanışıp konserlerini ücretsiz izliyordum. Benim için çok keyifliydi! 2012 yılında da yalnızca posterlerin sergilendiği Flatstock etkinlikleriyle tanıştım ve oraya gitmeye karar verdim. Katıldığım ilk Flatstock, 2012 yılında Hamburg’daydı. Benim dışımda 30 civarında poster sanatçısı vardı. Hepsi yüksek kaliteli çalışan, çok sıcakkanlı insanlardı. O günden beri bu işe bağlanmış durumdayım.

Peki bu bahsettiğin sahneyi nasıl tanımlarsın?

İlk Flatstock’a gitmeden önce internette, gigposters.com adresinde biraz araştırma yapmıştım. Dünyanın dört bir yanından poster sanatçılarının bir arada olduğu bir portal burası. Çok sert şakalar yapıyorlardı. Çünkü isimleri gizliydi ve kendi görüşleri konusunda çok ısrarcıydılar. Flatstock öncesinde, belki bu iddialı adamların arasında yerim olmadığını düşünmeye başlamıştım. Çok gergindim. Fakat sonunda hepsi harika, yardımsever ve arkadaş canlısı insanlardı. Tabii ki aramızda bir tür rekabet var ama bu seni, kendi kaliteni yükseltmeye teşvik eden bir rekabet. Hiçbir zaman agresif olmuyor. Çok fazla sır yok, herkes tecrübelerini ve bağlantılarını paylaşmaya hazır. Tüm dünyaya yayılmış bir sahne; dünyanın her köşesinden arkadaşlarım var.

Yaptığın ilk konser afişini hatırlıyor musun?

Evet. Bu aynı zamanda yaptığım için para kazandığım ilk posterim muhtemelen. Megafaun grubunun Avrupa turnesi için bir poster hazırlamıştım. Kendi tasarımlarıyla başvuran başka sanatçılar da vardı fakat onlar benim posterimi seçti. Hâlâ Megafaun’la çalışan kişiyle iletişimdeyim. Aynı zamanda benim için müzikal olarak da güzel bir keşif oldu.

Peki genel olarak önceden bildiğin gruplarla çalışmayı mı tercih ediyorsun yoksa keşifler yapmayı mı seviyorsun?

Yeni müzik keşfetmek her zaman güzeldir. Ama en önemli şey sevdiğim bir müzik olması. Bir tür sihir olması gerekiyor. Tabii ki bir şeyler tasarlayabilirim ama müzikle bir bağ kurabilirsem bu çok daha iyi olur.

Bir poster üzerine çalışırken, söz konusu grubun müziğini de aynı anda dinler misin?

Eğer grubu bilmiyorsam olabilir. Bazen müzikten bana çizme dürtüsü veren bir şeyler hissediyorum. Bazen de sadece grupla ya da müzisyenle alakalı bir bilgi, bir şarkı ismi ya da şarkı sözü beni tetikliyor. Genellikle grupla ilgili ne hissettiğimle alakalı oluyor. Önceden bazı röportajlar okuyorum. Bunun bir şarkı sözünü doğrudan çizime yansıtmaktan çok daha ilginç olduğunu düşünüyorum.

Posterlerini bugüne kadar Primavera Sound, Le Guess Who? ve nice festivalde sergiledin. Ayrıca bazı sanat fuarları ve konser afişleri için özel olan etkinliklerde de yer aldın. Sence bu işin doğasına en uygun olan ortam hangisi?

Bu zor bir soru. Flatstock etkinlikleri, yalnızca serigrafi baskı tekniğiyle hazırlanmış konser afişleri için yapılıyor. Her zaman da bir müzik festivaliyle bağlantılı olarak düzenleniyor. Bu bence önemli. Oraya giden insanlar, neyle karşılaşacaklarını biliyor oluyor. Örneğin dün bir grafik tasarım festivalindeydim. İnsanların büyük kısmı işlerimin ne olduğunu anlamadı. Bana “Burada yazan şey ne demek?”, “Bu bir poster mi?” gibi sorular soruyorlardı. Genel olarak çok fazla şey anlatmanız gerekiyor. Bunun bir sanat biçimi olduğunu ve gruplarla ilişkili bir ürün olduğunu anlatmanız gerekiyor. Bu, sokaklara asılan türden bir poster değil sonuçta. İnsanlara bunun bir değeri olduğunu öğretebilmeniz gerekiyor. Ama benim için, grubu bilmeyen birinin posterimi alması da çok güze bir şey. Çünkü bu, çizimimi beğendiği anlamına geliyor! İki seçenek de güzel, her zaman biraz ondan biraz bundan gibi oluyor.

İşin sebebiyle birçok müzisyen ve grupla iletişim hâlindesin. Muhtemelen düzinelerce ilginç hikâyen vardır. Aklına ilk gelen, senin de anlatmayı sevdiğin hikâyelerden birini anlatır mısın?

