İsmiyle tezat: “Karanlık Bölge”yi yaratıcılarından dinleyin

Distopik hikâyelere o kadar alışmışız ki geleceğe dair öngörülerimizde ezberlenmiş bir karamsarlığı ve kötümserliği her an paylaşıyor gibiyiz sanki. Gezegene ya da yaşamlarımıza dair şeylerin değişebileceği ihtimali zaman zaman bize uzak görünse de bu ihtimalden zengin hayal gücü ve yaratıcı iş birliğiyle çıkan orijinal bir iş var: Karanlık Bölge. Podbee Medya’nın ilk podcast dizisi olan Karanlık Bölge, dijital çağa uyumlanmış, ütopik bir macera. Bu heyecan verici serüvenin yaratıcılarından Tülin Özen, Tansu Biçer ve Özge Satman B.’den sürece ve diziye; Fatih Rağbet ve Eli Haligua’dan da etkileyici ses tasarımına dair merak ettiklerimizi dinledik. 

Röportaj: Işıl Saykan

“…Günümüze ne söylediğine gelirsek; ‘Eğer suçlu dediğimiz insanlara yaklaşım değişirse, bir şeyler değişir mi?’ diye bir sorusu var işin.” -Tülin Özen

Tülin Özen yanıtlıyor

Bir podcast dizisi olan Karanlık Bölge’de dinlemekteyiz seni. Böyle söyleyince bile bir garip geliyor aslında, oyuncuları hep “izlemeye, seyretmeye” alışmışız çünkü. Halbuki görselliği tamamen dinleyiciye bağlı bir iş ve şimdiden dizi alışkanlığımızı değiştirebilecek nitelikte. Dizinin başrollerinden biri ve kurgucusu olarak bu deneyimi nasıl anlatmak istersin? Bu projede seni heyecanlandıran neydi?

Candost Bayraktar böyle bir içerikle geldiğinde çok heyecanlandım. Özgür hikâyeler anlatabileceğimiz, dünyasını dinleyenine kurdurtan, yani bolca hayal ettiren ve sadece ses olduğu için kendi kuralları olan bir oyun alanı. Para hesapları, görsel bombardıman terörü yok (kadınların zayıf ve dudaklı, erkeklerin kaslı ve falanlı bakışlı olması gerekmiyor mesela!). Tek yapmamız gereken hayal etmekti, işi hafife almamaktı ve “Böyle yapılırsa daha doğal olur” dediğimiz oyun alanı için gereken teknik ekipmanı seçmekti. Ne eksik ne fazla, ama özenli… Bütün bunları kurmak durumunda kaldık, çünkü örneği yok. Aklımızda sadece Amerika’da stüdyolarda yapılan podcast örnekleri ve eskiden dinlediğimiz radyo tiyatrosu örneklerinin güzelliği ve naifliği var. O naifliğe ihanet etmeden, onu günümüz koşullarında üretmeye çalıştık. Yani oradaki “tiyatro dinliyoruz” hissi burada yok, bayağı film hissi gelmesi gerekiyor. Biz de onu kurmaya çalıştık, üstelik bize “Öyle yapın, böyle olmaz” diyen yoktu mesela, daha ne olsun! Çok şey öğrendik.

Kurgu kısmı tam bir delilikti. Onu sadece o sırada yanımda olanlar biliyor. Ama oyuncu olduğum yerden kimsenin oyununu, tek bir tonunu, en ufak bir nidasını bile yerde bırakmadım.

Dedektif Yaz karakterini bir de senden dinlemek isteriz. Yaz’ı bize nasıl anlatırsın? 

Yaz, fevri tavırları olan, zeki bir dedektif arkadaşımız. İnsanları “suçlu-suçsuz” diye ayırmak, bir yerden sonra meslekî bir deformasyona dönüşmüş. Bu önyargılar yüzünden de “Karanlık Bölge Rehabilitasyon Merkezi”nde bir göreve (kendi tabiriyle) sürülüyor. İnsanların değişip evrilebileceğine inanmayan biri. Ama esasında bu güvensizliğe neden olan kendi içindeki korkular olabilir mi? Eğlenceli ama, ara ara verdiği odun tepkilere ben bayağı gülüyorum.

