Katmer katmer hüzün gizli: Omen

Yazı: Zeynep Naz Günsal

Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde Yeni Ses Ödülü’nü kazanan Augure / Omen / Kehanet Belçika’nın Oscar temsilcisi olmakla beraber, çok disiplinli işlerle tanınan yönetmeni Baloji’nin ilk uzun metrajı. 43. İstanbul Film Festivali’nin cesur ve duygusal boyutta epey tetikleyici filmlerinden biriydi. 

*Bu yazı henüz Omen filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Yaklaşık beş aylık bir süreçte biraz Belçika’da ama çoğunlukla Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Lubumbashi şehrindeyiz. 

Konu nedir?

Koffi, poligamik ilişki içindeki kız kardeşi Tshala (Elaine Umuhire), küçük kız kardeşi Maya’yı henüz yitirmiş çocuk çete üyesi Paco (Marcel Otete Kabeya), enigmatik anne Mujila (Yves-Marina Gnahoua) ellerinde olmayan sebeplerden ötürü etraflarınca büyücü ya da cadı olmakla suçlanan karakterlerdir. Koffi (Marc Zinga), ikizlere hamile beyaz nişanlısı Alice (Lucie Debay) ile Kongo’ya ailesine hürmetlerini sunmaya ve çok da imkânları olmadığı hâlde bir kardeşinin evlilik için gerekli başlık parasını, kendisinden hiç haz etmeyen ailesine teslim etmek için buyur ettiği batıl ve toksik ortamda kronik hastalığı sonucu gerçekleşen bir kaza sonucu bir büyücü veya şeytanın işareti olmakla suçlanır. 

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

*Oyunculukta da deneyimli ve epey maharetli Baloji’nin daha önce yaptığı kısalar arasında 2018’den müzikal Peau de Chagrin / Bleu de Nuit ve Kaniama Snow, sonrasından Zombies (2019) ve Omen’den sonra çektiği Infinite Trolling (2024) gibileri var.

*Baloji Omen filmini babasının 2018’deki vefatı ve filmde gördüğümüze benzer gelenekte bir cenazeden sonra sekiz hafta içinde kendini dünyadan tümüyle izole ederek yazmış.

*Yönetmen aynı zamanda Belçika’nın gündemde olan rapçilerinden. Filmin, onun öyküden ilhamla yarattığı parçaları barındıran bir konsept albümü de var. Dört merkezi karakterin perspektifini temsil eden dört albümden oluşan işi filmin çekimleri başlamadan evvel besteliyor. Parçalarından pek azı filmde yer alsa da albüm hem Baloji’nin yazım sürecinde, hem de kadronun karakterleri inşa etmesinde önemliymiş.

İlk intiba

Barındırdığı tüm kültüre, apayrı kaleydoskopik imajına ters düşen karanlıkta mecra, konu, tema ve tasvirler var. İmajlar güçlü ve şiirsel. Anlatım ise tuzaklı biçimde çizgi dışı. Bölümlerle ayrışarak karakterlere odaklanan ve metaforik imgelere sırtını dayayan bir öykü. Bunların yarattığı acıklı, garip ya da tekinsiz, bazen de güçlendirici ve katartik izlenimlerle inşa edilmiş bir masallar bütünü. 

Sırasıyla Koffi, Paco, Tshala ve Mujila’nın hayatlarına dair krizleri daha sonra örüntüleyerek anlatan hikâye bağnaz inançların, bunlar nezdinde yadırganmanın baskılayıcı etkisini, bunun hem bireysel hem kitlesel yıkımını işliyor. Tüm bu absürtlük ve acıdan kendilerine bilimum bir iç huzur, hiç değilse anlam sağlayacak bir şeylere tutunma çabaları aynı anda hem bir şekilde olumlayıcı hem de çok kalp kırıcı. Finali ile öyküde kendini tamamlayan, fakat nihayetinde filmin karakterlerine herhangi bir tür memnuniyet yaşatıyorsa da bunun ne denli rahatlattığından emin olduramayan, renginde katmer katmer hüzün gizli mitik film, üzüntüye bulanmış garip bir zafer hissiyle tanımlı. 

En çok hangi sahne vurdu? 

Fena çarpıntı yaşatan bir ritüel sahnesi var. Alice ve Koffi bir bebek severken Koffi’nin burnundan bebeğe kan damlıyor. Alice, eşinin zorla getirildiği bu ayinde iki adam tarafından zaptedilişini ödü koparak ve çaresizce izliyor. Koffi’nin kafasına geçirilmiş ağaç kovuğundan maskenin üstüne teker teker büyük çiviler çakılıyor. Her bir çivi, onun başka bir “günahını” temsil ediyor.

Ben her çiviyle bir kere daha hopluyorum yerimden, hem de “herhalde biter birazdan” diyerek rahatlamaya çalışıyorum. Koffi bir yandan Alice’e bunu göz korkutmak için yaptıklarını bağırıyor ama ne fayda. Annesi ise tüm donukluğuyla, onaylayarak izliyor olanları. Sanırım filmdeki bu ve bunun kadar sert olmayan ama benzer durumlar, esasında absürtlüğünün ön planda olması gereken sahneler. Fakat bu çok yoğun ve şiddetli geldi. Filmin “s*çtık.” dedirten ânı. 

