Umutlar ve dürtüler sarmalı: Me Captain

Yazı: Ezgi Oğraş

Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yapım Yönetmeni ödüllerine uzanan Me Captain / Io Capitano / Kaptan Benim, iki Senegalli gencin Avrupa’ya gidiş mücadelesini anlatıyor. Matteo Garrone imzalı yapımı, Filmekimi programında izledik.

Bu yazı, henüz Me Captain filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân 

Günümüz dolaylarında geçen hikâyede, Senegal’in başkenti Dakar’dan İtalya kıyılarına doğru uzanan bir yolculuğa sürükleniyoruz. Kâh kavurucu güneş ışınlarının vurduğu Sahra Çölü’ndeyiz, kâh Libya mafyasının tekelindeki tekinsiz bir hapishanede…

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

Me Captain, her geçen gün tanıklık ettiğimiz mülteci hikâyelerini gün yüzüne çıkarıyor elbette. Ancak hikâyenin birebir gerçek olaydan ilhamla oluşturulduğunu ekleyelim. Matteo Garrone, Sicilya’daki bir mülteci sığınağına ziyareti sırasında, herhangi bir deneyimi olmadan 250 kişiyi taşıyan tekneyi Akdeniz’e sürmek için teşvik edilen 15 yaşındaki çocuğun hikâyesini öğrenmiş. Gerçek kaptanın İtalya kıyısına varır varmaz altı ay hapse girdiğini söylüyor. 

Garrone, filmde gördüğümüz deneyimleri yaşayan insanlarla beraber çalışmış sette. Libya mafyasından işkence gören, Sahra Çölü’nü yürüyerek geçmek zorunda kalan insanlar yanı başındaymış. Sadece kendisine ait olmayan bir kültürün insanları hakkında film yapmak değil; onlarla birlikte yapmak isteğinin bu karara yönlendirdiğini ve bunun da hikâyeyi detaylı bir şekilde anlatmasına yardımcı olduğunu söylüyor.

Ne hakkında?

Senegal’de yaşayan, farklı bir hayat umuduyla Avrupa’ya gitmek için yolculuğa çıkan Seydou ve kuzeni Moussa’nın deneyimlerini tüm çarpıcılığıyla ortaya koyuyor film. Avrupa’da rap yıldızı olma hayallerini gerçekleştirmek için gizlice inşaatta çalışarak para biriktiriyorlar. Ancak bu arzuları ikisinin arasında bir sır. Seydou içinde tutamayarak annesine bu isteğini anlatıyor ancak tepkisini yumuşatmak için aileye maddi destek sağlamak amacıyla gideceğini söylüyor. O andan itibaren Seydou zihninde kurduğu Avrupa temsilinin gerçekle örtüşmediğine dair kuşkuya düşmeye başlıyor. Gözlerinde büyük bir korkuyla “denizde kaç kişinin öldüğünü biliyor musun?” diye soruyor annesi. Fikirlerini paylaştıkları başka bir insandan Avrupa’da sokakta yaşayan insanlar olduğunu duyuyor. Yine de buna inanamayacak kadar saf bir umudu var Seydou’nun. 

Kararın son aşamasında, yol göstereceğine inandıkları Marabut’un yanında buluyor kendilerini Seydou ve Moussa. Öncüllerinin mezarlarına yaptıkları ziyaretler sonrası nihayet gitmeleri için izin çıkıyor. Büyük umutlarla başlayan bu yolculukta adım adım insan kaçakçılarının ve mafyaların hükmündeki bir karanlığa çekiliyoruz. 

Karakterlere dair

16 yaşında olan Seydou, annesi ve kız kardeşleriyle birlikte küçük bir evde yaşıyor. Çevresindeki zorlu hayata rağmen neşesini yeşertmeyi bilen, kahkaha sesleriyle etrafı aydınlatan kalabalık bir ev burası. Seydou’nun Avrupa’da beyazlara imza veren bir rap yıldızı olma hayaliyle çıktığı yolculukta işler ne kadar sarpa sarsa da her zaman sıkıca sarıldığı masum umudunda büyüdüğü ortamın izlerini görüyoruz. Ancak yaptığı seçimlerle etrafındaki sevgi dolu bağı incitmekten korkan bir karakter. Karşısına çıkan engeller, yola çıkma dürtüsündeki tutkunun önüne geçtiğinde kuzeni Moussa ona elini uzatıyor. Derinlikli bir karakter anlatımı gördüğümüzü söyleyemem. Daha çok giderek birbirinin eksikliklerini, zaaflarını gideren karakterlerle; aynı amaca hizmet eden kolektif ruhun altı çiziliyor. 

En çok neyi sevdin?

Sadece yoksulluk, savaş gibi sebeplerle değil de farklı bir hayat deneyimleme, dünyayı keşfetme gibi dürtülerle yola çıkan mültecilerin hikâyesine ortak olmayı. Politik olarak tehlikeli sularda gerçekliği çarpıcı bir şekilde göstermeyi ihmal etmezken; temel insani ihtiyaçların ötesindeki saf duygulara yelken açarak acıma hissini ortaya çıkarmadan bazı meseleleri anlatma derdinde. Hayata kıyısından tutunmaya çalışanların hakkı olan hayatı elde etme çabası geride buruk bir umut bırakıyor. 

Tabii ki canlandırdığı karaktere ismini veren Seydou Sarr’ın performansının da filme etkisi büyük.