3 fotoğrafçı, 3 şehir ve kaykay kültürleri

Hazırlayan: Cem Kayıran

16 Ekim’e dek sürecek 212 Photography Istanbul kapsamında kaykay ve sokak kültürlerine adanmış Create Next isimli nefis bir sergi var. Farklı şehir ve ülkelerden 3 fotoğrafçının kadrajından kaykay sahnelerine bakan sergide Lanna Apisukh, Can Görkem Halıcıoğlu ve Fred Mortagne’nin işleri bir arada.

Beşiktaş Meydanı ve Akaretler Sıraevleri’nde görülen serginin katılımcılarına hem kişisel deneyimlerine hem de şehirlerinin kaykay kültürlerine dair gözlemlerine ilişkin üçer soru sorduk.

Lanna Apisukh yanıtlıyor
“Hedeflediğim şey […] şimdilerde bu kültürde gördüğümüz çeşitliliği kutlamak.”

2018’den bu yana New York’un kaykay kültürüne cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık perspektifinden bakan Everybody Skate belgesel serisi üzerine çalışan Lanna Apisukh, ergenlik yıllarından beri şehrin kaykay parklarında. 

İşlerinde dokunmayı sevdiğin üç duygu ya da fikir?

Her ne kadar büyük kaykay numaralarını yakalamak zevkli olsa da ben daha çok bu topluluktaki – bu kültürdeki yüzler, dostluk ve ortamla ilgileniyorum. Bireylerin kendilerini kaykay yaparak ve kaykay kültürü üzerinden yaratıcı olarak nasıl ifade ettiklerini de merak ediyorum.

Bu projeyle hedeflediğim şey eninde sonunda daha fazla insanı kaykay tahtasına çıkarmak ve şimdilerde bu kültürde gördüğümüz çeşitliliği kutlamak.

Kaykayın kendisi gibi bu projede ağırlıklı olarak manuel film kameralarıyla çekildi! (Pillere ihtiyaç yok!) Görsellerin ağır bir şekilde ortaya çıktığı süreçten, filmin taradığı ışık ve renklerden keyif alıyorum. Ayrıca film fotoğraflarının grenleri ve kazayla sızan ışıkların, kaykaya has dokularla bütünleştiğini hissediyorum. 

Kişisel deneyimlerinin Everybody Skate serisinin hatlarını belirleme sürecinde nasıl bir rolü oldu?

Ergenlik yıllarından beri kaykay yapıyorum ve üniversiteye girdiğim zamanlarda bile bu kültürde azınlık olduğumu hissediyordum. Kaykay parkları her zaman erkek egemen ve caydırıcıydı. Kadın kaykaycılar için çok fazla destek ve kaynak yoktu. Ta ki 2000’lerin başlarında Seattle merkezli; yeni başlayanlar, kadınlar ve kuirler için klinikler ve buluşmalar düzenleyen Skate Like a Girl organizasyonuyla yollarım kesişene kadar. Bu oluşum sayesinde yaşam boyu sürecek arkadaşlıklar kurdum ve kaykaycı kız arkadaşlarımdan çok fazla destek gördüm. Bu alanda her zaman kabul edilmiş hissettim ve bu geçmişe sahip olmak, yıllar sonra yapmaya çalıştığım Everybody Skate fotoğraf projemi kesinlikle etkiliyor.

New York’taki kaykay komünitesinde, projeye başladığın 2018’den bu yana kapsayıcılık anlamında nasıl bir değişim gözlemliyorsun?

Bu fotoğrafları çekmeye başladığımdan bu yana New York’taki kaykay sahnesi olağanüstü düzeyde değişti. Geçmişte kaykay parklarında belki bir ya da iki kız görürdüm ama şimdi sadece kızlardan oluşan ekiplerle karşılaşabiliyorum ve bu her zaman heyecan verici oluyor. Geride kalan birkaç yılda çeşitli kaykay grupları ve organizasyonlar kuruldu. Kadınlara, beyaz olmayan insanlara ve LGBTİ+lara yönelik klinikler düzenleniyor ve insanlar için güvenli ve samimi bir alan yaratıyorlar. Gelenekten gelmeyen kaykaycılar için öğrenecek ve birbirlerini destekleyecek ortamlar yaratmak bu komünitenin büyümesine gerçekten yardımcı oldu. 2020 de Black Lives Matter hareketini, ötekileştirmiş insanları ve toplulukları tartışmaların yüzeyine çıkarması açısından önemli bir etki bıraktı ve bu da daha kapsayıcı kaykay programlarının türemesine ilham verdi.

Can Görkem Halıcıoğlu yanıtlıyor
Günün sonunda kaykay yapmak için fotoğraf çekiyordum.”

Toplumun ötekileştirmesini ve sınıf çatışmasını çalışmalarının odağı hâline getiren Can Görkem Halıcıoğlu, İstanbul’a dair kolektif hafızada yer etmiş bir çok ânı fotoğrafladı. Şehri kaykayla kat etmeye devam ediyor.

İşlerinde dokunmayı sevdiğin üç duygu ya da fikir?

İsyan, devrim, özgürlük. 

Son zamanlarda hem yaşantımda hem de işlerimde bu üç fikirden besleniyorum. Beni hem düşünsel anlamda besliyor hem de duygu durumumu yansıtıyor. Kaykay projemde de bunu iliklerime kadar hissettiğimi söyleyebilirim.

Yıllardır İstanbul’u köşe bucak fotoğraflayan bir sanatçı olarak, şehre kaykay perspektifinden bakmak zihninde nasıl kapılar açtı, neler hissettirdi?

