İki kuir yazarın paralel yaşamlarına bakış: “Truman & Tennessee”

Tüm zamanların en ikonik kuir kalemlerinden Truman Capote ve Tennessee Williams’ın hayatlarını konu alıyor Truman & Tennessee: An Intimate Conversation. İkilinin yakın dost oldukları dönemden başlayacak belgesel, elde ettikleri başarı ve şöhret sonucu zaman içerisinde aralarında beliren rekabeti, karşılıklı bir diyalog şeklinde inceleyecek. Çeşitli festivallerde gösterimi yapılan Truman & Tennessee‘nin Birleşik Krallık vizyon tarihi 30 Nisan olarak belirlenmiş. İlk fragman hemen aşağıda.

İki kuir yazarın kişisel ve profesyonel yolculuklarına ışık tutacak yapım; onların aşklarını, korkularını, sanatsal başarılarını, arkadaşlıklarını ve cinselliklerini çeşitli yazılı arşiv materyalleri ve video klipler üzerinden sunacak. Capote ve Williams’ı ise sırasıyla, günümüzün öne çıkan kuir oyuncularından Jim Parsons ile Zachary Quinto seslendirecek. İkiliyi daha önce Ryan Murphy yapımı The Boys in the Band’de, karşılıklı performanslarıyla izlemiştik.

Paralel hikâyelerin iki taraflı sunumu

Pulitzer ödüllü Tennessee Williams’ı sayısız kere sahnelenmiş ve uyarlanmış oyunları A Streetcar Named Desire, Cat on a Hot Tin Roof veya The Glass Menagerie ile hatırlayabiliriz. Aynı minvalde Truman Capote da sinemaya uyarlanmış kült eserleri In Cold Blood ve Breakfast at Tiffany’s ile literatüre iz bırakmış yazarlardan. İkilinin hem kariyerlerinde hem de kişisel haritalarında çeşitli paralellikler kurmak mümkün. Edebi başarıları ve kuir kimlikliklerinin yanı sıra; çalkantılı gençlik yılları, bağımlılık problemleri ve sadece bir yıl arayla hayatlarını kaybetmeleri bunlardan bazıları.

Truman and Tennessee‘nin yönetmeni Lisa Immordino Vreeland, bu paralelliklere yaklaşımlarını şöyle ifade ediyor: “Yazın dünyasının bu iki büyük kalemini, kendi kelimelerini ve eserlerini kullanarak baş başa bıraktığımız, samimi bir diyalog yarattık. Bu şekilde onların zengin hayal dünyalarını, tutkularını, aşk hayatlarını, ünlülük statülerini ve başarıyla şöhretin onlara ödettiği bedelleri ortaya koymuş olduk.” Vreeland daha önce Diana Vreeland: The Eye Has To Travel (2012) ve Peggy Guggenheim: Art Addict (2015) gibi belgeselleri de yönetmişti.

Yazı: Esra Hiçyılmaz