Müzisyen, besteci ve yazar Melis Danişmend’in pek çoğumuza aşina hisleri, arada kalmışlıkları ve umuda yükselişleri anlattığı, Mundi Kitap etiketli ilk kitabı Büyüyemeyenler; kendi tabiriyle bir “kişisel gelişememe” öyküsü. Tüm işlerin baş aşağı gittiği boğucu anlardan yıkımların neşeyle buluştuğu kavuşmalara yol alan bu ilk kitap üzerine içten bir sohbet etme ihtiyacı hasıl oldu.

Bireysel ve kolektif krizleri bir arada yaşama hâli, birtakım hafıza tazeleme seansları ile geçmişe, şimdiye ve elbette son kertede Melis Danişmend’in yeni şarkısı “Neden?”in oluşumu sürecine vardı. Kitabı edinmek için buraya, sohbet için hemen aşağıya buyrunuz.

Büyüyemeyenler adı üzerinde büyüyememe, kaybetme, belki hayatta birkaç adım geri gitmeye dair bir iç döküş. Öte yandan hayatın zikzaklarının farkına varma, içinde yol alabilme hâlini eş zamanlı işleyen bir fon. Nasıl birleşti tüm bunlar?

Kitabı bitirip de üzerine konuşmaya başladığımda iyice fark ettim ki bu aslında “kendi has şekilde büyüyenlerin” kitabı. Bu hâl toplumda çoğunlukla “büyüyememek”, “tutunamamak” gibi nitelendirilse de bizim gibiler için bir tercih. Yani “kader” ya da “mağduriyet” değil. Kitabımın adını koyarken büyüyemediğimi ya da büyümek istemediğimi düşünmekle birlikte bir yandan da kendi stilimde bu işi kotardığımı ve söyleyecek sözümün olduğunu düşünüyordum. Yani bu mizahi bir kaybetme öyküsü gibi görünse de finalinde kaybetmiş biri yok. Benim gibi hayatta güvenli yolları ve makbul görülen zamanlamaları seçmemiş insanların bata çıka ilerlediği yollar oluyor. Ama tam da bu sebeple gücünüzü nasıl toparlayacağınızı daha iyi öğreniyorsunuz. Ve ayakta kalıyorsunuz.

Pandeminin ön gösterimini yaşamak, kolektif bir krizin biraz öncesinde kendine dönebilmek ve bolca yazarak iyileşmek; içinde bulunduğumuz dönemde seni nasıl etkiledi? Kitap bu süreçte ne kadar demlendi?

Büyüyemeyenler’i 2017’nin ilk aylarında yazmaya başladım ama iyi ki pandemi dönemini de yaşayarak bitirdim. Çünkü hakikaten benim 2016’da yaşadığım baş aşağı gidiş ve hezimet duygusu pandemide binlerce, milyonlarca kişinin yaşadıklarına benziyordu. Pandeminin ilk iki yılının çoğunu Bodrum’da geçirdim. Kitabımı doğayla baş başa kalarak yazabilmek, onun bana sağladığı terapi duygusu çok değerliydi. Yani tüm ülke ve dünya daha önce hiç görmediği bir felaketle karşı karşıyayken, ben Ege’nin bir beldesine sığınarak ve kitabıma kapanarak bir tür kaçış sağlamış oldum.

Hem kederi hem mutlulukları aynı mesafeden görmeyi sağlayan dilindeki keyifli, muzip, belki çocukluğa özgü oyuncaklı yapı sana, hatta günlük hayatta kendini ifade etme biçimine ne kadar benziyor?

Tamamen benziyor ama sanırım bunu uzun yıllar sadece çok yakınlarımın görebileceği şekilde muhafaza etmeyi tercih etmişim. Aslında tercih bile değildi, çok samimi olmadan kendimi tam gösterememek gibi bir huy vardır bende. İlginç olan Büyüyemeyenler bu anlamda benim fotokopi makinem oldu. Çevremdekilerin zihnimi, dünyamı, beni daha yakından tanımasını sağladı. İkiz kardeşim ya da 35 yıllık çocukluk arkadaşlarım kitapla ilgili “Tam sen!” dese de babam bile, “Benim kızımsın, buna rağmen bilmediğim taraflarını gördüm” dedi kitabı okuduktan sonra.