Dizide sürekli tekrar edilen cümlelerden biri “Karanlık Bölge dışında bir hayat yok!”. Evde kalarak fiziksel mesafelendiğimiz şu günleri düşündüğümüzde de ev dışında bir hayat yok yanılsamasına sık sık düşebiliyor insan. Dizi, ütopik/distopik atmosferi düşünüldüğünde, sence bugünler için neler söylüyor?

Aslında Karanlık Bölge’nin dışında bir dünya var hikâyede ve o dünya ütopik bir dünya. Hatta hikâye ilk geldiğinde otomatik olarak distopya herhâlde dedim, çünkü geleceğin aydınlık olma ihtimalini tamamen silmişim ya da öyle olunca bir hikâye anlatılmazmış gibi geliyormuş. Özge (senaristimiz) ısrarla “Hayır, hayır, ütopik, çünkü insanlar çevre felaketleri başlayınca ders almışlar ve yepyeni bir dünya kurmuşlar” dedi… Düşünün ki, dünyada artık cezaevleri kapanmış ve Karanlık Bölge gibi sadece üç tane rehabilitasyon merkezi var. Yani yaşadığımız şu süreçte hâlâ Özge’nin hayalindeki dünyaya uzak hissediyorum, evet ve hâlâ o harika dünyada bile insanlar zaaflarıyla yanlışlar yapıyor. Soruya, yani günümüze ne söylediğine gelirsek; “Eğer suçlu dediğimiz insanlara yaklaşım değişirse, bir şeyler değişir mi?” diye bir sorusu var işin. Ya da günlük hayatta yaptığımız küçük jestler bile, nasıl insanlar olduğumuzun bir göstergesi mi? Ya da başarı ya da statü dediğimiz şeyler için ne kadar basit oyunlara eyvallah diyoruz ve gerek var mı?

“Biz Karanlık Bölge’de bizce birtakım efektlerle atmosferi, mesafeyi, mekânı tasvir etmiş olsak da aslında onların gerçekte nasıl olacağına dinleyici karar veriyor. Hiçbir oyuncunun yüzünü, bedenini görmüyor ve ne tipte insanlar olduklarına da kendisi karar veriyor. İşin bence en güzel tarafı bu.” -Tansu Biçer

Tansu Biçer yanıtlıyor

Karanlık Bölge’de Kuzey Bayraklı karakterini canlandırırken dinliyoruz seni; ama aynı zamanda dizinin de yönetmenisin. Sektörel tıkanmaların yaşandığı bu günlerde dizi sektörünün dijitalle buluşması hem günümüzün getirdiği bir zorunluluk gibi hem de zaten evrilmesini beklediğimiz bir durum gibi. Peki, bir podcast dizisinde yer almak sana neler hissettiriyor, bu deneyimi nasıl tarif etmek istersin?

Teşekkür ederim. Evet yönetmen olarak benim adım yazıyor ama bu süreçte hepimiz bir şekilde her görevde rol aldık. Çünkü hepimiz için bu bir ilkti. İçimizde neyin nasıl yapılacağını bilen ve bize direktif verecek biri yoktu. Yaparken öğrenerek ilerledik. Hepimiz de yaparken öğrenmekten zevk alan insanlar olduğumuzdan çok güzel ilerledi her şey. Bir yerden sonra da görev dağılımı gerekiyordu tabii. Bu noktada da arkadaşlarım bana güvendiler sağ olsunlar ama dediğim gibi son ana kadar da ortaklaşa çalışmaya devam ettik. Dediğine katılıyorum, ben de bu evrilmenin bu yaşam ve çalışma koşullarında artık kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Zamanı kullanma biçimimi,z sürekli daha az zamana daha çok şey sığdırma arzusu artırarak değişiyor ve daha da değişecek. İyi ya da kötü ayrı konu ama çok hızlandı her şey. Tüketim hızına yetişmek de zor artık. Bu noktada şu anki dijitale yönelme bu hıza yetişebilmek için sarf edilen çabanın da sonucu bence. Bu az zamana daha fazlasını sığdırma arzusu, beğeniyi de değiştiriyor bir yandan. Daha çarpıcı, vurucu, şaşırtıcı olanı aramayı, beğenmeyi getiriyor ve öyle olmayanı da bir çırpıda silivermeyi… Bu yüzden böyle bir işin içinde olmak benim için çok eğlenceli ve merak uyandırıcıydı. Çünkü dinleyicinin hayal gücünü harekete geçiriyor. Onun üstünde neyi nasıl izleyeceğinin baskısını kurmuyor. Burada karşılaştırmayı diziyle yapıyorum tabii. Sinema ya da tiyatroyla değil. Çünkü orada hayal gücü hâlâ daha serbest. (Bence tiyatroya olan ilginin artışında bu ihtiyacın da payı var bu arada.) Biz Karanlık Bölge’de bizce birtakım efektlerle atmosferi, mesafeyi, mekânı tasvir etmiş olsak da aslında onların gerçekte nasıl olacağına dinleyici karar veriyor. Hiçbir oyuncunun yüzünü, bedenini görmüyor ve ne tipte insanlar olduklarına da kendisi karar veriyor. İşin bence en güzel tarafı bu.  

