Süper olmayan uçan kahraman: Behind the Mountains

Yazı: Zelal Buldan

Prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yapan Behind the Mountains / Oura el Jbel / Dağların Ardı, 43. İstanbul Film Festivali programında da yer almakta. Jean- Pierre ve Luc Dardenne’in ortak yapımcılığını yaptığı filmin yönetmeni ise Mohamed Ben Attia. Inhebek Hedi / Seni Seviyorum Hedi ve Weldi / Sevgili Oğlum filmleri ile tanıdığımız Attia yeni filmini şu sözlerle tanımlıyor:

“Bildik çevresinden şiddetle koparılan; kendini toplumdan, onun ilkelerinden, kodlarından, kurumlarından soyutlayan bir adamın hikâyesi.” 

*Bu yazı, henüz Behind the Mountains filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Tunus’tan çıktığımız yolda, uçmak ile düşmek arasında, dağların ardındaki boşluktayız.

Konu nedir?

Bir cinnet ânında işyerinde elinde sopasıyla beliren Rafik, etrafa verdiği zarardan ötürü hapis cezasına çarptırılır. Özgürlük için atladığı camın ardında; artık içinde tutamadığı, bütün dünya ile olmasa da oğluyla paylaşmak istediği bir sırrı vardır. 

İlk intiba

“Belki hepimiz uçabiliyoruzdur ama hünerimizin farkında değilizdir.”

Elinde sopasıyla tanıştığımız Rafik, hapiste dört duvar arasındaki pencereden atlayarak özgürlük yolundaki uçuşunu gerçekleştiriyor. Film bu başlangıcın ardından bizleri bu uçuşun anlamını aramak üzere upuzun bir yolculuğa çıkarıyor. Rafik, ölümden önceki son nefesini oğluna özgürlüğün anlamını öğretmek üzerine harcıyor. Rafik’in yere çakılışını unutup uçabildiği bir yere, dağların ardına doğru yol alıyoruz. Rafik’in uçabilmek istemesindeki en büyük motivasyonu olarak oğlu Yassine ile tanışıyoruz. “Beni izle” diyerek oğlundan uzaklaşan Rafik, uçurumdan atlarken havada uzun uzun süzülüyor. Filmin meselesi Rafik’in düşüşü olmaktan çıkıp havada asılı kalma isteğine dönüşüyor. Düşüşünü değil, uçuşunu izlememizi istiyor Rafik. 

Karakterlere dair

Rafik’in oğluna atlayışını göstermesinin hemen öncesinde karşımıza çıkan çoban, koyun gardiyanlığını bırakıp baba ile oğlun yolculuğuna dâhil oluyor. Bir müttefik rolüne bürünse de aslında baba ile oğlun arasında bir gardiyan şeklini alıyor. Rafik’i hayata döndüren nefesi vermesinin bir bedeli olarak baba ile oğul bir daha yalnız kalamıyor. Dağların ardındaki özgürlük, bir gardiyan ve ardından gelen polis takibinin ardından yavaş yavaş esarete doğru yol alıyor. Bir dört duvar figürü olarak bu sefer bir dağ evinde kısılıp kalıyor Rafik. Mutlu bir ailenin, belki de Rafik’in hayalindeki aile tablosunun yansımasının huzuru da bütün hızıyla kaçmaya başlıyor bu esaretin ardından. Rafik’in karısının depresyon ilacı kullanmaya başlaması gibi dağ evindeki kadın da haplarla ayakta duruyor. Rafik’in ilaçlarını almayı bırakıp hapishaneye düştüğü argümanına karşıt olarak bu evdeki esaretinin baskısını arttıran unsur, Rafik’in hapların etkisiyle uyutuluşu oluyor. 

Rafik’in mecbur kaldığı için girdiği dağ evi her şeyin sonu oluyor, tıpkı filmin başındaki hapishane gibi. Bu evden çıkarken yapılan son bir uzun atlayış Rafik’i ölüme götürüyor. Ölümden önceki son nefesin süresi böylece dolmuş oluyor. 

Nasıl hissettirdi?

Rüya görürken aniden boşluğa düşer gibi olunan, uykuya aldırmadan özgürlüğünü bulan hareketleri izlemek gibi… Rafik’in hipnik seyirmeleri gibi… Düşüşün değil de atlayışın tadını almak gibi…