Belçikalı müzisyen Tsar B’nin, “gece kadar karanlık bir R&B” olarak tanımladığı parçalarına sosyal medya platformlarında milyonlarca kez izlenmiş dans videolarından aşina olabilirsiniz. 2015’ten bu yana kendi bestelerini yapıp kendi prodüksiyonlarını hazırlayan Tsar B, müzikal ifade biçimini yalnızca dans ekseninde geliştirmek istemediğini, son EP’si Unpaintable ile bir kez daha ispatladı. 6 şarkılık kısaçalarda kişisel gözlem ve hislenimlerini, özgün sesler ve sıkı bir “duygu füzyonu” eşliğinde sunuyor.

Tsar B’den her parçasına farklı bir lezzet serpiştirdiği ve bağımsız olarak yayımladığı Unpaintable EP’sinin ardındakileri dinledik. 

Unpaintable, fazlasıyla çeşitli bir sonik dünyada vuku buluyor. Bu altı parçanın yaratım sürecinde aklından neler geçiyordu? Bu çok yönlü dışavurumun fitilini ateşleyen deneyimlerini nasıl tanımlarsın?

Bu EP’deki şarkıların yazımı son iki yıla yayılıyor. Çok gergin ve vahşi iki yıl. Bunun sonucu olarak albümüm de eklektik bir çalışmaya dönüştü. Şarkılar aynı anda hem elvedalar hem de “ah, merhabalar” hakkında.

EP’ye ismini veren parça pandemi hayatımıza girmeden hemen önce, şubatta yayımlanmıştı. Bu süreçle bir sanatçı olarak nasıl başa çıktın?

Çok garipti. Yumurtlamak zorunda olmak ama bir yandan içinde tutmaya mecbur kalmak gibiydi. Haha!

“Unpaintable” şarkısının sana en yakın, “yakalanamaz” ve “boyanamaz” insanlar hakkında olduğunu dile getirmiştin. Bunu biraz daha açabilir misin? “Boyanamaz” insanlar kimler?

Hayatımda koşulsuz olarak sevdiğim bazı insanlar var. O kadar yetenekliler ki gölgelerini ve renklerini sürekli değiştiriyorlar; böylece birçok işi becerebiliyorlar ve sonucunda da “boyanamaz” oluyorlar. Bu onlar için bir övgü. Onların yarattığı sevgiye ve aynı zamanda kendi zihinlerinde oluşan gölgeye dair duyduğum endişeye. Zekâ beraberinde çok fazla ağır yük de getiriyor çünkü.

“Geride kalan iki yılın bir kısmında kızgın geçirdim. Bu da albümümde olması gereken bir duyguydu.”

Unpaintable’a genel olarak dokunaklı, ağırbaşlı ve keskin bir hava hâkim. Ama bu sıfatlardan sıyrılan bir parça var, o da “Flitch”. Nova Twins iş birliği olan bu banger nasıl ortaya çıktı?

Evet, geride kalan iki yılın bir kısmında kızgın geçirdim. Bu da albümümde olması gereken bir duyguydu. Şimdi insanları affetmeyi öğrendim ama onların bana ulaşmasına izin vermediğim için garip hissetmemeyi öğrenebilmiş değilim. Bu şarkı da aslında bununla ilgili. Kızgın değilim ama hayatımda bazı insanları istemiyorum. Nova Twins de bunun bir banger olduğunu düşündü ve üstüne bir şeyler yapmayı kabul etti. Delicesine yetenekli ve süper tatlı insanlar.

EP’deki bir diğer çarpıcı düet de Mauro’yla ortaklaştığın ve birkaç dinlemeden sonra keman partisyonu akla kazınan “Devil Baby”. Bu şarkının kapak görselinin ardındaki hikâyeyi dinlemek isterim. Oldukça vahşi! Bu kanlı fotoğrafı seçmenin sebebi nedir? 