“Hani çok kalpten ve hesapsızca sevdiğiniz birine bakarken ya da sarılırken içinizden böyle bir ‘canımm’ sesi/duygusu çıkar; Büyüyemeyenler benim için böyle bir yerde.”

Geçmişine dair hafıza tazelerken ve onları şimdiye taşırken yüzleşme anları kapıyı ne kadar çaldı? Dört mevsim üzerinden akan bu kitabın gidişatını ne kadar değiştirdi?

Kapı çok çaldı. Hatta kimi zaman kapı yumruklandı! Zaten yüzleşme olmasa bu kitap hakkıyla tamamlanamazdı. Kitabın son noktasını koyarken uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir işi bitirmiş olmanın verdiği rahatlamayla birlikte aslında bir dönemi, bir Melis’i geride bırakmış olmanın iç huzuru vardı bende. Fakat kitabı yazarken hep bir şeye dikkat etmeye çalıştım. Tonunun hiçbir zaman uzun süren bir karanlık barındırmasını istemiyordum. Yani en dip, hassas, duygusal ya da kırgın bölümlerden sonra hep daha mizahi bir anekdot ya da sıradan bir atmosferle o bulutu dağıtmaya çalıştım. O yüzden senin söylediğin “kederi ve mutluluğu aynı mesafeden görme” tabiri benim için mutluluk verici.

Kişisel geçmişin anlatı boyunca aile kavramı, toplumsal norm alanları, kadınlık deneyimleri ile birleşiyor ve gittikçe derinleşiyor. Bu kadar içeriden bakmak çeşitli duyguları beraberinde getiriyor olmalı. Sende en çok ne kaldı?

Düşünüyorum da kitabı yazarken sanırım hissetmediğim duygu kalmadı. Çok güldüm, çok gözlerim doldu; kırgınlıklarım, kızgınlıklarım, endişelerim sayfalara döküldü. Fakat Büyüyemeyenler’i bitirirken içimde umut vardı. Daha kitabın ilk aşamalarında sonunun nasıl geleceğini biliyordum, -her şeye rağmen- umutlu olmam gerektiğinden emindim, öyle hissediyordum. Nitekim şimdi gelen okur yorumlarından ve sıklıkla telaffuz edilen, “Yalnız olmadığımızı hissettik” cümlesinden anlıyorum ne kadar doğru bir final olduğunu.

Yazmakla bir tuttuğun bir diğer varoluş alanı müzik. Müzik sektöründe hissettiğin kaygılar / zorluklar ve karşılaştığın riyakar tutumlar edebiyat dünyasına adım atarken seni ne kadar etkiledi?

Bahsettiğin gibi, dört mevsim üzerinden anlattığım bir kitap Büyüyemeyenler. Kış ‘ev’, ilkbahar ‘işler’, yaz ‘ilişkiler’, sonbahar ise ‘hayat’ üzerine. Dolayısıyla ilkbahar bölümünde müzik dünyası ve elbette medya dünyasına dair pek çok deneyimim, gözlemim, hatıram var. Ben üretim esnasında kendimi dış dünyanın dikkat dağıtan bütün iletilerine kapatırım. Korunaklı bir yuvadaymışım gibi. Oraya kimsenin girmesine izin vermem. O âna kadar gerçek dünyada biriktirmiş olduğum hayal kırıklığı, neşe, öfke, inanç, gözlem, vesaireden oluşmuş bir hamurum vardır. Onu yoğurma zamanıdır. O sebeple şarkı ya da yazı yazarken artık kaygılar, zorluklar, tutumlar geride kalmış oluyor, bir şeyleri süzüp dile getirme zamanı başlıyor.

Yolculuğun senin için bir çizgi değil dolambaçlı bir yol olduğunu ve o yolda usulca ilerlemeyi tercih ettiğini söylüyorsun. Büyüyemeyenler kendi yolculuğunun neresinde konumlanıyor? Hangi halkayı genişletiyor? Yeni şarkın “Neden?”in oluşum sürecini hangi açılardan besledi örneğin?

