Önce pandeminin etkileriyle, sonraki dönemde sayısı artan skandal yasak / iptal kararlarıyla, baskılar, yaptırımlar ve içine batılan ekonomik çukurla iyice sıkışan ortamda özgür üretimin güvenle sürdürülebilmesi için konuşmanın ve ortak sesler yaratmanın elzem olduğunu yeniden hatırladığımız bir dönemden geçiyoruz. Sektörün farklı köşelerine temas eden, birlikte olma motivasyonuyla yakın geçmişte hayata geçen bağımsız müzik kolektifleri, dernekleri ve oluşumlarının sayısının hızla arttığını görmek çok değerli. Aynı zamanda müzik emeği üzerine istatistiki veriler sunan kaynaklarla karşılaşmak da. 

Söze bu çalışmaların en yenisiyle başlayalım. Kültür Emeği Platformu çatısı altında, Sivil Düşün AB Programı desteğiyle Selda Dudu, Doç Dr. Evrim Hikmet Öğüt ve Özge Ç. Denizci tarafından 21 Haziran Dünya Müzik Günü’nde yayımlanan Türkiye’de Müzik Emeğinin Durumu: Türkiye’deki Müzik Emekçilerinin Çalışma Koşulları ve Gelir Durumları Üzerine Araştırma Raporu, ülke müzik sektörüne dair fazlasıyla mühim konulara temas ediyor. Müzik emekçilerinin karşı karşıya kaldığımız krizi anlamaktan öte ona sebep olan çalışma koşullarını kavramayı hedefleyen rapordan hareketle Dudu, Öğüt ve Denizci’ye araştırmalarından yaptıkları çıkarımları, gözlemlerini ve gelecek planlarını sorduk.

Biraz müzik sektöründeki çalışma koşulları ve gelir durumlarını konuşalım mı?: Kültür Emeği yanıtlıyor
kültür emeği
“Türkiye’de müzik sektörü çalışanlarına dair istatistiki veri bulunmuyor. Bu açıdan, bizim araştırmamız müzik sektöründeki çalışma koşulları ve gelir durumlarına ilişkin veri sunması nedeniyle önem kazanıyor.”

Araştırmanız müzik sektöründeki olumsuz ve güvencesiz çalışma koşullarını ve bu koşulların pandemi gibi sosyal risklere karşı korunmasız olunduğu için nasıl derinleştiğini, sayısal veriler toplayarak ortaya koyuyor. Geçtiğimiz aylarda Eda Yiğit de güncel sanat üzerinden benzer dertleri araştıran Prekaryanın Görünmeyen Özneleri çalışmasını paylaşmıştı. Sizden öncelikle Türkiye’de müzik sektörüne dair yapılan güncel araştırma ve çalışmalara dair görüş almak isteriz. Siz bu çalışmayı nasıl motivasyonlarla yürüttünüz?

Pandemi sürecinde müzik emeğinin durumu hakkında yürüyen bir dizi tartışma bizi bir araya getirdi. Selda Dudu’nun 2016 yılında Sevilla Üniversitesi’nde yazmış olduğu, kültür sektörünün emek piyasasını konu alan master tezi bizim için bir çıkış noktası oldu. Bu çalışma kültür emekçilerinin (mimarlar, grafik tasarımcılar, tiyatro emekçileri, müzik emekçileri, dansçılar ve diğer kültürel meslek grupları dâhil) çok ciddi bir çalışan yoksulluğuyla yüz yüze olduğuna işaret ediyordu. Pandemi sürecinde kültür emekçilerinin yaşadığı çalışan yoksulluğunun daha da derinleştiğini gözlemledik ve 2016 yılındaki anket çalışmasından hareketle, bu sefer müzik emekçilerinin çalışma koşullarına ve gelir durumlarına yoğunlaşmak istedik.

Türkiye’de bugün genel anlamda müzik alanında yapılan araştırma ve çalışmalara dair umut verici ve/veya yetersiz olduğunu hissettiğiniz yerlerden biraz bahsedebilir misiniz?

Avrupa Birliği’nin istatistik kurumu olan Eurostat, 2020 yılında Türkiye’deki kültür emekçisi sayısını 645 bin olarak açıklıyor. Ancak bu sayının ne kadarını müzik emekçisinin oluşturduğuna dair bir veri elimizde yok. Özetle, Türkiye’de müzik sektörü çalışanlarına dair istatistiki veri bulunmuyor. Bu açıdan, bizim araştırmamız müzik sektöründeki çalışma koşulları ve gelir durumlarına ilişkin veri sunması nedeniyle önem kazanıyor.