Şarkıda geçen şeytan bebek, vahşi aşkın bir metaforu. Tahmin edemediğin şeylerin olduğu, gerçekten heyecan verici ve bazen de üzücü bir aşk. “Devil Baby” kapak görseli de bu “şeytan bebeği” gizemli bir işten sonra eve dönerken gördüğümüz ekstrem bir çalışma.

2019’da verdiğin bir röportajda, “Velvet Green”in senin için Tsar B’yi her anlamda yansıtan parça olduğunu söylemişsin. Aynı açıdan baktığında, son EP senin için ne ifade ediyor?

İyi bir soru. İnsanların genellikle benim müziğimle dans etmeyi sevdiğini biliyorum ve bu yüzden onların hareketlerini hayal ederek birçok beat üretmeye devam ediyorum. Ama bir yandan zamanla biraz daha içsel ve ağır çekimde ilerleyen bir tarafa doğru yöneldim. Biraz daha klasik müzik esintisiyle köklerime döndüğüm bir versiyon.

Çeşitli gruplarda çaldıktan sonra solo müzik serüvenin 2015’te “Escalate” parçasıyla başladı. Geride kalan beş yıllık sürece baktığında, müzikle kurduğun kişisel ilişkide ne gibi değişiklikler gözlemliyorsun?

Kendimi her zaman bir enstrümanist ve icracı bir müzisyen olarak gördüm. Ama kendi şarkılarımı yazmaya ve kendi prodüksiyonlarımı yapmaya ağırlık vermekle birlikte, daha ziyade bir besteci gibi hissediyorum. Artık film ve diziler için besteler yapmaya başladım ve bunu daha çok yapmak istiyorum. Başka sanat formları için ses bütünleriyle yeni dünyalar yaratmak bu sıralar bana en çok ilham veren şey.

Peki bize dans tutkundan ve bunun hayatında ne kadar geriye uzandığından bahseder misin?

Aslında ben çok iyi bir dansçı değilim. Hareketleri yapmak konusunda çok tutarlı olduğumu söyleyemem! Ama müzik yaparken, üzerinde belli başlı hareketler görebiliyorum, anlık olarak şarkılarım için video klipler ya da görseller hayal edebiliyorum. Bu yüzden insanların şarkılarımı koreografileri için kullanmalarını anlayabiliyorum. Bu kadar fazla şarkımın bu şekilde kullanılması hiç beklediğim bir şey değildi doğrusu. Ağzı açık kalmış bir çocuk gibi dünyanın dört bir yanından yetenekleri izliyorum.

İstanbul’da birkaç kez çaldın, son ziyaretin de 14 Şubat 2020’deydi. Buradaki konserlerinden aklına ilk neler geliyor?

Aşk, sıcaklık. Geri dönmek için sabırsızlanıyorum. Şehrin müzik ve sanatla ısındığını hissediyorum. Ne olursa olsun İstanbul’a geri geleceğim.

Türkiye’den müziklere dair özel bir ilgin var mı? Sence Tsar B için ideal bir iş birlikçi kim olurdu?

Çok fazla ilgiliyim! 70’ler Türkiye müziklerini ölümüne seviyorum. Özdemir Erdoğan’ın titreşimlerini ve Altın Gün’ü çok seviyorum. Türkiye’den bir müzisyenle çalışmayı çok isterim. Ya da Belçikalı Hadise olabilir! Ve mutlaka Dilara Fındıkoğlu tasarımı bir şeyler giyerim. Tüm zamanlardan en sevdiğim tasarımcı kesinlikle o. Tam olarak “Vay canına” dedirten işler yapıyor. Onunla gurur duymalısınız.

  1. Manga kültüründe bir dönüm noktası: Moto Hagio

    Shōjo mangalarının kurucu annesi Moto Hagio’nun hikâyesi, kadınların erkek egemen bir disiplinde var olabilme, toplumun onlar için biçtiği kalıplardan sıyrılabilme mücadelesini temsil ediyor.

