Beyrut sokaklarından dünyaya taşan Medea: Jogging

Yazı: Asya Yigit

Lübnanlı sanatçı ve aktivist Hanane Hajj Ali’nin Jogging adlı tek kişilik performansı, 23 Mart’ta, direktörlüğünü Leman Yılmaz’ın yaptığı IO Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında DasDas sahnesinde İstanbul seyircisiyle yeniden buluştu. Mülteci kamplarından uluslararası birçok festivale ayakta alkışlanan Jogging, 21.yy’da Medea’yı din, seks ve politikanın birbiri içinde eridiği bir yerden Beyrut sokaklarında arıyor. Savaşın sonunun gelmediği bir coğrafyada, Beyrut’un sokaklarında birlikte gezdiğimiz performans coşkusunu ve neşesini elinden hiç bırakmayan, bu duyguyu öfkeye dönüştüren bir yerden cesur ve özgürleştirici yanıyla benzersiz bir deneyim sunuyor.

Konu nedir?

“su, üzerinde durduğumuz zeminden daha sağlam olmadıkça kimse çocuklarını suya atmaz. Hapishaneler ya da kamplar yanan bir şehirden daha güvenli olmadıkça kimse kampları ya da hapishaneleri seçmez. Evin kendisi insanın kulağına gelip ona mırıldanarak hâlâ içimde ne yapıyorsun? Etrafımda akan kan nehirlerini görmüyor musun? Lütfen çocuklarınızı dişlerinizle tutun ve gidin ve kaçın ve uzaklaşın ve kaçın ve kaçın ve kaçın demedikçe kimse, inanın bana, kendi isteğiyle evini terk etmez…”
(Warsan Shire)

Farklı dönemler, farklı kadınlar ve yolları kesişen hikâyeler. Medea, Hanane, Yvonna ve Zehra.

Sabahları düzenli olarak koşan Hanane Hajj Ali, bu koşuları sırasında yıkılan bir kenti seyrediyor, Beyrut sokaklarını. Stresle baş etmek ve kemik erimesini engellemek için çıktığı koşularda birçok rüya gören Hanane, koşularından birinde 10 yaşındaki kanser hastası oğlunu yastıkla boğarken buluyor kendini. Bir annenin çocuğunu öldürebileceğini, sevgiyle de öldürebileceğini fark eden Hanane, Medea’ya dönüyor ve zorunlu olarak bir parçası olduğu yapbozun geriye kalan eksik parçalarını aramaya başlıyor. Bu kadınlar çocuklarını neden öldürdü?

Öldürme eylemini münferit bir eylem olmanın ötesine taşıyarak buna sebep olan taşları da yerine yerleştirmeyi ihmal etmiyor Hanane. Her sabah koştuğu sokaklarda bir sonraki sabah göremediği, yıkılan bir kent; çocuklarına güvenli bir gelecek sağlayamayan insanlar. Yıkılan bir kentin gerçek bir vatandaşı olmanın imkânsızlığı etrafında dönen ve tükenmeyen bir kötülük hâli.

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

*Sanatçı ve aktivist kimliklerinin birleşiminden yola çıkarak kendini artivist olarak tanımlayan Hanane Hajj Ali, sanatla uğraşan insanları bir araya getirebilmek için Lübnan’daki tüm gösterimleri ücretsiz sergiliyor. Sanatın merkeziyetçilikten uzak ve demokratik olması gerektiğini savunan Hanane, Lübnan’da uzak köylere, mahrumiyet bölgelerine, kamplara ve sanatsal faaliyetlere erişimin neredeyse imkânsız olduğu bölgelere gidiyor. Bunların yaygınlığını artırmak amacıyla üç dilde bastığı Jogging oyununu gezdiği her festivalde bağış kapsamında yanında götürüyor.

*Sansür kuruluna metnini sunmayı reddetmesinden dolayı şehirdeki pek çok tiyatro Jogging oyununu kabul etmiyor. Bu sebeple Hanane, garajlar, galeriler ve alternatif mekânları kullanıyor. Oyun kısa sürede büyük bir başarı kazanıyor ve Fransa’da Avignon Festivali’nden, ABD’de Harvard Graduate School’dan ve dünyanın pek çok yerinden davetler almaya başlıyor ve zamanla dokunulmazlık kazanıyor.

*Jogging bitmiş veya tamamlanmış bir oyun değil, yapısı gereği yeni hikâyelere açık bir metin. “Theatre in progress” tam da bu noktada kullandığı bir tabir Hanane’nin. Basılı kitabında Zehra’nın okuduğu mektupla biten oyun, şu an metin temelde aynı olsa da yeni hikâye ve olayları barındırıyor; Lübnan’da yaşanan liman patlaması yeni eklenen kısımlardan biri. Tıpkı koşma eylemi gibi hiç durmayan ve tamamlanmayan bir metin Jogging.