Pandemi ile beraber kültür-sanat alanındaki çalışma koşullarına dair çalışmalarda gözlemlediğimiz artış çok değerli. Sizin de bahsettiğiniz gibi Eda Yiğit’in yapmış olduğu Prekaryanın Görünmeyen Özneleri adlı çalışma bunların en önemlilerinden. Kültür-sanat alanının her zaman bilinen ancak somut olarak ortaya koyulamayan gerçeklerini konuşmak mevcut koşulları dönüştürmek için iyi bir başlangıç noktası.

Aynı şekilde, müzik sektöründeki mevcut meselelere karşı geliştirilmesi gereken sosyal politikalar anlamında mevcut ortamda umut verici ve/veya tersi olarak gözlemlediğiniz şeylerden biraz bahsedebilir misiniz?

Kültür-sanat sektörü pandemiden önce de ciddi sürelerde çalıştığı hâlde yoksullukla mücadele eden bir sektör. 2016 yılındaki anket katılımcılarının sadece onda biri dört kişilik aileyi geçindirebilecek gelire sahip olduğunu belirtmiş ve her beş katılımcıdan biri asgari ücret bile kazanamadıklarını ifade etmişti. Kadın-erkek arasında ücret eşitsizliğinin sürdüğü, işyeri dışında (evden) çalışma oranlarının çok yüksek olduğu, yaşlı çalışanların daha derin çalışan yoksulluğuyla mücadele etmek zorunda oldukları gibi sonuçlar barındırıyordu. Bunların dışında, yine 2016 yılındaki anket, devlet desteği ve iş güvencesinin gelir üzerinde önemli etkileri olduğunu gösteriyordu.

2020 yılında yaptığımız araştırma, özellikle müzik emekçileri açısından, bugün bu durumun daha da vahimleştiğini gösteriyor. Araştırmamızla, müzik emekçilerinin büyük bir çoğunluğunun tam zamanlı olarak haftada 45 saat (30 saat sahne/ofis ve 15 saat sahne/ofis dışı) çalışmalarına rağmen, 2019 yılında yüzde 80’inin dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının altında gelir elde ettiğini ve bu oranın 2020 yılında pandeminin etkisiyle yüzde 94’e çıktığını saptadık.

Pandemi etkisiyle, 2019 yılıyla karşılaştırıldığında katılanların, 2020 yılı aylık gelir ortalamalarının yaklaşık yüzde 50 oranında düştüğünü tespit ettik. Diğer yandan araştırma hem işyeri kayıtlılığının hem de sosyal güvenceli çalışmanın ne kadar düşük kaldığını gösteriyor. Bu gibi gerçekler bu alanda acil olarak politikaya ihtiyaç duyulduğunun bir göstergesi.

Araştırmanızın bu anlamda nasıl bir katkı sunmasını istiyorsunuz?

Araştırmamızın, Türkiye’deki müzik emekçilerinin, çoğunlukla kendilerinin dahi sorgulamadığı esnek çalışma koşullarına dikkat çekerek, müzik emekçileri özelinde, tüm kültür emekçilerinin güvenceli çalışma koşullarına sahip olmalarına ve çalışan yoksulluğunu ortadan kaldırmaya yönelik politikalara bilimsel destek sunmasını arzu ediyoruz.

Son olarak Kültür Emeği ile bu raporla birlikte tanıştık, bu çatı altında ileriye dönük olarak ne gibi planlarınız var? 

Selda Dudu’nun kültür emekçileri üzerine yapmış olduğu çalışmanın araştırmamızın çıkış noktası olduğunu belirtmiştik. Araştırmamızı bu anlamda derinleştirerek, kültür alanında çalışan herkesi kapsayan bir projeye dönüştürmek ilerisi için arzumuz.

Müzik emekçileri için sağlıklı patikalar çizmek

Sirän, Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği, Noirgazer ve Sesseda, bağımsız müzik emekçileri için sağlıklı patikalar çizmek için faaliyet gösteren yenice oluşumlardan bazıları. Onlarla konuşmanın bize iyi geldiği gibi size de iyi geleceğini umuyoruz. Başlıca motivasyonlarını, nasıl yola çıktıklarını, hangi ortak fikirler / değerler etrafında bir araya geldiklerini, planlarını ve hayallerini kendilerinden dinliyoruz. 

İstanbul – Berlin hattında güvenli alanlar: Sirän yanıtlıyor

Berlin’de yerleşik müzisyen, DJ ve prodüktör Nene H ile İstanbullu sanatçı ve DJ Y.UNAN, iki şehrin yeraltı sahnelerinde dirsek temasını kuvvetlendirecek bir oluşumun temellerini attı. Sirän olarak isimlendirilen kolektifin hedefi, marjinal bireyler için güvenli alanlar ve janrlar ötesi bir rave deneyimi yaratmak. Sirän’ı, kurucuları Nene H ve Y.UNAN anlatıyor.

