Kara koyun olmanın gururu: Elveda Curb Your Enthusiasm

Yazı: Utkan Çınar

Suyun 100 derecede kaynaması gibi bir kimyasal kuraldır aslında: Çok sevilen, uzun soluklu dizilerin finali hiçbir zaman yapımın kendi kalitesinin seviyesine çıkamaz. Ne yapsanız olmaz. Mükemmel bitiriş yoktur. Aynı mükemmel ayrılığın olmaması gibi. 25 senedir bizle beraber olan Curb Your Enthusiasm dizisinin finalini de hiçbir şey beklemeden izledim. Zaten çoğu medya ne olur ne olmaz diyerek son bölümden önce yapmıştı saygı duruşlarını. Evet dizi uzun zamandır eski hâllerini aratıyor, kendini fazla ciddiye alıyordu ama yine de bu kadar yılın hürmetine seyrediyordum. 

Finali beklediğime memnun oldum. Zira dizinin yaratıcısı Larry David’in hâlâ güzel bir şekil yapacağına inanıyordum. Çok da yanılmadım. Asıl tanındığı işi Seinfeldin çokça tartışılan ve genel olarak da beğenilmeyen finalinin*, ki bence gayet iyidir aslında, aynısını ufak tefek değişikliklerle Curb’e de uyguladı. Giderayak bir “nanik” daha. Bu da 76 yaşındaki bu eski dostun gözündeki pırıltıyı koruyabildiğini gösterdi ve beni de sevindirdi. Her şey bir yana Larry David ve enerjisi, 76 yaş için elimizdeki en iyi örneklerden.

İlk bölümü 15 Ekim 2000 tarihinde görücüye çıkmış bir diziyi yorumlamak zor. Siz de değişiyorsunuz bu süreçte tabi. P2P sayesinde ilk seyretmeye başladığımda 20’li yaşların başında bir Seinfeld hayranıydım. AKP yoktu, 11 Eylül saldırıları yeni olmuştu, hatta bir cep telefonum bile yoktu. (Evet teknofobik bir damarım vardır.) David yaratıcısı olup büyük sükse yaptığı Seinfeld’in son iki sezonunda diziden ayrılacak, sadece final için geri dönecek, yeni bir şeylerin peşinde koşarken daha sonra bolca taklidini görebileceğimiz “kendinin kurgusal bir versiyonunu mockumentary şeklinde sunan” yapımların öncüsü olacak Curb Your Enthusiasm macerasına başlayacaktı. Tamam tamam, The Larry Sanders Show’u da anmadan geçmeyelim burada. Seinfeld ile delice zenginliğe kavuşmuş David’in Los Angeles’ın über zengin mahallelerinde her şeye gıcık kapmasını, bir isyankârı oynamasını izliyorduk. Dizi yüzde 1’in mekânlarında geçiyor olsa da aslında David’in Seinfeld’in başarısına, neredeyse 45 yaşına kadar çok da kolay geçmemiş kariyeri ve orta sınıf geçmişi de hikâyelere sızıyor ve “size de havyar yerken böyle oluyor mu?” gibi dertlerle değil; gerçek sosyolojiyle muhatap oluyorduk. Pozitif ayrımcılık, dindarlık, cinsellik ve kadın-erkek ilişkileri, tabii ki hizmet sektörü, sağlık paranoyaları, kibir, sosyal ritüellerin eleştirileri standart bir bölümün içinde doğallıkla var olabiliyordu. Doğaçlamaya çok büyük paye vermesi, oldukça ham dekorlar ve el kamerası derken; hikâye örgüsü amplifiye oluyor ve izlerken nöronlarınızın hareYketlendiğini hissedebiliyordunuz. 

Curb Your Enthusiasm’in yayın hayatını üçe ayırabiliriz. Aralıksız yayımlanan ilk beş sezon TV tarihinin en iyi komedisi yarışında olabilir. 6-8. sezonlar köşelerin törpülenmeye başladığı ama yine de ara ara fenomen fikirler çıkaran dönemi. Altı yıllık aradan sonra gelen 9-12. son sezonlar ise eski enerjisini kaybetmiş, geçmişine yaslanarak devam eden, sıradan bir iş gibi göründü. Yani kısaca birkaç sezon fazla sürdüğünü söylemek yalan olmaz. Bu dönemde David, Clear History diye bence fena olmayan bir film yaptı ayrıca bir Woody Allen filminde de oynadı. Ama aktör olmadığını biliyoruz. İşlerinde esas adam her zaman fikirleri oldu. 

