Yıllarca depoda duran eski fotoğraf albümünün yeniden başına oturmak, karikatürist Aslı Alpar’a uzun süredir atmayı arzu ettiği adımı attırdı. 2011 yılında kaybettiği anneannesi Emine Hanım’ın hayatını değersizleştirenlere inat, onun hikâyesini yaşatmak için kalemine sarıldı. “Ahlak bekçisi babası tarafından okul ile ilişiği kesilen, ardından evden devam eden eğitim hakkı da elinden alınan, sevdiceği ile bir hayat kurmasına izin verilmeyen, yaşadığı dönemde kıymetli sayılan ‘subay karısı’ unvanının gölgesine tenezzül etmeyen, ‘ayıp’ kabul edilen ruhsal sorunlarını yapayalnız göğüsleyen” Emine Hanım’a, şefkatli çizgileriyle değerini teslim etti. 

Karakarga Yayınları’ndan çıkan Emine Hanım’ın Romanı’nda Aslı Alpar, eski fotoğrafların üzerlerinde oynayarak onları başka bir albüme diziyor ve çizgileriyle anneannesine yeni bir yaşam alanı yaratıyor. “Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz çizgiler” ilkesiyle karikatürü bir başkaldırı alanı olarak tanımlayan Alpar’la romanın sade ve güçlü dilini nasıl kurduğunu konuştuk. Aileye dair hikâyeleri okuyucuya açmanın ağırlığı/hafifleticiliğinden, çizgi ve karikatürün akıl sağlığı üzerine konuşmasının neden iyi bir ortam sağlayabileceğine uzandık.

Asla yeterince anlatılmayan bir dizi kadınlık hikâyesi karşılıyor bizi Emine Hanım’ın romanında ve ona değerini teslim ediyor. Uzundur tasarladığını anladığımız bu kitabı hazırlamaya karar vermedeki temel motivasyonlarını biraz açabilir misin?

Anneannemin hayatını anlatmak uzun süredir aklımda olan bir şeydi ancak buna taşındığımız sırada depodan çıkan ve uzun zamandan sonra yeniden hayatıma giren aile albümünü yeniden düzenlerken cesaret edebildim.

Aile albümündeki fotoğraflarda anneannemin yüzü, duruşu ve mahsunluğu ile onun anlattıklarını yıllar sonra yeniden gözümde canlandırdı. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıların, pandemide artan cinsiyet eşitsizliği ve kadın cinayetlerinin, LGBTİ+’lara yönelen nefretin gölgesinde hayatı cinsiyet eşitsizliğiyle değersizleştirilen birçok kişinin hayatı gibi olduğunu fark ettim anneannemin yaşamının. Ve anlatmaya başladım.

Yani kitapta kullandığın fotoğraflarla ne zamandır haşır neşirdin? Çok fotoğraf var mı? Kitapta kullanacaklarını seçerken nelere dikkat ettin?

Çocukluğumda anneannemle yaşadığım için özel günlerde ya da misafirler geldiğinde mutlaka açılıp bakılan üzerine konuşulan bir albümden o fotoğraflar.

Dedemin vefatının ardından misafirler azalınca anneannem efkarlanır “haydi çıkar albümleri” derdi, birlikte bakardık. Bana herkesi anlatırdı: “Bu dedenin amcası, bu ablamın kızı…”

Anneannemin ardından pek fotoğraflara bakmadım, depoda yıllarca durdular. Ta ki pandemi döneminde biz evi taşıyıncaya kadar. Taşınma telaşı bitti, albüm çıktı ortaya… Yeni bir albüm aldım, fotoğrafları dizmeye başladım. Anneannemin hiçbir fotoğrafta gülmediğini ilk kez bu zaman fark ettim. Anneannemin fotoğrafların arkasına aldığı notlar, bana anlattıkları… Yavaş yavaş bir kurgu oluşturmaya başladı. O mutsuzluğun peşinden gittikçe hikâye ortaya çıktı. Fotoğrafları da önce tarihsel olarak sıraladım. Çok fotoğraf vardı ancak çok azı anneanneme aitti. Bu da bir ipucuydu aslında, oradan devam ettim.

Önsözde yaşadığın bir tereddüte de değiniyorsun, “Son beş yılını oldukça çetin yaşamış bir ülkede kim neden okur ki ortalama bir kadının ortalama hayat hikayesini?” diyerek. Bu kitabı hazırlarken anneannenin hikayesine kendini bırakmış ve kitabın formunu onun hikayesinin yaratmasına alan açmış gibisin. Ama anlatının tonunu da senin sade ve dingin stilin belirliyor. Sence senin hikâye yaratma araçların anlattığın hikâyeleri ne şekillerde etkiliyor? Bu romanı bu araçlarla anlatmak ona başka araçların katamayacağı neler katmış olabilir?