Genel olarak hep iyi hikâyeler oluyor. Müzisyenler ve gruplar bu işten memnun oluyorlar. Viet Cong grubunun SXSW’deki konseri için bir afiş hazırlamıştım. Austin’e gittim ve bana ayrılan yerde posterlerimle birlikte duruyordum. Bir adam ve kadın posterlerime bakıyorlardı. Adamın kolu sakattı. Kendi aralarında biraz konuştuktan sonra adam posterlerimi çok beğendiğini ve Viet Cong posterini almak istediğini söyledi. Ben de teşekkür ettim. Bunun üstüne yanındaki kadın, “Evet, bu onun kendi grubu” dedi! Adam, Viet Cong’un davulcusuymuş. Önceden tanımıyordum. Bana kim olduğunu söylemeden posteri satın almak istemesi bence harika bir şey. Tabii ki ona posteri sonrasında hediye ettim. Ayrıca grup kendi kopyalarını da bir hafta sonrasında aldı.

Image
Image

Atölyende daha önce konser afişlerinde gördüğüm bazı illüstrasyonlarının üzerinde grup ismi ya da herhangi bir konser tarihi yazmayan baskılarını gördüm. Bir poster için çalışırken sıfırdan mı başlıyorsun yoksa önceden çizdiğin şeyleri de kullandığın oluyor mu?

Konser afişleriyle ilgili can sıkıcı şey, bu sahnede çok fazla paranın dönmüyor oluşu. Ama konser afişleriyle ilgili güzel olan şeyse, istediğin tasarımı yapmak konusunda tamamen özgür olmak. Benim için görselin mutlu olduğum bir şey olması gerekiyor. Yani kesinlikle “beni” bir şekilde yansıtmalı. Ayrıca bu işleri sanat baskısı ya da başka bir şey olarak da kullanabilirim. Belirli bazı sözlerin doğrudan yansıması olmadığı müddetçe, çizimler kendi başlarına da kullanılabilir. Bunu yapmaya başladım, çünkü bazen çizimi sevip gruptan nefret eden insanlarla karşılaşabiliyorsunuz!

İşlerinin bir şekilde “seni” yansıtması gerektiğini söyledin. Peki bu anlamda “seni” nasıl tanımlarsın?

Oh, Tanrım! Belki önce bu işe nasıl yaklaştığımı tanımlamam gerek. Konser afişi yaparken çok fazla özgürlük ve çok az para olduğunu düşününce, bu iş benim faturalarımı ödediğim işim değil. Konser afişleri, sevdiğim için yaptığım iş. Bunu yapmak için bir ihtiyaç duyuyorum. Ayrıca size yeni şeyler denemek için de özgürlük tanıyor. Sanırım her posterimde yeni bir şey deniyorum. Bazen bu işe yarıyor bazen de boktan bir posterle sonuçlanıyor. Bu bir anlamda benim kartvizitim. Yapıyor olduğum şey bu. Bir akış hâlinde çiziyorum. Bu anlamda biraz müziğe benziyor. Müziğe uyduğunu düşündüğüm bazı elementleri postere dahil ediyorum. Bu da sıklıkla değişiyor. Eğer işlerime bakarsam, hepsinin farklı olduğunu, birbiriyle pek alakalı olmadıklarını düşünürüm. Ama başka birisi gelip, benim posterimi bir yerde gördüğü zaman, tasarlayanın ben olduğumu anlayabildiğini söyleyebilir. Yaptığım son posterlerden biri Angus and Julia Stone konseri içindi. O sıralarda yeniden Moebius çizgi romanlarını okuyordum. Bunun etkilerini o posterde görebiliyorum örneğin.

Şimdiye kadar sevdiğin birçok grupla çalıştığını biliyorum. Peki çalışma hayali kurduğun grup veya müzisyenlerin bir listesi var mı?

Tabii ki var! Her zaman büyüyen bir liste! Gençliğimde kahramanlarım olan bazı gruplar var. Pearl Jam için bir şey yapmak harika olurdu. Ya da Tom Waits ya da Radiohead… Bu bir gün olur mu emin değilim ama hiçbir zaman bilemezsiniz. Ama She Keeps Bees için bir şey yapmayı çok istiyorum. Müziklerini çok seviyorum! Calexico! Onlar için de bir poster yapmayı çok istiyorum ve sanırım bu yakında olacak. Başka gruplar da sayabilirim ama bu daha çok müzikle kurabildiğim bağ ve yaratıcılıkla alakalı. Björk de epey ilginç olurdu!

Image
Image
  1. Alımlı dünyalar, anlık portreler: David Armstrong

    David Armstrong’un, kendisi ve arkadaşlarının 70’lerde çektiği fotoğrafları bir araya getiren Polaroids kitabının yayımlanışını göremeyeceği kimsenin aklından bile geçmemişti...

  2. Etrafınızı tutkulu insanlarla çevreleyin: Chris Bilheimer

    “Bazen kıyıda köşedekilerle ana akım arasındaki açığı kapayabilecekmişim gibi hissediyorum.”