En çok neyi sevdin? 

Renkler ve genelinde görsellik çok güçlü. Kimi kareleri tam mealini çıkarıp net şekilde çözümlemeye vakit ayıramasan bile epey güçlü duygular yaşatıyorlar. Bu kadar imaj çıkışlı olması pekâlâ doğrudan etkiliyor ama neden bu kadar derinden tesir ettiler hâlâ pek anlayabilmiş değilim. 

En az neyi sevdin? 

Bölümlere ayrılarak sunulan bir öykü olmasına rağmen dağınık, kafa karıştırabiliyor. 

Karakterlere dair

Hepsi resmen lanetli ya. Koffi ve Paco’nun nöbetleri, Tshala’nın ne idüğü belirsiz hastalığı, Mujila’nın zaten bütün hayatı… Yaşadıkları hayatlara hem bu lanetten dolayı yönelmiş hem de bu hayatlar yüzünden cezaları kesilmiş gibi. Ailesinin nasılsa çok para kazanır ve geri döner diye rıza gösterdiği 15 yıllık garip bir sürgünü zamanla kendine ev edinmiş Koffi. Halbuki asıl sürgün memleketi. Tshala dışında bütün yakınlarından âdeta vebalı muamelesi gören, bahtsızlığı ve tüm bu muameleye karşın bu insanlarla hâlen birer ilişki inşa etmeye, yakınlık kurmaya çalışarak hepten kalp kıran Koffi ve Alice tüm iyi niyetlerine rağmen çoktan kaybettikleri bir mücadelenin içindeler hep. Ara sıra onu ele geçiren nöbetler ve onu görmeyi reddeden babasının vefatı bile Mujila’yla onu pek yakınlaştırmıyor, ama dingin bir kapanış sağlıyor; hem ona hem annesine. 

Zaten Güney Afrika’ya taşınma planları yapmaktaki Tshala ise partnerinin umarsızlığından dolayı zührevi bir hastalıkla mücadele içinde. Buna bulunan çare ise bir şifacıdan sidik gibi bir şeyin reçetesini almaları ve iki sevgilinin sarılmış hâlde, vücutlarında çizimlerle soğuk bir zeminde saatlerce uzanması. İki arada bir derede sıkışmışlığı ve “beyazların memleketine gidecek olması” yüzünden hor görülmesine rağmen Kongo, gelenekleri ve kendi bireyselliği arasında tutturduğu dengeyi en dertsiz yürüten karakter.

Paco da koşulları en az Koffi kadar üzen bir çocukcağız. 13 yaşında ya var ya yokken kendini orta yerinde bulduğu çete kavgası ve kardeşine mezar yeri bulma çabası büyük anksiyete kaynağı. Karşı çetenin lideriyle arasında; çekişmenin Paco lehine sonlanışına sevinsek mi üzülsek mi bilemediğimiz ürkünç bir ilişki var. Yollarının Koffi’yle kesiştiği nokta, Paco’nun kardeşinin mezarını nihayet inşa edebilmesi için adamın onun babasıymış gibi yapmasıyla oluyor. Koffi çocuğa bunun için yardım ederken bir bakıma cesedi madenlere gömülmüş babasını da defnetmiş gibi oluyor. 

Mujila’ysa apayrı bir hikâye. Nefret edilesi ama bunun için fazla gözdağı veren biri. Esasında sessizce sürekli korkan bir karakter olmasıyla kafayı çok kurcalayan, daha sonra da bunca zaman Koffi’nin değil onun bu öykünün duygusal çekirdeği olduğunu anlamamızla sinirleri darmadağın ediyor kendisi. Ailenin teyzeleri tarafından bekareti kontrol edilip merhum nişanlısının kardeşiyle zorlandığı bir evliliğin hamileliğine hasetinden, başta bebekten kurtulmak için yapmadığı şey olmadığını öğreniyoruz. Mujila’nın tüm bu yaptıklarıyla şeytanın bir alâmetini yarattığına inanması, Koffi’den duyduğu bütün korkunun aslında kendi acı ve suçluluğunu ona aktarmasından sebep. Hikâyesi, tüm detaylarıyla tam da filmin sonunda dinlenince hepten vurucu. 

Modunu nasıl etkiledi?

En başta filmden çıkıp, apar topar kıta değiştirip sonraki ve aslında çok merak ettiğim İstif / Hoard’a yollanmaya hazırlamıştım. Planı saldım, bileti yaktım. Ağlamak fakat histerikleşmemek, annemi falan aramak istiyorum, bunların herhangi biri de neye yarayacak bilmiyorum. Bir yere çöküp şerefimle bira ısmarlamak istiyordum; şerefi de salıp Bavyera bardağında bira istedim ve bilgisayarla çalışma taklidi yaparken sakinleşmeye çalıştım. 

Sorular, varsa açtığı tartışmalar

Film ismini Alâmet falan diye çevirsek daha iyi olmaz mıydı?