Fotoğraflar bu çalışmanın olmazsa olmazıydı. Yaşadığının kanıtı olmasının yanı sıra anlattıklarımı destekleyen kanıtlardı. Diğer yandan o fotoğrafların üzerinde oynamak sanki Emine Hanım’a ikinci bir hayat vermek gibiydi. Aynı kareye giren herkesi görünmezleştirerek onu biricik kılmak…

Fotoğraflar ve teknik oynamalar olmasaydı eksik bir çalışma olurdu diye düşünüyorum. Böylece herkese yalnızca hafızamda kalanı değil olanı ve -kendimce- olması gerekeni gösterebildiğimi umuyorum.

“Çelişkiler sanatı karikatürün komiği egemenden değil de yok sayılandan, mağdurdan yana, muktedire karşı bükmesi yok sayılandan taraf yeni bir yol açabilir.”

Evet, fotoğraflarda hikâyenin baş karakteri dışındaki kişilere yaptığın görünmezleştirme müdahaleleri Emine Hanım’ın kederini her yeni sayfada okuyucuya daha da geçiren, güçlü bir dil kuruyor. Bu yöntem en başından itibaren kafanda canlanmış mıydı?

Evet, fotoğrafları da bu fikre uygun seçtim. Kendi yaşamının öznesi olamamış, engellenmiş, hep başkaları önüne geçmiş bir kadını ön plana çıkarmak, diğer herkesi dışarıda bırakmak istedim. Yaşamdayken de öyleydi bir başka anlamda; yanındaydılar ama tek başınaydı…

Mutsuzluğu daha net görünsün istedim. Yaşamı boyunca hep üzerinde taşıdığı o mutsuzluğunu kimselerin görememiş olması beni çıldırtmıştır, mutsuzluğu göstermek de bir adım diye düşündüm.

Nadir güldüğü birkaç fotoğrafına da yer verdim ki güldüğünde ne güzel olduğu görülsün.

Hikâyeyi bir araya getirirken anneannenin sana anlattıkları ve senin tanıklıkların dışında başka nasıl kaynakları eşelemen gerekti?

Aslında bu ikisine sadık kaldım. Yine de şu söylemesi zor “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” sözünden hareketle yalnızca anneme birkaç sorum oldu. Diğer yandan anneannemle ilgili soru sorabileceğim kimse de yoktu, gerçekten ne çocukları ne de torunları o kadar görmemişler ki onu…

Çocukları için belki hayatta kalmanın bir aracı görmezden gelmek, torunlar için de kuşak farkı muhtemelen… Diğer yandan sanki başkalarına anlatayım diye anneannem de bana o kadar çok anlatmış ki…

Yaratıcı işlerin akıl sağlığı konusunu gündeme getirmesi bana çok kıymetli geliyor. Çizgi ve karikatür sence akıl sağlığı üzerine diyalog açma/sürdürme konusunda neden iyi bir ortam sağlayabilir?

Akıl sağlığını yitirenler toplumdan dışlanma, görmezden gelme, yok sayılma ile de baş etmek zorunda. Yalnızca “normal” varsayılanın kabul edilmesi, “ötekilerin” dışarıda bırakılması, çoğu zaman en yakınlarının dahi kendini sağaltmak için başvurduğu bir yöntem.

Çizginin eylemi eğer dışarıda bırakılanı işaret ediyorsa, konuya “öteki”ni dahil ediyorsa iyi bir ortam sağlayabilir diye düşünüyorum. Çelişkiler sanatı karikatür de bunun için bir araç sanırım. Komiği egemenden değil de yok sayılandan, mağdurdan yana, muktedire karşı bükmesi yok sayılandan taraf yeni bir yol açabilir.

İnsanın ailesine dair hikâyeleri okuyucuya açmasının ayrı bir ağırlığı ya da hafifleticiliği var mı?

Kitap dosyası bitince inanılmaz rahatladım. Aklımdan da çıktı, baskı aşamasına gelinceye dek sevgili editörümüz Sinem Sal’la birkaç defa görüştük, düzeltmeler istediğinde de teknik bir iş gibi çalışmayı sürdürdüm.

Ancak kitabın baskıdan çıktığı haberini aldığım ilk gün “Eyvah, ne yaptım” dedim. Bir anda bir aile sırrını ifşa etmiş hissettim. Epey rahatsız ediciydi. Neyse ki hikâye için yola çıkışımı düşündükçe rahatladım. Her hanede en az bir Emine Hanım olduğunu, özel olanın politikliğini…

Şu anda, Emine Hanım’ın hikâyesini uzundur anlatma arzunu gerçekleştirmiş olmak sana neler hissettiriyor?

Bir sözü tutmuş olduğumu, suç ortağı olmadığımı hissettiriyor.

Bu aralar senin okuduğun ve seni heyecanlandıran bir şeyler oldu mu? Üzerinde çalıştığın yeni projeler var mı?

