Arınma alanları, saklı anılar, müşterek acılar: Drive My Car üzerine

Haruki Murakami külliyatından bir öyküye, Japonya topraklarının bir başka maharetli ismi Ryûsuke Hamaguchi’nin el atmasıyla hayata geçen Doraibu mai kâ / Drive My Car; 74. Cannes Film Festivali’nden En İyi Senaryo ödülüyle döndüğü ve dört dalda Oscar adaylığı elde ettiği gibi, Bant Mag.’ın 2021: En iyi 75 film listesinin de 2. sırasında.

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz dolaylarında ve Japonya’da geçen hikâyede, çoğunlukla yolda süzülen kırmızı bir Saab’ın içindeyiz. 

Ne hakkında?

Oyuncu ve tiyatro yönetmeni olan Yûsuke Kafaku’nun, hikâyelerinin ilhamını onunla yaşadığı cinsel deneyimlerden alan senarist Oto ile evliliğine kısa bir bakış atarak başlıyor film. İptal olan festival dönüşü aldatıldığını, kısa süre sonra da Oto’nun vefatını öğrenen Yûsuke’nin karmaşık duygusal arayışına sürükleniyoruz. Geçen iki yılın ardından Vanya Dayı‘nın uyarlamasını yönetmek üzere katıldığı bir tiyatro festivali, kendisine yolculuklarında eşlik edecek bir şoför görevlendiriyor. İkili için zamanla arınma alanı hâline gelecek yolculuk, saklı tutulan anıları gün yüzüne çıkararak, müşterek acıların birleştirici gücünü hissettiriyor.

İlk intiba

Kayıp ve iyileşme sürecine dair incelikli anlatısını, üç saat gibi uzun bir zamana yayan film; zarif görsel dili ve karakterlerin sessiz yaslarını tüm yalınlığıyla göstermeyi seçen ağır temposuyla, zaman algısını yıkıp meditatif bir seyir deneyimi yaşatıyor. Oto ve Yûsuke arasındaki ilişkinin derinlerine inen, önsöz niteliğindeki ilk 45 dakikadan sonra gelen açılış jeneriği, Hamaguchi’nin film boyunca devam edecek telaşsızlığının sinyallerini veriyor. 

Karakterlere dair

Farklı hayatlar içinde taşıdıkları benzer yükleri açık etmemekte ısrarcı tutumlarıyla, her karakterde tanıdık bir varoluşun izlerini görüyoruz. Yaşadıkları kayıplar içinde kendi arayışlarının peşinde koşan Misaki, Yûsuke, Oto ve Takatsuki; birbirlerinin duygusal boşluğunu tamamlayan duraklara evrilirken, bu boşlukların seyircinin zihnindeki yansımasını da görünür kılıyorlar.

Derinlerde ne var?

Bir kaybın ardından kederle başa çıkabilme ve bir şekilde yaşama devam edebilme fikri, düşüncelerden kaçıp tutkulara sığınma dürtüsüyle ortaya çıkıyor. Hayatta kalma yolları ararken, yüzleşmek zorunda oldukları duygulardan saklanan karakterlerin kaçınılmaz kabullenişleri, yas sürecine paralel bir biçimde şekilleniyor. Zaman, acıyı atlatmaya yardımcı bir mefhum olmaktan çıkıyor; bir şekilde devam etme gerekliliğinin hatırlatıcısı hâline geliyor.

En çok neyi sevdin?

Drive My Car, insan ruhunu tasvir etmek için kelimelerin ötesine geçiyor; karakterleri tezatlıklarına rağmen birleştiren bağların hafifletici doğasını araştırıyor. 

İşaret dili dâhil, her oyuncunun kendi dilinde performans sergilediği olağandışı oyun provalarının ve geçmiş acılarını suskunluklarıyla paylaşan Yûsuke ile şoförü Misaki’nin yolculuklarına eşlik eden kaset kaydının ortak noktası Vanya Dayı. Belirsiz kalan her an, Çehov’un metniyle açıklığa kavuşuyor, yeniden anlam kazanıyor.

En çok hangi sahneye yükseldin?

Filmin geneline sirayet eden suskunluğu Misaki’nin bozmaya başlamasından sonra, çocukluğunu geçirdiği yeri ziyaret ettiğinde Yûsuke ile olan sarsıcı sohbetleri; birikmiş duyguların dışa vurumunun, akılda kalan soruların hiç cevaplanamayacak olduğu gerçeğine teslim olmanın güçlü bir sunumuydu. Yûsuke’nin, kaybettiği kızıyla aynı yaşta olan Misaki’yle kurduğu derin ilişkinin en net hissedildiği anlardan biriyken, Vanya Dayı ve yeğeni Sonya arasında paylaşılanlara benzer bir bağın varlığına da tanıklık ettirdi.

Formu dolduran : Ezgi Oğraş