Kate Winslet ile The Regime üzerine

Yazı - Röportaj: Melikşah Altuntaş

HBO’nun yeni mini dizisi The Regime için Kate Winslet ile kısacık bir soru cevap şansı bulmuşken, kendisine dram türünde onca dizi ve filmin üstüne neden bu sarkastik farsı seçtiğini sormak şart oldu.

Succession’ın yazar ve yapımcılarından Will Tracy’nin yeni bir HBO mini dizisi yazdığını duyduğumdan beri The Regime’i merak ve heyecanla bekliyordum. Kate Winslet’ın başrole getirilmesi; yönetmen koltuğunda Stephen Frears gibi deneyimli bir usta ile The Crown başta olmak üzere çok sayıda İngiliz dizisinin yönetmeni Jessica Hobbs’un dizinin altı bölümünü yönetecek olması ve bu üçlünün The Regime’in ortak yapımcıları da olması haberleriyle beklentim iyice artmıştı. 

Dizinin oyuncu kadrosuna, geçen yıl Oscar adayı olan Andrea Riseborough ile başarılı oyuncu Matthias Schoenaerts’in eklenmesi; Hugh Grant, Guillaume Gallienne ve Martha Plimpton gibi isimlerin çeşitli bölümlerde karşımıza çıkacağı bilgisi ve birkaç ay önce önümüze düşen ilk fragmanın etkisi, The Regime için geri sayıma başlamamıza yetti. 3 Mart Pazar akşamı HBO’da ilk bölümüyle, bir gün sonra ise Türkiye’de BluTV üzerinden yayımlanmaya başlayan dizinin başrol oyuncusu Kate Winslet ile bir Zoom buluşmasında birkaç dakikalığına da olsa bir araya gelmek ise heyecanıma heyecan kattı.

Dizinin tüm bölümlerini bu röportaj vesilesiyle önden izleme fırsatı bulmuş bir izleyici olarak The Regime’in son zamanların en heyecan verici işlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Altı bölüm boyunca izleyicisini, kurgusal bir Orta Avrupa ülkesinin çalkantılı iç ve dış işlerini yönetme işiyle cebelleşirken bir yandan da kendi psikolojik ve fiziksel açmazlarıyla baş etmeye çalışan bir şansölyenin (Kate Winslet) her ânına ortak eden The Regime, neredeyse distopik atmosferi, steril rejisi ve kuvvetli oyunculuklarıyla seyir zevki hayli yüksek bir siyasi taşlama ve incelikli bir kara komedi.

Eleştirel bakışı ve keskin tespitlerine rağmen dizi, merkeze aldığı karakterin iç dünyasını aydınlatma ve ona soğukkanlı şekilde yaklaşma konusunda da bir hayli marifetli. Bölümler ilerledikçe Winslet’ın ölçülü performansı ve zekice oyunu, dünya sahnesinde bir kadın lider olarak varlık gösterme işinin kirli siyaset oyunlarıyla iç içe olmasının yanında, psikolojik olarak ne tür savaşların içinde kalındığını da başarıyla resmediyor. Tam da bu noktada, benim dışımda dünyaca ünlü yayınlardan başka gazetecilerin de yer aldığı Zoom buluşmasına uzanmak ve Winslet’a benden önce sorulan bir sorunun cevabına kulak vermekte yarar var.

Hollywood’da kadın olmak üzerine

Hollywood’da belli bir yaşın üstündeki kadın karakterleri merkez alan yapımların sayısındaki artışın yeterli olup olmadığı ve yaklaşık on yıl önce başlayan #MeToo hareketinin sektördeki kadınlara kazandırdığı güce dair tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi başrolünde yer aldığı dizi gösterime girerken ne düşündüğü soruldu. Kate Winslet, bir şeylerin nihayet değişmeye ve iyiye gitmeye başladığını; yapılması gereken tek şeyin yalnızca kadın hikâyeleri anlatmaya devam etmek olduğunu söylüyor. Bu hikâyelerin başına kadınlara dair bir etiket getirmeden, işleri olduğu gibi ortaya koymanın en etkili yöntem olduğunu söyleyen Winslet, bu yapımların cesur, yenilikçi, feminist ve zincirbozan gibi sıfatlarla etiketlenmesinin o işi gerçekleştiren kadınları marjinalize edip sıradanın dışına ittiğini; erkeklere ait böyle paketlemelerin hiçbir zaman olmadığını ve bundan çok sıkıldığını ekliyor. 