Kuzey Bayraklı karakteri, önceden sahibi olduğu fabrikada eleman ve rehabilitasyon merkezinde bir “vaka”. Karanlık Bölge’nin karanlık koşulları içerisinde bize Kuzey’i sen nasıl anlatırsın?

Kuzey, bir sebeple rehabilitasyon merkezine gönderiliyor ve aslında beş sene sonunda yeniden değerlendirmeye alındığı bir noktada onunla tanışıyoruz. Hırslı olduğu aşikâr tabii!

Bunu en sevdiği oyundaki davranışlarından anlıyoruz ama bütün bölümler yayınlanmadığı için Kuzey henüz bir muamma… Dizi de zaten onun nasıl biri olduğu ve nasıl biri olacağını işliyor. Bu yüzden de ne söylesem spoiler.

Karanlık Bölge için “ütopik ve bazen de distopik bir macera” diyoruz. Dünya insanları olarak corona virüsü salgını ile baş etmeye çalıştığımız ve bir tür distopyayı yaşadığımız bir dönemde geldi dizi. Sence neler söyleyebilir bize Karanlık Bölge?

Tülin’in söyledikleri yeterli bence ama ek olarak, son derece naif bir şekilde “Dünyanıza ve değişebilme gücünüze sahip çıkın” diyor diyebilirim. 

“Bu dizi, ismiyle tezat, umut veriyor bence. Şu an dünyada yanlış olduğunu düşündüğünüz ne varsa; cinsiyet eşitsizliği, çevreye verilmeyen önem, sermayenin hizmetinde heba olan akıllar, hepsi zamanla düzelecek, bugünün dünyası ancak ve ancak geleceğin rehabilitasyon merkezi, yani Karanlık Bölgesi olabilecek diyor. Fakat dünya düzelmeden önce insanlığın bir tokat yiyeceğini de ekliyor. Belki de şu günlerde o tokadı yiyoruzdur…”  – Özge Satman B. 

Özge Satman B. yanıtlıyor

Altı bölümlük podcast dizisi Karanlık Bölge’nin senaristisin. Nasıl çıktı bu fikir? Senaryoyu podcast dizisi olduğunu düşünerek mi yazdın, yoksa bu fikir zamanla mı buna evrildi?

Senaryoyu fikir aşamasından beri podcast dizisi olduğunu düşünerek yazdım. Zaten öyle yapmasaydım yeniden yazmam gerekirdi muhtemelen çünkü sadece işitme duyusuna yönelik bir şey yazmak hakikaten farklı. Güneşli bir gökyüzünü göstermeden aydınlık bir geleceği nasıl dinleyiciye aktaracaksınız mesela ya da Karanlık Bölge’nin karanlığını nasıl hissettireceksiniz? Ekipçe kafa yorup bu sorulara doğru yanıtları bulabilmek de sürecin en keyifli kısmıydı bir yandan. Kendini dinlettiren diyaloglar, ilgiyi ayakta tutan, sesi telefon, radyo anonsu, tanıtım filmi gibi farklı şekillerde kullanan sahneler yazmak ve onların çalıştığını duymak inanılmaz bir deneyimdi. Fatih Rağbet’in çabasıyla o sahneler bambaşka yerlere evrildi. Şimdiyse o sahnelerde her dinleyicinin zihninde farklı bir görüntünün oluştuğunu fark etmek, kendi hayal gücümün bir ürünüyle dinleyenlerin de hayal gücünü harekete geçirebildiğimi görmek ayrı bir mutluluk kaynağı benim için.

