İnsan kuyruğu teknolojisinde en yeni model ve diğer haberler #dünyadönüyor

Dünyanın farklı noktalarından, büyük gündem yaratmayan haberler.

Organik insanlara mekanik kuyruklar

Tail Company isimli şirket geçtiğimiz günlerde miTail adlı yeni ürününü tanıttı. İnsanlar için animatronik bir kuyruk olarak tasarlanan miTail, akıllı telefonlardan komut alabildiği gibi tamamen kendi başına da hareket edebiliyor.  

Hareket edebilen insan kuyrukları için yoğun bir talep olduğundan çoğu insanın haberi olmayabilir. Ama bu durum Tail Company’nin 15 yıldır mekanik kuyruk işinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu kuyruklara sahip olmak isteyen insanların sayısı o kadar fazla ki şirketin miTail’i piyasaya sürebilmek için başlattığı Kickstarter kampanyasının hedefe ulaşması yalnızca 2 saat sürdü.

Kullanıcılar miTail’i bir telefon uygulaması yardımıyla kontrol edebilecekler. Ancak kuyruğu hareket ettirmek için her seferinde komut vermek pek doğal görünmeyeceği için miTail’in telefonsuz kullanım modu da mevcut tutulmuş. Kuyruk, aktive edildikten 60 saniye sonra farklı hızlarda ve şekillerde hareket etmeye başlıyor. miTail için ayrıca değiştirilebilen kılıflar da tasarlanmış.

miTail’in Ağustos 2021’de piyasaya çıkması planlanıyor. Şirketin sıradaki ürünü ise EarGear adlı elektronik hayvan kulakları olacak.

Koreli tasarımcıdan, yürürken telefona bakan phono sapien’ler için 3. göz 

Endüstri tasarımı öğrencisi Minwook Paeng, telefonlarına bakarak yürüyen insanların alnına monte edilebilen ve böylece önlerine çıkan engelleri görmelerini sağlayan bir üçüncü göz tasarladı.

Paeng’in üçüncü gözü, ince bir jel yapıştırıcı kullanılarak kişinin alnına sabitlenen şeffaf bir plastik kasadan oluşuyor. Bu kasanın içinde bir hoparlör, birer tane de cayroskopik ve sonar sensör var. Cayroskop, kişinin başının öne eğik olup olmadığını algılayarak eğik olması durumunda üçüncü gözün plastik göz kapağını yukarı kaldırıyor. Böylece sonar sensör, telefonuyla yürüyen kişinin önündeki alanı taramaya başlıyor ve bir engel tespit ettiğinde hoparlörden konuşarak kişiyi uyarıyor.

Paeng, Third Eye adını verdiği tasarımı “phono sapien”lerin gelecek jenerasyonlarda nasıl görünebileceğini tahayyül ettiği bir proje kapsamında geliştirmiş. Kendisi, akıllı telefonların kambur durarak kullanılmasından kaynaklanan boyun deformasyonlarının veya baş parmaklarının eğilip bükülmesinden kaynaklanan değişimlerin nesiller boyunca birikeceğini ve insanların görüntüsünü değiştireceğini düşünüyor.  

New York’ta adı James olanlara indirim yapan otel

The James New York — NoMad oteli 4. yılını otelin ismini onurlandırarak kutluyor. Adı veya soyadı James olan herkes otelde geçirecekleri 4 veya daha fazla gece için yüzde 40 indirim kazanacak. Tabii ki sadece otel rezervasyonunuzda adınızı James olarak girip kurnazlık yapmak mümkün değil. Check-in sırasında konukların adının gerçekten James olduğunu kanıtlayan belgeleri göstermesi gerekiyor. Her James için 10 rezervasyon hakkı tanınmış.

Haziran ayı The James New York’un içinde bulunduğu butik binadaki 4. yılını dolduruşunun yıl dönümü. Ancak binanın tarihi 20. yüzyılın başlarına uzanıyor. Harry Allan Jacobs tarafından tasarlanan bina 1901-1904 aralığında inşa edildi ve The James Hotel olmadan önce Hotel Seville ile Hotel Carlton’a ev sahipliği yaptı.

Pasifik Okyanusu’nda bugüne kadarki en derin kazı

1978 tarihli Mariana Çukuru’nun rekorunu kırıldı ve Japonya kıyılarında dünyanın en derin okyanus kazısı yapıldı. Çalışmaları hâlâ devam eden bu kazı sayesinde bölgenin deprem tarihine dair tespitler yapılması amaçlanıyor. Birçok farklı ülkeden gelen bilim insanlarından oluşan ekip, Pasifik Okyanusu’nun 8023 metre derinine inmeyi başardı.

2011’de Tōhoku şehrinde gerçekleşen ve bir tsunamiye neden olarak Fukushima Daichii nükleer felaketine sebebiyet veren depremin merkezine yakın kazılan çukur, aslında eski depremlerden kalıntılar toplayan bir projenin parçası. Kazıyı koordine eden Nobuhisa Eguchi, okyanusun derinlerine inildiğinde eski depremlerden kalma numunelere rastlandığını söylüyor. Nitekim bir deprem olduğunda karadan kopan parçaların okyanus tabanına düşüyor ve burada katman toplamaya devam ediyormuş.

Kazının amacı da aslında okyanusa düşen bu parçalara ulaşmakmış. Bu çukuru kazan bilim insanları, aynı zamanda en eski denizaltı numunesine de ulaşıp bir başka rekor daha kırmış. Toplanan 37 metrelik denizaltı çökeli sayesinde çok daha eski depremlere dair bilgiler çıkarmayı umuyorlar.

Kazı ekibi, bu şekilde eski tortu ve kalıntıları inceleyerek, tarih öncesi dönemde gerçekleşmiş depremleri jeolojik kayıtlar vasıtasıyla inceleyen denizaltı paleosismoloji alanında ilerleme kaydetmek ve bu alanı geliştirmek niyetinde. Eguchi, depremlerin insanlığın ortaya çıkışından çok daha eskiye dayandığını söylüyor. Artık bu depremlerin ne zaman ve ne sıklıkla gerçekleştiğini bilebiliyoruz. İnsanlık tarihi boyunca hiçbir zaman bu ölçekte bir bilgiye sahip olunmamıştı.

Yazı: Aslı Cangöz