Ghostly Kisses için İstanbul’da çalmak gerçeküstü bir deneyim 

Kanadalı dream pop harikası Ghostly Kisses, Salon’un geri dönüş programının en dikkat çeken isimlerinden biri olarak üç gece üst üste İstanbul’da olacak. 2017 tarihli EP’si What You See ile tanıştığımız grup, ilk albümü için tam 5 sene bekledi ve nihayet 28 Ocak’ta Heaven, Wait yayımlandı. 

Albümün turnesi kapsamında Türkiye’de ilk kez canlı canlı dinleyeceğimiz Ghostly Kisses  şarkılarının melankolik sesi Margaux Sauve ile müzikle kurduğu ilişkiyi, Heaven, Wait’in yapım sürecini, Quebec’in üzerindeki etkisini, tekrar turnede olmanın hissettirdiklerini ve Celine Dion’u konuştuk. 

Sesimi daha melankolik bir noktada konumlandırırsam, yapacağım şarkılara bir karakter katabilirim diye düşündüm.
ghostly kisses

Azımsanmayacak bir süredir müzik üretiyorsunuz ama ilk albüm için beş sene beklediniz. Bu, piyasa koşulları doğrultusunda bilinçli bir tercih miydi? Yoksa tamamen akışın içinde yol sizi buraya mı götürdü?

Planlanmış bir şey değildi. Önce şarkılar yayımlamaya başladım, sonra onlar EP’ye giden yolu açtı doğal olarak. Bu süreçleri geçirirken de şarkı yazarlığımı keşfetmeye, gelişmeye başladım. 2020’ye geldiğimizde Louis ile birlikte bir albüm yapabiliriz gibi düşünmeye başladık ve onun devamı Heaven, Wait oldu. Büyük ihtimalle bizden duyacağınız bir sonraki yeni materyal yine bir albüm olacak, çünkü içimizden bunu yapmak geliyor.

Heaven, Wait’i hüzne kapı aralayan mistik öykülere benzetiyorum. Tıpkı grubun ismini aldığı William Faulkner öyküleri gibi. Bu mistik havayı sağlayan temel unsurun sesin olduğunu söylesek itiraz eden çok fazla kişi çıkmaz. Hem sadeliği hem de mistik havayı bir potada nasıl erittiğini senden öğrenmek isterim.

Güzel bir soru. Vokalim şarkılarımızın temel noktasını oluşturuyor, haklısın. Bunu değerli bir nitelik olarak görebiliriz belki de. Çocukluğumda şarkıcı olabileceğimi hatta şarkı söyleyebileceğimi dahi düşünmezdim çünkü güçlü veya düzgün olarak tanımlanabilecek bir sesim yoktu. Ancak sonrasında, sesimi daha melankolik bir noktada konumlandırırsam, yapacağım şarkılara bir karakter katabilirim diye düşündüm. Bunu da klasik pop şarkısı iskeletine dâhil edebileceğimi fark edip bir denge yakaladığımı düşünüyorum. Her ne kadar pop söyleyebileceğimi düşünmesem de iskeletini kullanmamı engellemiyor. 

Hem sözlerdeki edebi ton hem de Ghostly Kisses isim tercihini görünce edebiyatla yakın bir ilişkin olduğu fikri zihnimde parlıyor. Edebiyatla haşır neşir olmanın söz yazımı haricinde de üretimine katkısı oluyor mu?

Üniversitede psikoloji okumuş olmam şarkı sözü yazarken beni en çok besleyen nokta. İlişkileri, duyguları, birbirimize karşı davranışlarımızı ve birçok şeyi daha iyi anlamamı sağlıyor. Benim için bir tür referans noktası, rehber. Aşka, ilişkilere ve kalp kırıklıklarına karşı söyleyeceğim sözleri, bakış açımı buradan düşünerek oluşturuyorum. Tahmin de edebileceğin gibi romantik biriyim. Çocukken izlediğim filmler, okuduğum kitaplar dersek bu liste uzar gider.

Yine de bir iki tane referans vermen için seni zorlama şansım olabilir diye umuyorum.