“Hedefimizi gerçekleştirebilmek için daha çok fiziksel olarak orada olmamız ve aktif olarak çalışmamız gerekiyor.” 

Birbirimizi henüz tanımadan ve yapmak istediğimiz ortak şeyler varken, biraz tesadüfen birleştik gibi oldu ve bu projeye ocak sonu gibi başladık. Kafalarımızın uyuştuğunu ve aynı şeyleri yapmak istediğimizi anladığımız anda aramızda çok bir güven oluştu ve çok yoğun çalışmaya girdik.

En temel motivasyonarımız; başta kadın ve kuir bireyler olmak üzere; yeni gelen sanatçılara yer açmak ve destek olmak, toplumda marjinal olarak kabul edilip ayrıştırılan bireyler için buluşma, kutlama ve paylaşım platformları oluşturup bu platformları belli bir ekonomik güce sahip olan kesim dışındakiler için de ulaşılabilir tutmak, rave kültürünün önem ve derinliğini irdelemek, İstanbul’un zengin kültür ve kitlesinin uluslararası görünürlüğünü desteklemek, diğer ülkelerdeki benzer oluşum ve organizasyonlarla iş birlikleri yaparak uluslararası anlamda alt-kültür ve komüniteler arası buluşmalar organize etmek, herkesin sevdiği / iyi hissettiği / kendi gibi olabildiği, gelmek, bulunmak istediği bir yer olmak, atölye ve söyleşilerle ve ileride umuyoruz ki bir seri olarak devam edecek olan projemizin kapsamını geniş ve doyurucu tutmak.

Berlin ve İstanbul’da sistemler çok farklı tabii ki. İstanbul’da erken saatlerde mekânların ya da müziğin kapanması, Berlin’de tüm hafta sonu bitmeyen bir durum olması gibi bir ayrıntı bile tüm modu değiştiren bir şey. Bir yandan ekonomik durumlar arasında uçurum var. Fakat Berlin’deki bu alanlar, özellikle iyi olan organizasyon ve partiler çok politikleşti; çünkü politik olmadan bir anlamı olmuyor artık. Burada da olan ama daha çok beslenmesi gereken bir şey bu.

Covid sonrası Berlin’deki sahne de bir boşluğa ve anlam aramaya düştü. Şu anda bir gariplik ve gerçekten bir arayış var. Bu dünyanın her yerinde olan bir şey tabii ki ama Berlin’in kültürel anlamda kulüplere ağırlık veren bir şehir olmasından ve imkânların bu konuda sınırsız olmasından dolayı orada yaşanan bu arayış, biraz tuhaf geliyor insana. Berlin’de şu an ağır bir kentsel kapitalist dönüşüm yaşanıyor, dinamikler değişiyor. Berlin de son yıllarda biraz merkesizleştirilmiş bir hâl almaya başladı yani. Bu uluslararası anlamda güzel bir şey aslında. İstanbul da kültür ve potansiyel anlamında çok büyük ve umuyoruz ki İstanbul da bir gün uluslararası underground sahnenin önemli bir parçası hâline gelir…

Şu an henüz ilk adımlarımızı attık ve bu yılın planlarını yapmaya çalışıyoruz. Yoğunluk ve amacımız alt-kültür ve komünite geliştirmeye yönelik. Yukarıda bahsettiğimiz bir sürü hedefimizi gerçekleştirebilmek için daha çok fiziksel olarak orada olmamız ve aktif olarak çalışmamız gerekiyor, internetten çok fazla bir olayımız olmayacak. Kültürel etkinliklere yöneleceğiz ve bu konuda çalışmalara devam edeceğiz.

Hedef yan yana durmak: Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği yanıtlıyor

Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği, Türkiye’deki bu alanda çalışanları ilk kez bir çatı altında toplandığı bir kurum olma hedefiyle 2021 yılında 7 bağımsız plak şirketinin bir araya gelmesiyle İstanbul’da kuruldu. BMYD (Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği), IMPALA (Independent Music Companies Association) ve WIN (Worldwide Independent Network) platformlarının Türkiye’deki tek üyesi ve MERLIN Network’ün parçası. Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği Genel Sekreteri Haluk Polat ve Yönetim Kurulu Başkan Hadi Elazzi anlatıyor.

“Bu bilgi ve üretim kirliliği ortamında prodüktörler ve müzik yapımcıları, kazandıkları sektörel birikimleri, deneyimi çok daha fazla sanatçı adına kullanma şansına sahip olacak.”