Hani çok kalpten ve hesapsızca sevdiğiniz birine bakarken ya da sarılırken içinizden böyle bir “canımm” sesi/duygusu çıkar; Büyüyemeyenler benim için böyle bir yerde. Bana yüzleşme, iyileşme, içimi akıtma fırsatı verdi. İsmini düşününce ironik şekilde beni büyüttü de. Kendime daha çok inanmamı sağladı. Yeni şarkım kitabı yazarken plansız şekilde ortaya çıktı. Dostum Erkin Peprek’in bir bestesini, Burak Güven’in (mor ve ötesi) Göcek’teki stüdyosunda “ansızın” kaydettik. Sözleri bir-iki saatte yazdım, prova niyetine bir kez söylediğim vokali “Aynı duyguyu tekrar yakalayamayız” diyerek baştan kaydettirmediler, onu kullandık falan. Eski üretim süreçlerimi düşününce pek benlik hareketler değil ama sanırım kitapta anlattığım hayat ilerledikçe gelen o “rahatlama” duygusu iş yapış şeklime de yansıdı. İlk kitabım ve altı yıl aradan sonra yayımladığım yeni şarkımla birlikte 2022’nin bende şimdiden çok güzel hatıraları var.

  1. Zezeah ve ölümün bitmeyen olasılıkları

    Big Baboli Printhouse’un kurucularından Zezeah ile bir ölüm sonrası ölüm tasviri sunan ilk solo sergisi All Will Fall / Hepsi Düşecek’i ve ardındakileri konuştuk.

  2. Süreğen kriz ortamında yayıncılık: Tespitler, hayaller, gerçekler, küçük ölçekler ve dirayet

    Bağımsız yayıncıları “kırıp döken” koşulların bugününe nasıl gelindiğine dair yerinde tespit ve tahliller toplamak, yayıncılığın farklı kollarına emek verenleri dinlemek için yola çıktık.

  3. Editors şimdi de yedi dakikalık kapkaranlık şarkılar yapmak istiyor

    Benjamin John Power takviyesiyle sahalara dönen Editors’ın geçirdiği son dönüşümü, gitarist Justin Lockey ile masaya yatırdık.

  4. A Yüzü B Yüzü: Euphoria & Heartstopper

    Birçok açıdan ortaklaşsalar da seyircilerine bambaşka dünyalardan seslenen, hatta birbirlerinin “antitezi” olarak nitelendirilen iki fenomen dizi.

  5. Sevgili mektuplar, mektuplaşmalar, mektuplarcalar

    Shirley Jackson'dan Allen Ginsberg’e, James Baldwin'den Italo Calvino'ya, mektuplaşma kitaplarının fısıldayan dünyasına dalıyoruz.

  6. Voltran üç kişiyle de oluşur: Lalalar

    Bi’ Cinnete Bakar, sonsuz güven, ortak hisler ve (belki) doom pop. Lalalar’la duygu seline hoş geldiniz.

  7. Bağımsız müzik sahnesinde yeni patikalar, yeni pratikler

    Sirän, Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği, Noirgazer, Sesseda ve Kültür Emeği’ne kulak verin.

  8. Lucasfilm’in imkânsızı mümkün kılan sihirbazları

    Star Wars filmlerinin senaristlerinden Lawrence Kasdan ile Dennis Muren, Phil Tippett ve Janet Lewin’e bağlandık. Serinin çığır açan görsel efektlerini ve Light & Magic belgeselini dinledik.

  9. Müstehcenlik üzerine bir deneme: Kaçık Porno

    Radu Jude ile “zamanın ruhunu provoke eden”, 71. Berlin Film Festivali'nden büyük ödülle dönen, oyunbaz ve hınzır son filmi Babardeala cu bucluc sau porno balamuc üzerine.

  10. Görmüş Geçirmiş Kaptan 88’in yapı taşları

    Boyutlar arası bir kesişim kümesi olan bilinci, zamansızlığı ve melankolisiyle Kaptan 88 ve açtığı kapılar.

  11. Arayüzdeki diri çizgiler: Ryoichi Kurokawa’nın ağırbaşlı medya sanatı

    Ryoichi Kurokawa, imgelerin farklı dinamiklerini konuşmayı mümkün kılan ağırbaşlı medya sanatının ardındakileri anlatıyor.

  12. Egemen kadrajın dışındakiler: Aşağıdakiler de yukarıyı gözetliyor

    Altyazı Fasikül ekibinden Senem Aytaç, Fırat Yücel ve Yetkin Nural’la Aşağıdan Yukarıya’nın yolculuğu, kapsamına aldığı meseleler ve ortaya çıkan üretimlerin zihnimizde canlandırdıkları üzerine bir sohbete koyulduk.

