Isabelle Huppert, bir Disney kötüsünü canlandırmak ister miydi?

Disney çatısı altında üretilen Marvel, Star Wars veya orijinal Disney yapımlarının kapsama alanı o kadar genişledi ki bu evrenlere katılacağını hayal bile edemeyeceğimiz birçok isim stüdyonun tekliflerine hayır diyemedi. Kim Werner Herzog’un bir Star Wars dizisinde rol alacağını tahmin edebilirdi örneğin? Anlaşılan Fransa sinemasının divası Isabelle Huppert’i de bir Disney uyarlamasında görmemiz imkânsız değil.

Anne Fontaine’in Blanche comme neige (White as Snow) filmi her ne kadar Türkiye’de 2 yıl önce vizyona girmiş olsa da ABD sinemalarına henüz geçen hafta teşrif etti. Adından da anlaşılacağı üzere, Grimm Kardeşler’in meşhur Pamuk Prenses masalının modernize edilmiş bir adaptasyonu. Huppert filmde, kötü kalpli kraliçenin izdüşümü olan, üvey kızı Claire’den pek de hazzetmeyen Maud karakterine hayat veriyor.

White as Snow’un tanıtım turu kapsamında Variety’ye konuşan oyuncu, Fontaine ile iş birliğinden ve bu ikonik karakteri canlandırmaya dair hislerinden bahsederken, konu döndü dolaştı Disney yapımlarına geldi. Bilindiği üzere stüdyo uzun yıllardır Cinderella, Aladdin, Beauty and the Beast gibi klasiklerini canlı aksiyon filmlerle yeniden uyarlıyor. Huppert’in “Bir Disney kötüsünü oynamak ister miydiniz?” sorusuna cevabı açık ve net: “Evet, elbette”.

Isabelle Huppert kalibresindeki bir oyuncunun 2 boyutlu bir karakteri canlandırmak istemeyeceği, rolüne derinlik kazandırmayı arzulayacağını tahmin etmek güç değil. O da eline böyle bir şans geçse daha sevimli bir kötü ortaya çıkaracağını söylüyor. Ona göre bir karakteri sevimli, çekici ve manipülatif hâle getirdiğinizde daha korkutucu bir portre sunuluyor.

Bu röportaj Disney yetkililerinin radarına girer mi bilinmez ama Pamuk Prenses masalının canlı aksiyon uyarlaması için çalışmalar bir süredir devam ediyor. Prensesi canlandıracak isim dahi netleşti: Henüz izleme şansı bulamadığımız son Steven Spielberg filmi West Side Story’nin başrollerinden Rachel Zegler. Belki kötü kraliçe suretinde sahiden de Huppert’i görürüz, kim bilir…