Hadi Elazzi: Ben majör plak şirketi kökenliyim. Warner Music, Sony Music ve BMG’de çalıştığım dönemlerde kariyerimdeki önemli yapıtaşlarını oturtma imkânım olmuştu. 2018 yılında GRGDN Müzik’i versiyon 2.0’a taşırken, yurt dışından önemli bağımsız plak firmalarının lisanslarını almak için iletişime geçtik. Bu dönemde IMPALA, WIN ve MERLIN yapıları ile ilk kez tanışmış oldum.

Türkiye’de bağımsız yapım şirketlerinden alışık olmadığımız bir şekilde bağımsızların örgütlenerek ayakta kalmak ve daha da güçlenmek için birlik olmaları beni çok etkilemişti. Daha derinlemesine araştırma güdüsüyle çevremde üye olan global bağımsız firmalara ve endüstriden arkadaşlarıma sorular sorup konunun detaylarını öğrenmeğe başladım. İki yıllık kuluçka döneminin sonunda Türkiye’deki bağımsız plak şirketleriyle ufaktan konuşmaya başladım. Doğruyu söylemek gerekirse en başlarında çoğu bağımsız plak şirketi böyle bir örgütlenmeye sıcak bakmadı ama şikayetlerini de dile getirmekten kaçınmıyorlardı. Ama ben hız kesmeden görüşmeye ve problemlerini dinlemeye devam ediyordum. Dinlerken de her seferinde, “anlattığın dertlerini çözmek için beraber hareket etmeliyiz.” diyerek konuşmalarımızı finalize ediyordum. Yaklaşık altı ay, bir yıl içinde bir kırılma noktasına geldik ve konuştuğum şirketlerin hemen hemen hepsi “evet haklısın, bunu yapmalıyız” diyerek destek verdi. Bu sayede 2021 sonunda BMYD’yi resmî olarak kurabilmiş olduk. İtiraf etmek gerekirse, her şey tahminimden hızlı oldu diyebilirim, ama bir taraftan da çözülmesi gereken konular da bizleri bekliyor….

Haluk Polat: Müzik sektöründeki bağımsız müzik yapımcılarının eşit, rekabetçi ve daha adil fırsatlara erişebildiği, farklı müzik türlerinin dinleyicisiyle daha kolay ve etkili şekilde buluşabileceği, gerçek zamanlı veri akışı sayesinde şeffaf şekilde bilgiye ulaşmanın mümkün olduğu, bağımsız yapımların ve yapımcıların önünün açıldığı, gelirlerin maksimize olduğu, yeni gelir kaynakları ve kanalları üretilebilen, müzik pazarının büyümesine katkı sağlayan, monopol olmayan bir sektör ve sektörün tüm bileşenlerinin birbirini desteklediği bir yaşam alanı yaratabilmek öncelikli amaçlarımız.

Temel motivasyonumuz bağımsız müzik yapımcılarının bir araya gelmesi ve birlikte güç oluşturması. Müzik endüstrisi yapısını değiştiriyor. Bundan 5-6 yıl önceki ne piyasa değerleri, ne pazarlama stratejileri, ne de müzik satın alma biçimleri ve ortamları aynı. Sanatçıların müzik sektöründeki konumları da gittikçe farklılaşmaya başlıyor. Gelişen teknolojiler sanatçılara önemli olanaklar sunuyor ancak bu prodüktörlerin, yapımcı firmaların önemini azaltmıyor tam tersine “know how”’ın önemi gittikçe daha da ön plana çıkıyor. Bu bilgi ve üretim kirliliği ortamında prodüktörler ve müzik yapımcıları, kazandıkları sektörel birikimleri, deneyimi çok daha fazla sanatçı adına kullanma şansına sahip olacak. Biz bu dernek sayesinde hem birbirimizle sürekli iletişim ve iş birliği hâlinde olmayı, ortak faydalar sağlayabileceğimiz bir yapı kurmak istedik.

Müzik ve eğlence sektöründe faaliyet gösteren tüm yerel, ulusal ve uluslararası kurum veya kuruluşlarla iletişimde olmak ve güncel sektörel gelişmeleri üyelere aktarmayı hedefliyoruz. Müzik sektöründeki herkesin eşit bilgiye erişebildiği, sorunlara kolektif biçimde çözüm aranacağı bir ekosistem yaratmak için kurs, seminer, konferans, panel gibi eğitimler, bağımsız müzik üreten şirket, sanatçı ve müzisyenleri destekleyecek etkinlikler yapmayı planlıyoruz.