Kate Winslet’ın röportaj süresince söylediği en çarpıcı şeylerden biri de kendisinin de başrolde olduğu kadın merkezli işlerin hedef kitlesinin stüdyolar tarafından genel olarak 21 ve 45 yaş izleyiciler olarak belirlenmesinin saçmalığı. “Top Gun için böyle bir şey söyleyebilirler mi mesela?” diyor ve ekliyor: “Değişim var ama yeterli değil. Bakış açısının tamamen değişmesi ve sonra da işlerin çoğalmasına geçilmesi gerekiyor. Çünkü biz kadınlar buradayız ve bu işleri bekliyoruz, yıllardır buradayız. Ama karamsar değilim. Bu bakış açısının tamamıyla değişimine eninde sonunda şahit olacağız.”

Absürdistan’ın liderine hayat vermek üzerine

Kate Winslet, bugüne dek üstlendiği rollerin epey dışında bir karakter olan Elena Vernham’ın absürtlüğü ve ölçüsüzlüğü konusunda bir hayli bonkör davrandığı performansı için nasıl hazırlandığına dair sorulan bir soruyu da aksan üzerinde uzun süreli çalışmasıyla yanıtlıyor. Bu türde kurgusal bir coğrafyanın kadın liderinde İngiliz kraliyet ailesini akla getiren bir aksana kaymanın izleyiciyi çok yanlış yönlendirebileceğini söyleyen Winslet, hem aksan hem de karakterin sahip olduğu artikülasyon problemi üzerine de özenle çalışmış.

Soru sırası bana geldiğinde tek bir soruya vakit kaldığını öğrenmenin üzüntüsüyle elimdeki en merak ettiğim soruyu soruyorum ve kendini, Mildred Pierce ve Mare of Easttown gibi ciddi dramaların ardından böyle bir farsın ortasına atmasına motive eden şeyin ne olduğunu soruyorum. Dünya siyaset sahnesinin böylesine çalkantılı bir döneminde siyasi bir komedide, dünyaya hükmeden bir karaktere hayat vermenin çekici tarafını merak ettiğimi söylüyorum. 

Winslet her şeyden önce bu kadar komplike bir karakterle daha önce hiç karşılaşmadığını, kendisine de bundan önce böyle bir rol teklifinin hiç gelmediğini söylüyor.

“Daha önce oynadığım hiçbir şeye benzemeyen bir roldü. Ve ilk sahnelerden, karakterin içinde bulunduğu sahnelerin absürtlüğünü fark edince ‘Oh be, sonunda bir komedi işi!’ diye haykırdım. Üstelik okuduğum şey beni çok güldürdü, tam benlik bir mizah anlayışına sahipti. Senaryoya cidden bayıldım. Projenin benim için en çekici yanı ise kocaman bir oda dolusu, yetenekli, parlak ve masaya yeni bir şey koyabilecek oyuncuyla bir arada oynayacak olmaktı. Pandemi sürecinden bu yana çok mahrum kaldığım bir şeydi bu ve projeyi kendim adına da en çok bunun için tercih ettim. Böyle ortamlar benim için de ilham verici, öğretici bir oyun alanı tecrübesine dönüşüyor ve her gün sete koşa koşa gelmemi sağlıyor.”

Kate Winslet’ın aynı gün içinde bizim gibi bir yığın başka basın grubuyla daha mesaisi olduğu için konuşma daha fazla uzayamadı, sormak istediğim daha ilginç sorularım ve başka meraklarım bir başka projede bir başka şansa kaldı ama Winslet’la tam da kendinden beklediğim incelikli tavrı ve ilgili haliyle kanlı canlı sohbet keyfi, hayatımın özel tecrübeleri arasında yerini aldı. 

Kate Winslet başta olmak üzere herkesin eşsiz performanslar sergilediği, bölümler ilerledikçe absürdün, sürprizler ve heyecanın dozu git gide arttığı The Regime, Türkiye’de BluTV üzerinden her pazartesi yeni bölümleriyle yayında olacak. Kesinlikle bir şansı hak ediyor.