Larry David’in dizi boyunca ekürilerinden de bahsetmeli. Her ikisi de artık aramızda olmayan Richard Lewis ve Bob Einstein’ın (Marty Funkhouser) yanı sıra 6. sezonda diziye katılan ve o dönem ihtiyaç olan enerjiyi katan JB Smoove’un David ile olan uyumları üst düzey oldu hep. Son iki sezona büyük keyif katan Tracey Ullman’ı da unutmayalım. Ünlü konuklar ise gırla: Ben Stiller, Mel Brooks, Albert Brooks, Shaquille O’Neal, Ed Asner, Philip Baker Hall, Michael J. Fox, Gina Gershon, Hugh Hefner, Steve Coogan, John McEnroe ve daha niceleri. Hiçbiri de asla sırıtmadı.

Peki Curb Your Enthusiasm’in derdi neydi?  Tüm bu “woke” kültürün esamesinin bile okunmadığı zamanlarda politik doğruculuğa ve yapmacıklığa savaş açmasıyla ünlüydü diyebiliriz. Ama bunu o kadar tadında ve yaratıcı öykü paternleriyle kotarıyordu ki yapımın kalbinin her zaman doğru yerde olduğundan şüphe duymuyordunuz. David’in o “N” ile başlayan yasak kelimeyi kullanması veya Yahudi Soykırımı’nı alaya alması linç sebebi olmuyordu. Ofisinin bulunduğu kattaki tuvaleti paylaşmamak için yan ofisi kiralamak isteyenleri zekâ geriliği taklidi yaparak savuşturmaya çalışması veya bir yanlış anlaşılma sonucu bebeğinin saçlarını kestiği arkadaşının çocuğuna sarılırken pantolonunun cebindeki su şişesi nedeniyle bir skandal yaratması gibi enstantaneler, neresinden tutsanız insanlık hâlinin en sivri yanlarını mikroskop altına alıyordu. Son dönemin en başarılı işlerinden, buralarda da bolca bahsini geçirdiğimiz The Curse’ün cringe vaziyetlerinin de Curb Your Enthusiasm’e bir şeyler borçlu olduğunu da söylemek lazım. Kendini alaya alabilmek hayat kurtaran bir egzersiz ve Larry David de bunu en iyi öğretmenlerinden bir oldu hep. Ayrıca David’in klasik müzikallere ve Laurel Hardy gibi eski ekol komedilere olan sevgisi de yer buluyordu kendine. Bunun da dizi için önemli bir sos olduğunu düşünmüşümdür hep.  

Sonuçta kanımca Curb Your Enthusiasm yarattığı etki bakımından Seinfeld’den daha “önemli” bir yapım oldu. Larry David modern ve elit toplumun saçma sosyolojik kurallarını, kara koyun olmaktan duyduğu gururu, işçi sınıfı ve azınlıkların alınganlıklarını kendine hiç ket vurmadan sergilemeyi başardı. Bu sayede de toplumsal anlamda ilerlemede de önemli rolü olduğunu düşünüyorum. Maalesef, arkadaşının modaya aşırı ilgili oğlan çocuğuna dikiş makinesi alıp bir yandan da tarih kitabından gamalı haçı öğrettiği ve çocuğun da o sembole bayılıp annesinin bir başka Yahudi arkadaşına gamalı haçlı yastık ördüğü, aynı zamanda Larry’nin üst komşusu Michael J. Fox’un ikram ettiği sallanmış meşrubatı açıp üstüne döktüğü ve bunu da Fox’un parkinson hastalığı nedeniyle mi yoksa kendine kıl olduğu için mi yaptığına emin olamadığı gibi hikâyelere sahip bir bölümün, alınganlığı ile meşhur bizimki gibi bir ülkede asla çekilemeyeceğine hayıflanmadan da geçemiyorum. Ve dizinin unutulmaz tema müziği Frolic’in trombon notalarını mırıldanarak huzurlarınızdan ayrılıyorum. 


*Bu finalin Nielsen reytinglerine göre 76.3 milyon seyircisi olmuştu. Son yılların en popüler işlerinden Game of Thrones’un 19.3, Succession’ın ise 2.9 milyonluk bir izleyici sayısıyla veda ettiğini düşünürsek hem o dönem David’in “basit” fikrinin çıktığı seviye hem de günümüzde önümüze gelen işlerin çeşitliliği üzerine bir orantı kurabiliriz.