Bizce müzik sektörünün tüm bileşenlerinin yan yana duracağı bir yapı, hem sektörün daha büyümesine hem de sorunların üzerine birlikte gidilmesine imkân tanıyacaktır. Bu nedenle sektörün tüm bileşenleriyle bir araya gelmeye, ortak projeler hazırlamaya, üzerimize düşen tüm sorumlulukları almaya ve yerine getirmeye hazırız. Kurulduğumuzdan bu yana çeşitli müzik birliklerini ziyaret ettik ve etmeye de devam edeceğiz. Biz de büyüyen bir yapıyız. 7 firmayla başlayan yolculuğumuz şimdi 20 firmaya ulaştı. Hedefimiz çok daha fazla bağımsız müzik yapım firmasının bize katılması ve yan yana durmamız.

Bizi en çok heyecanlandıran konu eylül sonu- ekim başı gibi yapmayı planladığımız “Bağımsız Müzik Günü” etkinliğimiz. Müzik sektörünün farklı alanlarından seminerlerin, söyleşilerin yapılacağı, küçük dinletilerin olacağı, sektörün tüm bileşenlerini yan yana getirmeyi planladığımız bir gün için çalışmalarımız son hızıyla devam ediyor. BMYD, IMPALA, WIN ve MERLIN’in Türkiye’de temsilcisi konumunda bir yapı. Bu bağımsız müzik gününü uluslararası bir düzeye taşımayı ve bu organizsyonlarda da katılımcıların aramızda olmasını planlıyoruz. Çok heyecanlı, yorucu ve sonunda mutlu bir süreç bizi bekliyor.

Önemli olan ortaya konan eser: Noirgazer yanıtlıyor

Müzisyenler, dinleyiciler ve plak şirketleri arasında bir ortak alan yaratma motivasyonuyla kurulan Noirgazer, kendini “İçerisinde ‘karanlık’ tınılar barındıran bütün müzik türleri ile ilgilenir; bu doğrultuda etkinlikler ve içerikler oluşturur.” sözleriyle tanımlıyor. Bugüne dek Stagemass adıyla üreten kolektifin evrilmesiyle hayata geçen Noirgazer’ı, kurucusu Mert Uzbay anlatıyor.

“Hırsları ya da çıkarları bir kenara bırakıp ortak bir ses oluşturmak gerekiyor.”

Noirgazer oluşumunun temelleri 2021 Aralık ayında atıldı. Fakat aktif bir şekilde faaliyete geçmesi için gereken adımları tamamlamak gerekiyordu. Özellikle görsel dil ve gerekli planlamaların yapılmasıyla ilgili titiz bir şekilde ilerlemek istiyorduk. Böylelikle hayata geçişi 2022 Mayıs ayını buldu. Bizim için en önemli olan nokta müzisyenin ortaya çıkan çalışmalardan memnun kalması. Bunu hem düzenlemiş olduğumuz etkinlikler için söylüyorum hem de yazılı ya da görsel işler için söylüyorum. İmkânlarımız dâhilinde bizimle birlikte çalışan sanatçıları elimizden gelen en iyi şeklilde ağırlamaya çalışıyoruz. Organizasyon olarak müzisyenlerin ve dinleyicilerin memnun bir şekilde etkinlikten ayrılması bizim için çok önemli.

En büyük temel motivasyonumuz görünmezi ya da görmezden gelineni daha görünür hâle getirmek. Örneğin, röportaj yapacağımız zaman ya da düzenlemiş olduğumuz etkinlik serilerine sanatçı davet ederken Spotify’da kaç dinleyicisi olduğuyla ya da bir kitlesi olup olmadığıyla ilgilenmiyoruz. Önemli olan sanatçının ortaya koyduğu eser. Eğer ortaya konan bir eserde emek olduğuna ve sanatçının da yaptığı işe saygısı olduğunu hissedersek hiç vakit kaybetmeden ya röportaja ya da etkinlik serisine davet ediyoruz. Çünkü yapılan işten daha fazla insanın haberi olsun istiyoruz. Bir yerde bunu insanlara duyurmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Ekstradan bir insanın bile haberi olsa, sanatçıya vakit ayırıp eserini dinlese bu bizim için oldukça büyük bir kazanım. Bununla birlikte gerçekleştirdiğimiz tematik organizasyonlara devam etmek istiyoruz. Tematik organizasyonlarımızın ilk halkasını 27 Mayıs 2022’de Taner Yücel, Engin Saatçılar ve Varteres Durise’nin katılımlarıyla Purgegazing adıyla All Saints Moda Kilisesi’nde gerçekleştirdik. Dinleyiciye ve sanatçıya farklı bir etkinlik deneyimi sunma fikri bizi oldukça heyecanlandırıyor. Bu yüzden yakın gelecekte bir bar ya da performans merkezi konseri içerisinde organizasyon olarak bulunmayı planlamıyoruz. Organizatörler ve mekânlar zaman zaman sanatçılara kötü muamelede bulunuyor. Noirgazer kuruluş felsefesi olarak her zaman sanatçının yanında. Noirgazer etkinliğinde bulunan bir müzisyenin mekân tarafından hor görülmesine ya da kötü davranılmasına asla izin verilmez.

