!f İstanbul’dan merakla beklenen 10 film

Bu yıl 13-22 Eylül tarihlerinde İstanbul’da, 19-22 Eylül tarihlerinde ise Ankara ve İzmir’de gerçekleştirilecek olan !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, önemli festivallerden ödül ve övgüyle dönmüş filmlerden oluşan heyecan verici programıyla dikkat çekiyor. İşte festivalden yolunu gözlediğimiz 10 film!

The Souvenir
Son yılların en başarılı İngiliz yönetmenlerinden Joanna Hogg’un, prömiyerini yapıp, Jüri Büyük Ödülü kazandığı Sundance Film Festivali’nden itibaren ödül ve övgüye boğulan yeni filmi The Souvenir, Honor Swinton Byrne, Tom Burke ve Byrne’in annesi Tilda Swinton’dan başrollerde enfes performanslar alan, çarpıcı bir ilişki filmi. 2019’un bu en iyi filmlerinden birini festivalde ıskalamak büyük hata olur.

Dylda (Beanpole)
Henüz 26 yaşında çektiği ilk filmi Tesnota (Closeness) ile tüm dünyada büyük beğeni kazanan Kantemir Balagov’un geçtiğimiz aylarda Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve büyük beğeni kazanan son filmi Beanpole, izleyicisini, Leningard’da 2. Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasında yeniden bir hayat kurmaya çalışan karakterlerinin arasında gezdiriyor. Bu vurucu dram, Cannes Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Yönetmen ve FIPRESCI ödüllerini de kazanmıştı.

Om Det Oandliga (About Endlessness)
Songs From The Second Floor ile başlayıp You, The Living ile devam eden ve beş yıl önce çektiği A Pigeon Sat On A Branch Reflecting On Existence ile noktaladığı üçlemesinin ardından, İsveç sinemasının yaşayan en büyük yönetmenlerinden Roy Andersson’ın son filmi About Endlessness birkaç gün önce Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülü kazandıktan hemen sonra !f İstanbul’da seyirci karşısına çıkıyor.

Varda By Agnes
Geçtiğimiz mart ayında, dünyada geçirdiği 90 yıla sığdırdığı onlarca harika filmini geride bırakarak hayata gözlerini yuman Fransız sinemasının gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden Agnes Varda’nın, bizleri sinemasal geçmişinde kendi kamerasından bir gezintiye çıkardığı son filmi Varda by Agnes, kaçırılmaması gereken bir belgesel. Varda’nın efsanevi kariyeri ve sinemasındaki mucizeye kendi perspektifinden nasıl baktığını görmek ve dinlemek, kesinlikle eşsiz bir tecrübe.

Les Miserables
Mali doğumlu Fransız yönetmen Ladj Ly’nin aynı adlı kısa filminin uzun metrajlı versiyonuna soyunduğu ve bu yılki Cannes Film Festivali’nde yarışan tek ilk film olan filmi Les miserables, izleyicisini 1993 yılında bir ayaklanmanın orta yerine bırakıyor. Cannes’dan Jüri Özel Ödülü kazanan film, bu yılki !f’in merakla beklenen filmlerinden biri.

J’ai Perdu Mon Corps (I Lost My Body)
Kısa metrajlı animasyon filmleriyle tanınan Jeremy Clapin’in Cannes’da Eleştirmenler Haftası’nın büyük ödülünü kazanan ilk filmi I Lost My Body, özgün tarzı ve etkileyici hikayesiyle yılın en önemli animasyonlarından biri. Gerçek ile gerçeküstünü enfes bir öyküyle birbirine bağlayan bu özel film, bu yılki !f’in hit filmlerinden biri olacağa benziyor.

Lara
Tek günde geçen enfes siyah beyaz ilk filmi Oh Boy! ile heyecan verici bir çıkış yakalayan Alman yönetmen Jan Ole Gerster’in Karlovy Vary Film Festivali’nden En İyi Kadın Oyuncu ve Jüri Özel Ödülü ile ayrılan yeni filmi Lara, 60. Yaşgünü etkinliği tamamen yoldan çıkan bir kadının hikayesini konu alıyor. Yalnızca Corinna Harfouch’un performansı için bile görülmeye değer bir film.

The Death of Dick Long
Dünya prömiyerini geçtiğimiz Sundance Film Festivali’nde gerçekleştiren ve şaşırtıcı hamlelerle ilerleyen hikayesi ile izleyiciyi kendine hayran bırakan The Death of Dick Long, Alabama’nın küçük bir kasabasında, ani bir ölümü örtbas etmeye çalışan iki arkadaşın etrafında şekillenen bir öykü anlatıyor. Filmde başarılı indie Swiss Army Man’in ortak yönetmenlerinden Daniel Scheinart’ın yönetmen koltuğunda oturuyor.

To Live to Sing
Bol ödüllü kısa filmlerinin ardından ilk uzun metrajlı filmi Old Stone ile Toronto’da En İyi Kanada Filmi ödülü kazanan Johnny Ma’nın üç yıldır üzerinde çalıştığı son filmi To Live to Sing, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde görücüye çıktı ve oldukça beğenildi. Film, Cannes’dan birkaç ay sonra !f’te Türkiye prömiyerini yapacak.

Cancion Sin Nombre (Song Without a Name)
Perulu yönetmen Melina Leon’un yazıp yönettiği bu etkileyici ilk film, dünyaya getirdiği bebeğini sahte bir hastanede doğurduğunu bilmeyen bir kadının, kaçırılan çocuğunun ardından çıktığı acı dolu arayış öyküsünü konu ediyor. Prömiyerini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren ve bolca ödül toplayan film, geçtiğimiz aylarda Münih Film Festivali’nden de Melina Leon’a ödül kazandırmıştı.