  13. Cem Kaya ile Aşk, Mark ve Ölüm üzerine

    “Gurbetteki insan hasret duyduğu şeyin bir versiyonunu yaratıyor ama bir değişim de var. Benim ilgimi çeken şey de tam olarak bu.” 72. Berlinale’den seyirci ödülüyle ayrılan belgeselini Cem Kaya anlatıyor.

  14. Tahribat zamanları ve normalleştirilenler: Ali Kemal Çınar’dan Geceden Önce

    Söz, Beriya Şevê / Geceden Önce’nin yönetmeni Ali Kemal Çınar’da: “Birtakım dertleri mizahla yumuşatacak hâlim kalmamıştı."

  15. Kolektivizme inanın: Kulağımız sinema topluluklarında

    Standart - ticari dağıtım ağına alternatif bir sinema kültürü geliştirmeyi hedeflemiş, farklı şehirlerde konumlanan toplulukların deneyimleri, görüşleri, çözüm önerileri…

  16. Belirsizliğin gerilimi, mutluluğun çelişkisi: Anadol ve Felicita

    Son Anadol güzelliği Felicita’nın his haritasını çıkardık. Şarkıların perde arkasını da bizzat Gözen Atila anlatıyor.

  17. Aklımdakiler: Mode XL

    Yeni bir Mode XL çağının başladığına işaret eden teklilerin ardından VEYasin ve Besta’ya yeni nesil hip hop sahnesinden sorular var.

  18. Ergenlik yılları: Belle and Sebastian'dan Dave McGowan'a sorduk

    Belle and Sebastian’ın nostalji dalgasına kendimizi kaptırdık. Zaman makinemizi 80’lere gönderiyoruz, 3-2-1…

  19. Bu dünyaya sıfır verenler: Klondike

    Berlin, Sundance ve İstanbul Film Festivalleri’nden ödüllü Klondike’ın Ukraynalı yönetmeni Maryna Er Gorbach ile bir soru - cevap seansı.

  20. Bağımsızda bir umut aramaya devam: Armağan Lale ve Ceylan Özgün Özçelik sohbeti

    Yeni belgeselleri 15+, güncel çalışmaları, Türkiye’deki dijital platformların sürdürülebilir olmayan proje seçim pratikleri ve çok daha fazlasına uzanan bir sohbet!

  21. Bir nevi helalleşme: Nazlı Elif Durlu ve Ziya Demirel sohbeti

    Ela ile Hilmi ve Ali’nin yönetmeni Ziya Demirel’le Zuhal’in yönetmeni Nazlı Elif Durlu, “Kişiyi çektiği filmden tanımak mümkün mü?” sorusuna ve çok daha fazlasına cevap arıyor.

  22. Melis Danişmend’in dört mevsimi: Büyüyemeyenler

    Yıkımların neşeyle buluştuğu kavuşmalara yol alan bu ilk kitap üzerine içten bir sohbet etme ihtiyacı hasıl oldu.

  23. Kendin olamamanın adaletsizliği: Çilingir Sofrası

    “Çilingir Sofrası”nın yönetmeni Ali Kemal Güven ile toksik maskülenliğin bıraktığı izler, başka kuşakların kuiri olmak, rakının dürüstlüğe iten doğası ve daha fazlasını kapsayan bir muhabbet.

  24. Jeyan Kader Gülşen ve Zekiye Kaçak ile Bu Ben Değilim'in yapım süreci

    Cinsel yönelimini gizlemek durumunda kalmış, muhafazakâr aile çevrelerinde heteroseksüel erkek sanılan, hatta aile babası olan gizli gaylerin hikâyesi…

  25. AySay ve su gibi akan sesler

    Nordik, Kürt ve Türk kültürlerine dokunan AySay şarkılarının ardında neler yatıyor?

  26. Hassas bir zamandan Spoon şarkıları

    Yılın ilk yarısının dikkat çeken albümlerinden Lucifer on the Sofa’yı konuşmak üzere, Spoon gitaristi Alex Fischel’a bağlandık.

  27. Zerre olma hissiyatı: Yaratıcıları Koudelka belgeselini anlatıyor

    Magnum Photos üyesi fotoğrafçı Josef Koudelka’ya odaklanan Koudelka - Aynı Nehirden Geçmek belgeselini, yönetmeni Coşkun Aşar ile senarist ve kurgucusu Ayhan Hacıfazlıoğlu’ndan dinledik.

  28. Künye

    ...