  3. Dünyayı değil, hayatlarımızı yönetmek için: Janet Jackson

    Yeni albümü Unbreakable’la aramıza dönen Janet ve bazılarımızın neden onun albümlerini Michael’ınkilere tercih etmiş olabileceği…

  4. Başka yerlerden gelen sesler: 15 “fantastik” grup/müzisyen

    Hayaletler, uzaylılar, zaman yolculukları, kostümler, synthesizer’lar...

  5. En akışkan hâliyle deneysel hip hop: Shabazz Palaces

    Ishmael Butler ve Tendai “Baba” Maraire’nin güç birliği Shabazz Palaces, 13 Kasım’da Babylon Bomonti’de!

  6. Şamanik, karanlık ve sürprizlerle dolu: Deradoorian

    Angel Deradoorian’la Anticon etiketiyle yayınlanan ilk albümü "The Expanding Flower Planet" üzerine...

  7. Herkesin bir düşünceye ihtiyacı var!: Peaches

    Dünyanın bir ucundaki evini kapatıp Berlin’e yerleşen Peaches, 15 yıldır Almanya’da yaşıyor. Altı yılın ardından gelen albüm Rub için Beth Nisker da en az bizim kadar heyecanlı.

  8. Güzel melodilerin arasından parlayan bir ses: Nilipek.

    “İnsanları sadece güldürmeye çalışıyor olabiliriz ya da mutsuzluklarına ortak olabiliriz...”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. “Politik şiddetin olduğu her yer”: Emin Alper’le Abluka üzerine

    Venedik Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’yle dönen ve 6 Kasım’da gösterime girecek olan Abluka’daki karakterlerin paranoya hâlinin toplumsal izdüşümlerine, gerçeklik ve hayal arasındaki muğlaklığa ve filmdeki atmosferle paralellik gösteren güncel siyasi konjonktüre dair yönetmen Emin Alper’le söyleştik.

  11. 52. Uluslararası Antalya Film Festivali: Prömiyerler, Festival Hitleri Ve Ustaların Son Filmleri

    Bu yıl tarih değişikliği nedeniyle, her yıl olduğu gibi ekim ayında değil, 29 Kasım – 6 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek 52. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde uzun zamandır merak edilen çok sayıda film prömiyer yapacak.

  12. Bant Mag. Fantastic Fest’ten bildiriyor

    Eylül ayının sonunda yolumuz 10 yıldır Texas, Austin’de düzenlenen, Amerika’nın en büyük janr sinema festivali Fantastic Fest’e düştü...

  13. Austin Texas iftiharla sunar: Fantastic Fest

    Amerika’nın en büyük “janr” festivali üzerine notlar ve dünyanın en pahalı film posterleri kitabı "Act Of Seeing"in metinlerinin sorumlusu, Sid Vicious’ın kankası sinema eleştirmeni Alan Jones’la bir sohbet.

  14. Fantastic Fest ekibinden bir ses: Evrim Ersoy

    Bu yılki Fantastic Fest’in göz dolduran Türkiye teması ve seçkisinin sorumlu kişisi, festival programlama direktörü Evrim Ersoy, festivale dair merak ettiklerimizi yanıtladı.

  15. Texas’ta Yeşilçam esintisi: Kunt Tulgar ve Cem Kaya

    Fantastic Fest’in şüphesiz en özel konuklarından biri, sadece bizim için değil, tüm festival için, yönetmen, sesçi ve aktör Kunt Tulgar’dı. Cem Kaya’nın festivalin Türk içeriğine yön veren belgeseli Remake, Remix, Rip-Off’un öne çıkan sahnelerinin yanısıra, 1972 yılında başrollerinde oynadığı Yılmayan Şeytan’ın festivaldeki gösterimi sebebiyle Yeşilçam’ın bu eşsiz karakteri Texas’taydı...

  16. Ve cehennem kapıları açılır: Baskın

    Fantastic Fest’e şüphesiz damga vuran filmlerden biri de Can Evrenol’un Baskın’ıydı. Toronto Film Festivali’nden övgüler ve filmin Amerika’da gösterim anlaşmalarıyla ayrılan ekip sonraki durakları Texas/Austin’den elleri boş dönmedi ve Can Evrenol, En İyi Yönetmen ödülünü aldı.

  17. Indie oyun festivali: Fantastic Arcade!

    Dergimizin de gidip yakından kendi gözleriyle gördüğü fantastik ve kült filmler festivali Fantastic Fest'te bir de hatırı sayılır bir oyun bölümü mevcuttu.

  18. Parçaları bir araya gelmiş bir yapboz gibi: Joris Diks’in konser afişleri

    Yaklaşık beş yıldır birçok grup ve müzisyen için serigrafi posterler hazırlayan Joris Diks’in işleri, 7 Kasım’dan itibaren Bant Mag. Mekân’da!

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler