Karşılıklı yaralama hâli: His Three Daughters
Yazı: Olcay Özer
Azazel Jacobs’ın yazıp yönettiği His Three Daughters; zaman ve yaşanmışlıkların etkisiyle birbirlerinden uzaklaşmış, hasta babalarıyla ilgilenmek için New York’taki bir apartman dairesinde buluşan üç yetişkin kız kardeşi izliyor. Başrol oyuncuları Carrie Coon, Elizabeth Olsen ve Natasha Lyonne’un 1 saat 41 dakika boyunca sergilediği istisnai performans, izleyiciyi koltuğuna çivileyecek türden. Prömiyerini 48. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan film, Netflix’te izlenebilir.
*Bu yazı, henüz His Three Daughters filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.
![](https://media.bantmag.com/wp-content/uploads/2024/12/his-three-daughters-89.avif)
Zaman dilimi ve mekân.
2023, New York.
Konu nedir?
His Three Daughters, babalarının ölümünü beklerken bir araya gelen üç kız kardeşin dinamiklerini irdeleyen, sorgulayan, sade ve yalın bir hikâye anlatıyor. Azazel Jacobs’un yazıp yönettiği film, birbirinden çok farklı karakterlere sahip Rachel (Natasha Lyonne), Katie (Carrie Coon) ve Christina’nın (Elizabeth Olsen) babalarının ölümüne tanıklık etmesini merkeze alıyor.
Kardeşler yapısal olarak birbirlerinden ne kadar farklı olsalar da aynı “bekleme odasında” buluşuyor; geçmişi, birbirleriyle ilişkilenme ve ilişkilenememe hâlleriyle yüzleşiyorlar. Ölümün kıyısında durarak onun gözlerinin içine bakan üç kız kardeşin her birinin babalarıyla ve birbirleriyle kurdukları bağların derinlemesine ele alınışına tanıklık ederken, birbirlerine kendilerini anlatma çabalarını izlemek de bir hayli etkili geliyor.
İzlemeden önce bilmemiz gerekenler
His Three Daughters palyatif bakımın ağırlığını, zorluğunu ve kaybın insanlar üzerindeki etkilerini merkezin alan, duygusal yoğunluğu oldukça yüksek bir film. Yas ve ölüm ile birlikte aile içi bağların kırılganlığını ve bu bağların yeniden onarımına dair çabaları da gözler önüne seriyor. Dolayısıyla oldukça hassas bir çizgide ilerleyen filmin zaman zaman çok ağır duyguları su yüzüne çıkarması şaşırtıcı değil.
İlk intiba?
Palyatif bakımın ağırlığıyla başlayan filmin aynı duyguda ilerleyen bir seyri var ve izlerlen kaçınılmaz bir sona, yani ölüme doğru yol aldığınızın bilincinde oluyorsunuz. Ancak bu yüklü ve ağır seyre rağmen inanılmaz derecede sakin, yumuşak ve şefkatli bir atmosfere sahip. Anlatılan acıların soğukluğuna ve yakınlığı sorgulanan bağlara karşın, filmin kullandığı renkler, eşyalar ve mekânlar izleyiciye tuhaf bir “sıcak ev” hissi geçirmeyi başarıyor. Bu sıcak evin içinde de birbirine sarılmaya hevesli ancak bunu yapmakta çok geç kalmış üç kız kardeşin çatışmaları ve iç içe geçmiş duyguları yer alıyor.
![](https://media.bantmag.com/wp-content/uploads/2024/12/his-three-daughters-1.avif)
En çok neyi sevdin?
En sessiz, en arabulucu, en barışçıl kız kardeş olmaya çalışan Christina, bir yandan da hep gergin. Aslında en kırılgan kardeş o ve filmde âdeta sessizce süzülüyor. Babalarından, babalarının annelerine duyduğu aşktan ve kayıpların ardından yaşadıkları yas sürecinden bahsederken öyle bir cümle söylüyor ki Christina: “Ölümü gerçekten anlamak, yokluktan gelir; geri kalan hayal ürünüdür.” Filmin en “sessiz” karakterinin her şeyin temelindeki bu fikri bir anda tüm ağırlığıyla izleyicinin göğsüne yerleştirmesinden çok etkilendim. Hem karakterin derinliğinin hem de filmin duygusal merkezinin çok güçlü bir yansıması.
En az neyi sevdin?
Rachel’ın çekingenliğine pek ısınamadım. Farklı bir anneden olmanın ezikliğini her an içinde taşıyan ve böyle hissetmeye özellikle Katie tarafından sürekli maruz bırakılan Rachel, son bir yıldır babasına bakarken yaşadığı zorlukları ve ona sağladığı incelikli bakımı filmde pek dile getirmiyor. Aksine onun pratikleri sorgulanıyor, hatta eleştiriliyor. Film boyunca sesini daha fazla duymak istediğimiz bir Rachel var karşımızda. Tabii, filmin sonunda az olsa da öz konuşan, duygularını açan bir Rachel görmek, bir sessizliğin nasıl da anlamlı bir ifadeye dönüşebildiğini ve karakterin gelişimini görmek bakımından tatmin edici oluyor.
![](https://media.bantmag.com/wp-content/uploads/2024/12/his-three-daughters-rachel.avif)
En çok hangi sahneye yükseldin?
Rachel’ın tüm çekingenliğiyle bitkisel hayattaki babasının kapı eşiğinden sessizce maç skorlarını söylediği sahne… Kardeşleri tarafından hor görülen bahis oynama alışkanlığıyla babasını mutlu etme çabasının harika bir yansıması.
Karakterlere dair neler söyleyebilirsin?
İzleyiciyi hem düşündüren hem de duygusal anlamda etkileyen bir izleme deneyimi sunuyor film. Üç kız kardeş arasındaki inişli çıkışlı ilişkiler, kardeşlerin farklı karakterlerinin çatışması üzerinden incelikle işleniyor.
Özellikle Katie ve Rachel arasındaki gerilim, filmin her ânına yayılmasıyla dikkat çekici. Katie’nin detaycı, sorgulayıcı ve suçlayıcı tutumu, Rachel’ın babayla kurduğu “farklı” ama samimi ilişkiyi anlamakta zorlanmasına neden oluyor. Film ilerledikçe de Katie’nin agresifliğinin esas sebebinin Rachel’ın babasıyla geliştirdiği yakın bağa duyduğu kıskançlık olduğu anlaşılıyor.
Christina ise Rachel ve Katie’nin bu çalkantılı ilişkisi arasında bir denge unsuru olarak ortada. Kendine kurduğu uzaktaki yaşamından memnun gibi bir görüntü çizse de bu yüzleşmeler onun için rahatsız edici. Kardeşler arasındaki barışı sağlamaya çalışırken aslında en çok Christina zorlanıyor. Sabah yaptığı yogadan da babasıyla geçirdiği uzun saatlerden de sürekli dolan gözlerinden de onun içsel gerginliği ve duygularını bastırmasının işe yaramadığı net bir şekilde hissediliyor.
Film boyunca üç karakter de bilinçli bir şekilde birbirlerini incitmeye çalışmıyor. Ancak kendi acıları ortaya çıktıkça, bu acılarla baş etmeye çalıştıkça birbirlerine zarar veriyorlar. Bu karşılıklı yaralama hâli filmin sonunda sağaltıcı bir sürece dönüşüyor. Kardeşlerin birbirini anlamaya ve bağlarını yeniden kurmaya başlamaları His Three Daughters’a dair en dokunaklı ve en umut verici şey.