Polisiye, macera, distopya türleri arasında dolaşan bir dizi. Dinleyici için farklı bir deneyim sunuyor ve hayal gücüyle analiz edilmiş dünya gerçeklerini de dinleyicinin deneyimine ekliyor. Karanlık Bölge’de ekoloji, toplumsal cinsiyet eşitliği, sermaye ve iktidar politikaları gibi pek çok alan bir havalandırılıyor sanki. Özgürleştirici anlamda sence neler hissettiriyor, neler söylüyor bu dizi?

Bu dizi ismiyle tezat, umut veriyor bence. Şu an dünyada yanlış olduğunu düşündüğünüz ne varsa; cinsiyet eşitsizliği, çevreye verilmeyen önem, sermayenin hizmetinde heba olan akıllar, hepsi zamanla düzelecek, bugünün dünyası ancak ve ancak geleceğin rehabilitasyon merkezi, yani Karanlık Bölgesi olabilecek diyor. Fakat dünya düzelmeden önce insanlığın bir tokat yiyeceğini de ekliyor. Belki de şu günlerde o tokadı yiyoruzdur… 

Bununla beraber dizi eğlence de vadediyor diyebilirim. Karanlık Bölge’nin karakterleri bir yandan eğleniyor aslında, çünkü aynı şimdi olduğu gibi insan en karanlık anlarda bile gülmek için bir neden buluyor. Ben de dizide bunu yansıtmaya çalıştım.

Dizinin yeni bölümlerini merakla beklediğimizi söyledikten sonra sabırsız dinleyiciler olarak sormak isteriz; dizinin yeni sezonu gelir mi sence? Neler öngörüyorsun?

Tansu’nun dediği gibi bu proje hepimiz için bir ilk. Benimse aynı zamanda ilk senaryo deneyimim. Senaryo yazmak benim için bir hayaldi, bu proje ile beraber Tülin ile Tansu’nun senaryoya kattığı fikirler ve Candost’un desteğiyle gerçek oldu. Dolayısıyla sizin gibi sabırsız dinleyiciler devamını merak edince yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum. Ama yeni sezonla ilgili henüz bir çalışmam yok çünkü yeni konularla yeni projelerle dinleyicilere daha da farklı deneyimler yaşatmak ikinci sezonu sunmaktan daha heyecan verici olur diye düşünüyorum. 

Fatih Rağbet ve Eli Haligua yanıtlıyor

Karanlık Bölge’nin ses evrenini kurma sürecinin detaylarını merak etmekteyiz. Sinema alanındaki işlerinizden ne şekillerde farklılaşan bir deneyim oldu sizin için? Biraz anlatabilir misiniz?

Aslında ses tasarımını yaparken sinema sesi gibi algılamaya baktık. Ama sinemaya göre biraz daha yalın düşünüp gereğinden fazla ses kullanarak ses karmaşasını engellemeye çalıştık. Sinemada görüntü olduğu için ses ile birlikte kullanılan sesler manâ kazanırken, görüntü olmayınca karmaşaya yol açabiliyor. Bu bakış açısıyla temel olarak hem sesleri hikâye anlatımına yardıma destek olan bir öğe olarak olabildiğince zenginleştirerek kullandık, ama yalınlığı da elden bırakmamaya çalıştık. İkimizin de Açık Radyo üzerinden radyo deneyimimiz olduğu için radyo tiyatrosu ile sinema ses dünyasını harmanladık diyebiliriz. Bu genel bakış açısını Karanlık Bölge’nin fütüristik öznel dünyasıyla harmanlayarak ortaya güzel bir şeyler çıkarmaya çalıştık. Umarız başarılı olmuşuzdur.

Karanlık Bölge, Apple Podcasts, Spotify, Google Podcasts ve diğer podcast mecralarından dinlenebilir. 

*Düzeltme: Metinde Karanlık Bölge’nin bu coğrafyanın ilk podcast dizisi olduğunu vurgulayan bölüm kaldırılmıştır.