İlk intiba

Oradaki mevcudiyeti mevcut olamama üzerinden inşa edilen her şey yıkıcı bir güç barındırıyor içinde. Üç kızını zehirli kremayla öldüren Yvonna, arkada bırakılan fakat ölümle eşdeğer bir hızda ortadan kaldırılan kayıtlar, Zehra’nın çocukları, Hanane’nin çocuğunu boğma arzusu ve Medea. Hikâyelerini asla duymadığımız, duyamadığımız ve ölümleri istatiksel kayıtların ötesine geçemeyen insanlar. Yvonna’nın arkasında bıraktığı ve yok edilen o kayda dönüştü performans.

En çok neyi sevdin?

Tiyatro sahnelerinde görmeye çok alışkın olmadığımız çok dilli hâlini. Oyun çoğunlukla Arapça, yer yer İngilizce ve Fransızca dillerinin bir arada olduğu bir yapıya sahip. Bu detay oyunun içeriğinden de bağımsız beni oldukça etkiledi. Bir şeylerin temsil edildiği sahnede, sokaktaki çok dilli olma hâlini görmek oldukça heyecan verici.

En çok hangi âna yükseldin?

Oyunun çok çok yükseldiğim bir çok ânı var sanırım. Bu anları bir araya getirmek yerine 21.yy’da Medea’nın göçmen ve “insanın” yersiz yurtsuz olduğu hissini uyandırmasının altını çizmek isterim.

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Çok güçlü bir performans. Hikâye anlatıcılığı ile sahneye çıkan fakat onu aşan bir yerde duruyor kesinlikle. Kendi kimliğini de gizlemeyen Hanane, hikâyelerini anlattığı her kadınla sezgisel bir bağ kuruyor ve sahneye taşıdığı yerde her hikâye kendi içinde bir biriciklik kazanıyor. Seks, din ve politikanın iç içeliği, oyuncunun ve bir kadının rüyalarında arzuyla ve kontrol edilemeyen bir yerden dile gelmesi performansı güçlü kılan başlıca anlar arasındaydı. Hanane performansında bedeni, onun politik gücünün fazlasıyla farkında olduğu bir yerden kullanıyor.

Oyuncunun gerçekliği eğip bükme kabiliyeti ve bunu sahnede tek başına bir bedenle yapma, bütün ahlaki değerleri aşan ve tertemiz, çıplak, orada olan “kötülüğü” daha güçlü gösteremezdi sanırım.

Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin?

İçinde olduğumuz, izlediğimiz şeyin tiyatro olduğunu defalarca kez hatırlatan Jogging’in en önemli elementi siyah rengi. Siyah bir zemin, siyah kıyafetler ve arkada oyuncunun gölgesi-gölgeleri. Buna ek olarak bomboş bir sahnede oyuncunun hayal gücü ve söylemi ile seyirci arasında kurulan bağ, seyircinin yabancısı olduğu bir kenti birlikte düşlemeye davet ediyor. Kuşların da payını aldığı performans, kuş seslerini imite eden insan sesleriyle koşuya eşlik edip yine bu seslerle tamamlanıyor performans. Seyirci de birçok sahnede performansa dâhil oluyor, özellikle hikâyeleri anlatılan kadınları seyirciden dinlemek etkileşimin gücünü arttıran bir öneme sahip.

Hikâyeler, karakterler, seyirci ve performans birbiri içinde güçlü ve sınırları belli olmayan bir yerden iç içe geçiyor ve bir performansı güçlü kılan o his asılı kalıyor ortada. Hepimizin tanıdık olduğu ama dile getiremediği.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar …

“umuda mahkumuz, umuda mahkumuz ve şu anda olanlar dünyanın sonu olmayabilir”
(Saadallah Wannous)

Söz konusu Ortadoğu olduğu zaman mağdurlar ordusunu sahnede görüyoruz, gerçekten bu bakışı terk etmenin yolu nedir? Mağdur kadınlar, mağdur göçmenler, ağlayanlar, ağlayanlar, ağlayanlar. Jogging’deki cüretkârlığı ve öfkeyi sahneye taşıyacak olan anahtarı hangi okyanusta kaybettik? Tiyatroyu bir acıma ve rahatlama makinesinden kurtarıp onun temas ettikçe dönüştüren etkisini ne zaman ve nerede unuttuk? İstanbul sokaklarında ve dünyada birçok dilin iç içe geçtiği bir düzlemde, sahnede tertemiz tek başına duran bir dil ile temsiliyet ne kadar mümkün?

Hanane performansı başladığı gibi bitiriyor; koşarak. Ve Beyrut ona sesleniyor: Hanane uyan! Sabah uyanıyor, ilaçlarını alıyor, çoraplarını giyiyor ve kapıyı kapatıp çıkıyor. Koştuğu Beyrut sokaklarında yıkılan binaların arasında Medea’yı arıyor. Ben de şöyle bir sonla kapatmak isterim; Beyrut sokaklarından dünyaya taşan Medea, bu taşmanın içinde nasıl oluyor da kaybolup gidiyor?