Pekâlâ. Spesifik olarak film ve şarkı ismi aklıma gelmiyor. İçinde büyük aşkların olduğu filmleri izlemeyi, şarkıları dinlemeyi seviyordum. O zamanlarda bunları izlemek, aşkın, bir kişinin varlığından daha büyük olduğunu anlamamı sağladı. Uzaklaşıp bütün olmayı öğretti. Yine de bir kitaptan bahsetmem gerekiyor. Carol Dweck’in Mindset isimli kitabını yakın zamanda okudum ve beni çok etkiledi. Neden etkilediğine geleyim sen sormadan. Bakış açınızı, zihinsel yaklaşımınızı düzeltmek için kendinizin farkına varmanızın birçok durumda tahmin bile edemeyeceğiniz ölçüde yararı dokunduğunu anlatıyor Dweck. Kitabı bitirmeden kendimle ilgili gri bölgeleri anlamamda bana yardım ettiğini de ekleyeyim. Girdiği bir sınavdan istediğini alamadığında insanlar genel olarak soruların zorluğundan, dikkatini dağıtan bir şey olduğundan bahsedip sorumluluğu almıyor. Ama bakış açını suçlamak yerine kendinle yüzleşmeye döndürdüğünde kendinle daha iyi dost oluyorsun. Umarım bu cevabım tatmin etmiştir, aklıma başka örnek gelmiyor. 

ghostly kisses

Quebec; Godspeed You! Black Emperor’dan Patrick Watson’a, Céline Dion’dan Backxwash’a kadar farklı türlerde birçok müzikal hazinenin doğduğu yer. Quebec ve şehrin müzikal geleneği seni bir sanatçı, insan olarak nasıl etkiledi?

Bu da çok iyi bir soru. Quebec’ten çıkan müzisyenlerin neredeyse tamamı Fransızca müzik yapar. Müzik yapmaya, şarkı sözleri yazmaya başladığım aşamada Fransızca müzik beni o kadar etkilemedi. Spontane bir şekilde kendimi İngilizce yazarken yakaladım. Ancak Céline Dion’a gelirsek, kendimi bildim bileli hayranı olduğum ve Quebec’te gurur duyduğumuz bir müzisyen. 10’lu yaşlarımın başında onun videolarını izlerken grubundaki kemancılardan biri olmayı hayal ediyordum. Hiçbir zaman kendimi baş şarkıcı olarak tahayyül edememiştim. Kişiliğim öyleydi. Sessiz, utangaç ve içe dönüktüm. Aslında hâlâ öyleyim; yaptığım iş sebebiyle öyle olduğum düşünülmese de… Hâlâ sahneye çıktığımda durup insanlara bakarak şarkı söylemek çok zorluyor beni. Céline’e dönecek olursak, onunla gurur duyuyoruz.

Tüm seneye yayılan, birçok farklı ülkede çalacağınız yoğun bir turne bekliyor sizi. Pandemi sonrası yeniden yola çıkmak, farklı topluluklarla müziğinizi paylaşmak önceki döneme göre farklı mı?

Öncelikle tekrar yolda olmak harika. İki sene boyunca evde oturup kısıtlamalarla hayatlarımıza devam etmeye çalıştıktan sonra yollara dönme fikri biraz stresliydi. Ancak bu süre zarfında hayran kitlemiz büyüdü. Daha büyük yerlerde çalmaya başladık ve onlarla sonunda buluşabildik. Yaptığınız müziğin karşılığını dürüstçe, karşınızda size bakarak duran insanlardan daha iyi anlayabileceğiniz bir yer olduğunu sanmıyorum. Dinleyicilerimizle buluşana kadar bunun gerçek olduğuna inanmakta zorlandık. 

Önceki sorumdan da yola çıkarak, en klasiği en sona sakladım. Türkiye’de ilk kez sahneye çıkacaksınız ve bu üç gece üst üste olacak. Burada büyük bir kitleniz olduğunun farkında mıydınız? Dinleyicileriniz elbette heyecanlı ancak siz nasıl hissediyorsunuz?

Neredeyse gerçeküstü bir şey bu. 2020 yılında bir konserimiz ayarlanmıştı ancak gerçekleşemedi. O konserden beri ne zaman İstanbul adını görsek, “Yine iptal olacak, gidemeyeceğiz.” diye düşünürken üç gece üst üste ayarlandı ve bulutların üstündeyiz. Bizim için umudun başlangıcını temsil ediyor İstanbul. Aşk hikâyesi gibi. Yollar ayrılır, her şey ters gider ama bir şekilde iki sevgili kavuşup aşkını doyasıya yaşar, tam olarak böyle. Çok iyi ve şanslı hissettiriyor. Yolda olmak, röportaj verebilmek, sahneye çıkmak… Başta da söylediğim gibi, gerçeküstü bir deneyimin içindeyiz sizlerle.

Röportaj: Ant Arın Şermet
Fotoğraf: Ahmet Emre Saka