  2. Koşarak özgürleşmek, koşarak punk dinlemek ve mükemmel olmamak: Running Punks

    Murakami 2008 tarihli kitabında iyi bir yazar olmasının her gün koşmasıyla neden bağlantılı olduğunu anlatmıştı. Bu özgürleştirici eyleme dair söyleyecekleri olan bir başka figür de koşarken punk albümü değerlendirmeleri yapan Jimmy Watkins.

  3. Özel olan özel değil, özel olan politiktir: “Her hanede bir Emine Hanım var”

    Yıllarca depoda duran eski fotoğraf albümünün yeniden başına oturmak, karikatürist Aslı Alpar'a uzun süredir atmayı arzu ettiği adımı attırdı. 2011 yılında kaybettiği anneannesi Emine Hanım'ın hayatını değersizleştirenlere inat, onun hikâyesini yaşatmak için kalemine sarıldı.

  4. Kayra ve Ege Avcı’yla “Bütün Ayazların Ortasında”

    Ege Avcı: “Hiçbir dinleyici şarkı sözlerinin yüzde yüz ne anlattığını bilmek istemez. Hele bunu sanatçı dışında birinden duymak asla istemez. O yüzden ben yalnızca işaret ettim, göstermedim.”

  5. Elvedalar ve ah, merhabalar: Tsar B’den “Unpaintable”

    Gergin ve vahşi geçirdiğini söylediği son iki yılından “Unpaintable” isimli bir EP çıkaran Tsar B ile yeni parçaları, dans tutkusu ve müzikle kurduğu ilişki üzerine.

  6. Güven bağları yeniden kurulurken: Future Islands

    Solist Sam Herring’den yeni albüm “As Long As You Are”ı ve başarıyla gelen zorlayıcı psikolojiden arkadaşlıklarına tutunarak nasıl çıktıklarını bir Zoom sohbetinde dinledik.

  7. Nova Norda, Birkan Nasuhoğlu, Canozan ve Sedef Sebüktekin’in ekosistemi: “Şarkıların Ev Hali”

    Eylül ayında Sapanca’da bir eve kapanan dörtlü, 2021’in ilk günlerinde Universal Müzik Türkiye’den yayımlanacak ortak albümlerini nasıl bir ortamda ve ruh hâlinde yarattıklarını anlatıyor.

  8. Şarkı şarkı: Y Bülbül ve “Fever” albümü

    Ölümle hesaplaşma, cırcır böceği oratoryosu, teremin çalan Teoman ve “Fever”.

  9. Feza psikolojisi başka şeye benzemez, uzayda çığlığını kimse işitmez

    Hayatta kalma mücadelesindekiler, insan ırkını kurtarmakla yükümlüler, fezayı bahane edenler, uzay yarışının ortasındakiler, bilmeceleri çözmesi gerekenler… Üç astronot adayını merkezine alan bir ofis komedisi olan “Moonbase 8”den hareketle, fezada tanıştığımız karakterler ve bu zorlu mesleğin benzersiz yükleri.

  10. Chicago Film Festivali’nden 2020 Keşifleri

    Yunanistan’ı bu seneki Oscar yarışında temsil edecek olan “Apples”, İstanbul Film Festivali’nin Filmekimi Galaları bölümüne de konuk olan “Sweat” ve takip ettiğimiz 56. Uluslararası Chicago Film Festivali’nden diğer keşifler.

  11. İnsanın kör noktası: “Nasipse Adayız”ı Ercan Kesal’dan dinledik

    Pazarlıklar, politik stratejiler, iktidar savaşları, imaj operasyonları, anket çalışmaları, bitmek bilmeyen koşuşturmacalar, göze girme çabaları, oy ve ilişki peşinde delice bir uğraş…

  12. Kaçınılmaz olarak fantastik, “Ah Gözel İstanbul”

    Alışıldık nostaljik İstanbul belgesellerine kıyasla şehri "bir tür hayal perdesi/bellek oyunu" içinden resmeden yönetmen Zeynep Dadak ile “Ah Gözel İstanbul"u konuştuk. Şehre dair klişe perspektifleri gözden geçirtmesi dileğiyle.

  13. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktörler Aylin Güngö[email protected] Sadi