Hayatımın yarısı AKP iktidarı döneminde geçmiş biri olarak yaşamdan yana yapılan her şey inanılmaz motive ediyor. Hasta bir hayvanın iyileştirilmesinden tutun da ufak bir dayanışma dahi…

Ortak çalışmaların dışında üzerinde çalıştığım üç hikâye var. Biri otobiyografik çizgili bir dosya, bir diğeri bir dava hikâyesi ve sonucusu da titalara (lubunca; meme) dair. Bakalım.

  1. Manga kültüründe bir dönüm noktası: Moto Hagio

    Shōjo mangalarının kurucu annesi Moto Hagio’nun hikâyesi, kadınların erkek egemen bir disiplinde var olabilme, toplumun onlar için biçtiği kalıplardan sıyrılabilme mücadelesini temsil ediyor.

  2. Koşarak özgürleşmek, koşarak punk dinlemek ve mükemmel olmamak: Running Punks

    Murakami 2008 tarihli kitabında iyi bir yazar olmasının her gün koşmasıyla neden bağlantılı olduğunu anlatmıştı. Bu özgürleştirici eyleme dair söyleyecekleri olan bir başka figür de koşarken punk albümü değerlendirmeleri yapan Jimmy Watkins.

  3. Özel olan özel değil, özel olan politiktir: “Her hanede bir Emine Hanım var”

    Yıllarca depoda duran eski fotoğraf albümünün yeniden başına oturmak, karikatürist Aslı Alpar'a uzun süredir atmayı arzu ettiği adımı attırdı. 2011 yılında kaybettiği anneannesi Emine Hanım'ın hayatını değersizleştirenlere inat, onun hikâyesini yaşatmak için kalemine sarıldı.

  4. Kayra ve Ege Avcı’yla “Bütün Ayazların Ortasında”

    Ege Avcı: “Hiçbir dinleyici şarkı sözlerinin yüzde yüz ne anlattığını bilmek istemez. Hele bunu sanatçı dışında birinden duymak asla istemez. O yüzden ben yalnızca işaret ettim, göstermedim.”

  5. Elvedalar ve ah, merhabalar: Tsar B’den “Unpaintable”

    Gergin ve vahşi geçirdiğini söylediği son iki yılından “Unpaintable” isimli bir EP çıkaran Tsar B ile yeni parçaları, dans tutkusu ve müzikle kurduğu ilişki üzerine.

  6. Güven bağları yeniden kurulurken: Future Islands

    Solist Sam Herring’den yeni albüm “As Long As You Are”ı ve başarıyla gelen zorlayıcı psikolojiden arkadaşlıklarına tutunarak nasıl çıktıklarını bir Zoom sohbetinde dinledik.

  7. Nova Norda, Birkan Nasuhoğlu, Canozan ve Sedef Sebüktekin’in ekosistemi: “Şarkıların Ev Hali”

    Eylül ayında Sapanca’da bir eve kapanan dörtlü, 2021’in ilk günlerinde Universal Müzik Türkiye’den yayımlanacak ortak albümlerini nasıl bir ortamda ve ruh hâlinde yarattıklarını anlatıyor.

  8. Şarkı şarkı: Y Bülbül ve “Fever” albümü

    Ölümle hesaplaşma, cırcır böceği oratoryosu, teremin çalan Teoman ve “Fever”.

  9. Feza psikolojisi başka şeye benzemez, uzayda çığlığını kimse işitmez

    Hayatta kalma mücadelesindekiler, insan ırkını kurtarmakla yükümlüler, fezayı bahane edenler, uzay yarışının ortasındakiler, bilmeceleri çözmesi gerekenler… Üç astronot adayını merkezine alan bir ofis komedisi olan “Moonbase 8”den hareketle, fezada tanıştığımız karakterler ve bu zorlu mesleğin benzersiz yükleri.

  10. Chicago Film Festivali’nden 2020 Keşifleri

    Yunanistan’ı bu seneki Oscar yarışında temsil edecek olan “Apples”, İstanbul Film Festivali’nin Filmekimi Galaları bölümüne de konuk olan “Sweat” ve takip ettiğimiz 56. Uluslararası Chicago Film Festivali’nden diğer keşifler.

  11. İnsanın kör noktası: “Nasipse Adayız”ı Ercan Kesal’dan dinledik

    Pazarlıklar, politik stratejiler, iktidar savaşları, imaj operasyonları, anket çalışmaları, bitmek bilmeyen koşuşturmacalar, göze girme çabaları, oy ve ilişki peşinde delice bir uğraş…

  12. Kaçınılmaz olarak fantastik, “Ah Gözel İstanbul”

    Alışıldık nostaljik İstanbul belgesellerine kıyasla şehri "bir tür hayal perdesi/bellek oyunu" içinden resmeden yönetmen Zeynep Dadak ile “Ah Gözel İstanbul"u konuştuk. Şehre dair klişe perspektifleri gözden geçirtmesi dileğiyle.

  13. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktörler Aylin Güngö[email protected] Sadi