“Gerçek” sanatın bir tür parodisi: Dimitris Rokos
Atina doğumlu sanatçı Dimitris Rokos’un resimlerinde eşine az rastlanır bir absürtlük dozuyla karşılaşmak mümkün. Farklı hayat tarzlarını, inanışları ve kültürleri bir araya getirdiği çalışmalarının yanı sıra hem bir DJ hem de organizatör olan Rokos’la çalıştığı farklı disiplinler ve ilham kaynakları üzerine sohbet ettik.
Röp: Cem Kayıran
Abeslik ve mizah çalışmalarının iki önemli unsuru gibi gözüküyor. Bir sanatçı olarak seni etkileyen şeyleri nasıl tanımlarsın?
Bana en çok ilham veren şeyin başka sanatçıların çalışmaları olduğunu düşünüyorum. Herhangi birinin ciddi bir şeyi zanaatkarlık ya da başka bir sanatsal biçimle ifade etme tutkusunu fazlasıyla garip, karmaşık ve heyecan verici buluyorum. Her ne kadar bu durumun farkında olsam da (ve bariz bir şekilde bunu çeşitli şekillerde denemiş olsam da), kişisel çalışmalarımın “gerçek” sanatın bir tür parodisi olduğunu düşünüyorum. Bir anlamda müzik, sinema, plastik sanatlar ya da herhangi başka bir alanda üretim yapan diğer sanatçıların hayatın ciddi meselelerini algılama biçimlerini yorumlamakla ilgileniyorum.
Çalışmalarında yer alan dönerci Mickey Mouse ve birçok farklı detayı göz önünde bulundurunca, farklı kültür ve disiplinleri birbirine karıştırmayı sevdiğin ortaya çıkıyor. Böylesine eğlenceli bir hayal gücünü çalışmalarında gözlemleyebilmek gerçekten heyecan verici. Bu garip anları resimle yaratmak için seni motive eden şey ne?
Çizgi filmleri, çizgi romanları, pop müziği ve Amerikan sinemasını en azından sade, eski, günlük hayatı, gerçek insanları ve dünyanın dört bir yanından toplulukları sevdiğim kadar çok seviyorum. İnsanların çalışmalarımda bir tür anlamsızlık görmesi ya da neler olup bittiğini idrak etmekte zorlanması beni mutlu eder.
DJ’lik yaptığın zamanda iki farklı ucu kesiştirmek gibi bir yaklaşımın var mı?
DJ’lik benim için tam anlamıyla kombinasyonlardan ibaret. Paylaşmak istediğin müzikler, hit parçalar, küçük numaralar, bariz hareketler, boşluk, insanlar, tutkun ve işlevselliğin! Ben genellikle kalabalığın beklentileriyle uğraşmayı seven bir tür DJ’im. Ama her zaman, en azından ortamdakilerin büyük kısmının ilgisini çekip onları dans ettirebiliyorum.
Konser afişleri üzerine çalışırken göz önünde bulundurduğun şeyler neler? Posteri için çalıştığın müzisyenin parçalarını o sırada dinler misin?
Şimdiye kadar yaptığım tüm konser afişleri ve albüm kapakları, halihazırda bildiğim ve çok takdir ettiğim müzisyenler, gruplar ve DJ’ler içindi. Bir şekilde onların sanatının esansıyla ilgili algıma sadık kalmaya ama bunu çok bariz bir şekilde yapmamaya çalışıyorum. Ve kulüp partileri söz konusu olduğunda genellikle garip bir hissiyatı vurgulama eğilimi gösterdiğimi görüyorum. Sanki partilemek her zaman gösterildiği gibi eğlenceli, hafif ve heyecan verici değilmiş gibi!
Konser afişleri için çalışırken sıfırdan başlamayı mı tercih ediyorsun yoksa önceden yaptığın bir çalışmadan yola çıkarak yeni bir tasarım mı yapıyorsun?
Evet, söz konusu konser afişleri ya da sipariş edilmiş bir iş olduğu zaman, mutlaka yeni bir şeye başlamayı tercih ediyorum. Tamamen ayrıntıların nasıl olması gerektiğine bağlı olarak ve gerekiyorsa tüm isimler/bilgiler/detayları bütünleştirmiş şekilde çalışıyorum.
Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:52’ye ulaşabilirsiniz.