2000’li yılların başlarında müzisyene ve sanatçıya daha fazla mekân kapı açarken son zamanlarda bu sayı oldukça kısıtlandı. Organizasyonlar ya da mekânlar daha çok ticari düşünmeye başladı zaten bunun sonucu olarak organizasyonlarda hep aynı line-upları görmeye başladık. Bunun en önemli sebeplerinden biri ekonomik çukur. Organizasyonlar ve mekânlar kendini garanti altına almak adına “güvenli alanlarından” dışarıya pek çıkmak istemiyorlar. Kendilerini anlayışla karşılıyoruz. Ancak bu noktada hırsları ya da çıkarları bir kenara bırakıp ortak bir ses oluşturmak gerekiyor. Sanatı ve sanatçıyı önemseyen, kendisini sanatçıdan üstün görmeyen, sanatçıyı üzerine basıp para kazanmak için araç olarak görmeyen bütün kolektiflerle bir araya gelip bir şeyler yapmak isteriz. Bu şekilde ilerlediğimiz ve bu mentaliteyi koruduğumuz takdirde güzel işler başarabileceğimizi düşünüyoruz. Bununla ilgili çeşitli girişimlerde bulunuyoruz.

2022 gündemimiz oldukça heyecan verici. Ortada organizasyon bazında olarak çok fazla fikir var ama bunlardan bir ya da iki tanesini gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Şu an için İzmir ve Ankara’da düzenlemeyi düşündüğümüz iki etkinlik var. Hatta Ankara etkinliğinin line-up’ı ve teması geçtiğimiz günlerde belirlendi bir aksilik olmazsa oldukça değişik bir Noirgazer tecrübesi Ankaralıları bekliyor diyebilirim. Bunu da paylaşmak için sabırsızlıkla bekliyoruz. Orta ve uzun vadede Noirgazer etkinliklerinin deneyimini yurtdışına da taşımak gibi bir hedefimiz var. Bununla birlikte noirgazer.com adresinde “Label Talks” kısmını aktif hâle getirip yerli müzisyenlerle yurt dışındaki labelları bir araya getirmeyi düşünüyoruz. Bu kapsamda da şu an için yurt dışından görüştüğümüz birkaç label var. Ortaklaşa bir şekilde Label Talks’un müzisyene nasıl daha fazla fayda sağlayabileceğini istişare ediyoruz. Label Talks projesinin yakın zamanda aktif olabileceğini söyleyebiliriz. Umarız 2022’nin geri kalanı ve ilerleyen yıllarda hep birlikte hareket ederek daha iyi etkinliklerle sahnemizi canlı tutmayı başarabiliriz.

Müzisyeni doğrudan destekleyecek bir platform: Sesseda yanıtlıyor

Müzisyenlerin üretim ve dağıtım süreçlerinde karşılaştıkları problemleri en aza indirmek, üreticilerin sanatlarını ve dinleyicilerinin desteklerini doğrudan buluşturmak motivasyonlarıyla yola koyulan Sesseda, müzik endüstrisine yeni alışkanlıklar ve sistemler kazandırmak niyetinde. Sesseda’nın yeni yol arayışını, oluşumun kurucularından Taycan anlatıyor.

“Sanatçının yarattığı işleri desteklemenin ne kadar önemli olduğunun bilinci, bizi topluma bu mesajı itmeye her gün motive ediyor.”

Sesseda 2022 yılının ortalarında kurulmuş, kısa bir özetle Türkiye’nin ilk müzisyenleri doğrudan destekleme platformu. İster bağımsız olmaya çalışan bir müzisyen, ister çok daha yeni müziğe başlayan biri, ister yıllarını müziğine vermiş ve karşılık olarak gerektiği finansal geri dönüşünü alamadığını düşünen, hisseden bir müzisyen olsun. Müzisyen kendi müziğini Sesseda’ya yükleyebilir, sonrasında kendi fiyatını belirleyip hayranlarına ve onu desteklemek isteyenlere sunabilir. 

Kendim de müzik prodüksiyonu ile uğraştığım için bir parçanın başından sonuna kadar yapılış sürecin farkındayım. O kadar uzun bir sürecin sonucunda “dinlemeler”, Türkiye’deki yerel müzisyenin bir sonraki projesini besleyecek kadar yeterli olmuyor. Bu sebeple Sesseda, Türkiye’de yerel müzisyeni doğrudan destekleyecek bir platformun zamanı geldiğini düşündüğüm ve inandığım için ortaya çıktı. 

Ekipteki herkesin bir kreatif geçmişi var; hepsi aynı zamanda kendi dallarında üretmeye devam ediyor. Hepimiz de kendi sanatsal dallarımızda üretmeyi sürdürdüğümüzden dolayı sanatçının yarattığı işleri desteklemenin ne kadar önemli olduğunun bilinci, bizi topluma bu mesajı itmeye her gün motive ediyor. 

Şu anda Sesseda’nın gündeminde sonbaharda gelecek olan ikinci sürümümüz var. Birçok farklı özelliklerimiz ve sürprizlerimiz olacak ikinci sürümde. Tabii o zamana kadar farklı mekânlarda ve lokasyonlarda belirli sanatçılarla tatlı etkinlerimiz olacak ama sonbaharda yeni sanatçıyı desteklemenin yollarını hep birlikte deneyimliyor olacağız. 

  1. Zezeah ve ölümün bitmeyen olasılıkları

    Big Baboli Printhouse’un kurucularından Zezeah ile bir ölüm sonrası ölüm tasviri sunan ilk solo sergisi All Will Fall / Hepsi Düşecek’i ve ardındakileri konuştuk.

  2. Süreğen kriz ortamında yayıncılık: Tespitler, hayaller, gerçekler, küçük ölçekler ve dirayet

    Bağımsız yayıncıları “kırıp döken” koşulların bugününe nasıl gelindiğine dair yerinde tespit ve tahliller toplamak, yayıncılığın farklı kollarına emek verenleri dinlemek için yola çıktık.

  3. Editors şimdi de yedi dakikalık kapkaranlık şarkılar yapmak istiyor

    Benjamin John Power takviyesiyle sahalara dönen Editors’ın geçirdiği son dönüşümü, gitarist Justin Lockey ile masaya yatırdık.

  4. A Yüzü B Yüzü: Euphoria & Heartstopper

    Birçok açıdan ortaklaşsalar da seyircilerine bambaşka dünyalardan seslenen, hatta birbirlerinin “antitezi” olarak nitelendirilen iki fenomen dizi.

  5. Sevgili mektuplar, mektuplaşmalar, mektuplarcalar

    Shirley Jackson'dan Allen Ginsberg’e, James Baldwin'den Italo Calvino'ya, mektuplaşma kitaplarının fısıldayan dünyasına dalıyoruz.

  6. Voltran üç kişiyle de oluşur: Lalalar

    Bi’ Cinnete Bakar, sonsuz güven, ortak hisler ve (belki) doom pop. Lalalar’la duygu seline hoş geldiniz.

  7. Bağımsız müzik sahnesinde yeni patikalar, yeni pratikler

    Sirän, Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği, Noirgazer, Sesseda ve Kültür Emeği’ne kulak verin.

  8. Lucasfilm’in imkânsızı mümkün kılan sihirbazları

    Star Wars filmlerinin senaristlerinden Lawrence Kasdan ile Dennis Muren, Phil Tippett ve Janet Lewin’e bağlandık. Serinin çığır açan görsel efektlerini ve Light & Magic belgeselini dinledik.

  9. Müstehcenlik üzerine bir deneme: Kaçık Porno

    Radu Jude ile “zamanın ruhunu provoke eden”, 71. Berlin Film Festivali'nden büyük ödülle dönen, oyunbaz ve hınzır son filmi Babardeala cu bucluc sau porno balamuc üzerine.

  10. Görmüş Geçirmiş Kaptan 88’in yapı taşları

    Boyutlar arası bir kesişim kümesi olan bilinci, zamansızlığı ve melankolisiyle Kaptan 88 ve açtığı kapılar.

  11. Arayüzdeki diri çizgiler: Ryoichi Kurokawa’nın ağırbaşlı medya sanatı

    Ryoichi Kurokawa, imgelerin farklı dinamiklerini konuşmayı mümkün kılan ağırbaşlı medya sanatının ardındakileri anlatıyor.

  12. Egemen kadrajın dışındakiler: Aşağıdakiler de yukarıyı gözetliyor

    Altyazı Fasikül ekibinden Senem Aytaç, Fırat Yücel ve Yetkin Nural’la Aşağıdan Yukarıya’nın yolculuğu, kapsamına aldığı meseleler ve ortaya çıkan üretimlerin zihnimizde canlandırdıkları üzerine bir sohbete koyulduk.

  13. Cem Kaya ile Aşk, Mark ve Ölüm üzerine

    “Gurbetteki insan hasret duyduğu şeyin bir versiyonunu yaratıyor ama bir değişim de var. Benim ilgimi çeken şey de tam olarak bu.” 72. Berlinale’den seyirci ödülüyle ayrılan belgeselini Cem Kaya anlatıyor.

  14. Tahribat zamanları ve normalleştirilenler: Ali Kemal Çınar’dan Geceden Önce

    Söz, Beriya Şevê / Geceden Önce’nin yönetmeni Ali Kemal Çınar’da: “Birtakım dertleri mizahla yumuşatacak hâlim kalmamıştı."

  15. Kolektivizme inanın: Kulağımız sinema topluluklarında

    Standart - ticari dağıtım ağına alternatif bir sinema kültürü geliştirmeyi hedeflemiş, farklı şehirlerde konumlanan toplulukların deneyimleri, görüşleri, çözüm önerileri…

  16. Belirsizliğin gerilimi, mutluluğun çelişkisi: Anadol ve Felicita

    Son Anadol güzelliği Felicita’nın his haritasını çıkardık. Şarkıların perde arkasını da bizzat Gözen Atila anlatıyor.

  17. Aklımdakiler: Mode XL

    Yeni bir Mode XL çağının başladığına işaret eden teklilerin ardından VEYasin ve Besta’ya yeni nesil hip hop sahnesinden sorular var.

  18. Ergenlik yılları: Belle and Sebastian'dan Dave McGowan'a sorduk

    Belle and Sebastian’ın nostalji dalgasına kendimizi kaptırdık. Zaman makinemizi 80’lere gönderiyoruz, 3-2-1…

  19. Bu dünyaya sıfır verenler: Klondike

    Berlin, Sundance ve İstanbul Film Festivalleri’nden ödüllü Klondike’ın Ukraynalı yönetmeni Maryna Er Gorbach ile bir soru - cevap seansı.

  20. Bağımsızda bir umut aramaya devam: Armağan Lale ve Ceylan Özgün Özçelik sohbeti

    Yeni belgeselleri 15+, güncel çalışmaları, Türkiye’deki dijital platformların sürdürülebilir olmayan proje seçim pratikleri ve çok daha fazlasına uzanan bir sohbet!

  21. Bir nevi helalleşme: Nazlı Elif Durlu ve Ziya Demirel sohbeti

    Ela ile Hilmi ve Ali’nin yönetmeni Ziya Demirel’le Zuhal’in yönetmeni Nazlı Elif Durlu, “Kişiyi çektiği filmden tanımak mümkün mü?” sorusuna ve çok daha fazlasına cevap arıyor.

  22. Melis Danişmend’in dört mevsimi: Büyüyemeyenler

    Yıkımların neşeyle buluştuğu kavuşmalara yol alan bu ilk kitap üzerine içten bir sohbet etme ihtiyacı hasıl oldu.

  23. Kendin olamamanın adaletsizliği: Çilingir Sofrası

    “Çilingir Sofrası”nın yönetmeni Ali Kemal Güven ile toksik maskülenliğin bıraktığı izler, başka kuşakların kuiri olmak, rakının dürüstlüğe iten doğası ve daha fazlasını kapsayan bir muhabbet.

  24. Jeyan Kader Gülşen ve Zekiye Kaçak ile Bu Ben Değilim'in yapım süreci

    Cinsel yönelimini gizlemek durumunda kalmış, muhafazakâr aile çevrelerinde heteroseksüel erkek sanılan, hatta aile babası olan gizli gaylerin hikâyesi…

  25. AySay ve su gibi akan sesler

    Nordik, Kürt ve Türk kültürlerine dokunan AySay şarkılarının ardında neler yatıyor?

  26. Hassas bir zamandan Spoon şarkıları

    Yılın ilk yarısının dikkat çeken albümlerinden Lucifer on the Sofa’yı konuşmak üzere, Spoon gitaristi Alex Fischel’a bağlandık.

  27. Zerre olma hissiyatı: Yaratıcıları Koudelka belgeselini anlatıyor

    Magnum Photos üyesi fotoğrafçı Josef Koudelka’ya odaklanan Koudelka - Aynı Nehirden Geçmek belgeselini, yönetmeni Coşkun Aşar ile senarist ve kurgucusu Ayhan Hacıfazlıoğlu’ndan dinledik.

  28. Künye

    ...