İstanbulu fotoğraflamamın yanı sıra aynı zamanda kaykayı da bir ulaşım aracı olarak şehir içinde yıllardır kullanmaktayım. Özgürlük hissi, deneyimlediğiniz ilk duygulardan biri oluyor. Bütün keşmekeşin ortasında trafikte bekleyen araçların yanından kaykayımla süzülerek geçmek özgürlüğü hissettiren bir durum yaratıyor. Kaykayın sağladığı bu gündelik deneyimin özgürlüğe dair daha fazlasını talep edecek bir enerjiye ve fikre kapı araladığını düşünüyorum.

Diğer yandan bu kadar mobil olabilmek fotoğraf pratiğimi de etkiledi ve daha çok üretim yapabilmemi sağladı. Günün sonunda kaykay yapmak için fotoğraf çekiyordum.

Serginin, şehrin önemli kaykay merkezlerinden biri olan Beşiktaş Meydanı’nda da görülebiliyor olması hakkında düşüncelerin neler?

Beşiktaş Meydanı hem genel anlamda İstanbul açısından hem de kaykaycılar açısından kesinlikle en önemli lokasyonlardan biri. Daha önce de Beşiktaş Meydanı’nda işlerimi sergileme imkânı bulmuştum ve yine Türkiye’de en çok gezilen sergilerden biri olmuştu. Bu sene 212 kapsamında kaykay işlerimi bu alanda sergilemek şimdiye kadar yaptığım sergilerin arasındaki en iyi yerleştirmelerden biri oldu. Bunun için 212 ekibine bir kez daha teşekkür ederim. En önemli kaykay spotu olması dışında insan trafiğinin bu kadar yoğun akması ve meydan kültürünün yaşatıldığı ender yerlerden oluşu da işleri sergilemek için en uygun mekân olduğu anlamını doğuruyor benim için. 

Fred Mortagne yanıtlıyor
“Kaykayın DNA’sı sokakta.”

90’lardan bu yana ürettiği kaykay filmleriyle tanınan Fransız sinematograf Fred Mortagne’nin (ya da French Fred’in) siyah beyaz fotoğrafları sokak kültürüne ve mimariye ilişkin yeni pencereler açıyor.

İşlerinde dokunmayı sevdiğin üç duygu ya da fikir?

İşlerimle kesişen çok çeşitli başlıklar var. 

Kaykaycılar ile kaykay yapılması için tasarlanmamış kentsel çevreler arasındaki etkileşimi seviyorum. Bu aynı zamanda şehri kullanarak yeni yollar keşfetmek zorunda kalan ve engeller arasında numaralarını sergileyen kaykaycılara çok fazla yaratıcılık katıyor. Yapıların, şekillerin ve çizgilerin özellikle bu iş için tasarlandığı kaykay parklarında aynı süreç olmuyor. Kaykayın DNA’sı sokakta. Bundan 20 yıl kadar önce, tartışmasız bir şekilde gerçek bir sanat ve ifade biçimi olan kaykayın sanatsal açılarının dergilerde ya da videolarda yeterince yansıtılmadığını fark ettim. Bu açık bir şekilde önceliklendirmem gereken bir şeydi. Kaykay oldukça koreografik ve stilistik bir şey. Dergiler bununla ilgilenmiyor, sadece performansa odaklanıyor. Bu yüzden benim fotoğraflarımı nadiren yayımlarlar! 

Üçüncü olarak da çok daha güç algılanan yalnızca kaykay fotoğraflarımda değil; genel olarak tüm işlerimde olan bir şeyden bahsedebilirim. Dünyanın dört bir yanında çekilmiş olmalarına rağmen fotoğraflarımda ve seçtiğim mimari ya da sokaklarda güçlü bir homojenlik ve bağdaşım var. Bu dünyanın küreselleşmesi hakkında bir şeyler söylemenin bir yolu. Günümüzde hangi şehre giderseniz gidin, aynı ipte modern yapılar ve şehir merkezleri buluyorsunuz. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi? Bir anlamda, seyahat etme deneyimini etkiliyor. Aynı şeylerle karşılaşmak için niye dünyanın öbür ucuna uçasın? Şu an İstanbul’dayım; bu şehri özel kılan ve karakterini veren şeyler keşfettiğim için mutluyum. Bunun da kesinlikle gelişiminden ziyade tarihiyle ilgisi var.

Belli ki mimari görsel ifade biçiminin temel parçalarından biri. Bu dokuları yakalamak için kendin ve kaykaycı arasına mesafe koyman gerekiyor. 30 yıldan fazladır kaykay komünitesinin içinde olan biri olarak, sanatsal anlamda bu rotayı seçmenin ardında neler yatıyor?

Biraz amacıma ulaşamadığımı hissetmeye başlamıştım. Mesela kendimi Japonya’ya ya da Avustralya’ya gidip kaykaycıları yalnızca aksiyonun kalbinde balık gözü lensle çekerken bulmaktan; bu sebeple de yalnızca hareketlere ve noktalara odaklanan fotoğraflarla geri dönüp, içine dalma fırsatımız olan harika lokasyonları görmezden gelmekten sıkılmıştım. Kaykaycının da içinde kendini geliştirdiği onu çevreleyen dekorları ortaya çıkarmak için bu mesafeyi koyuyorum. 

Genel anlamda, markalar ve şirketler için kaykay videoları yapmaya başladıktan sonra daha kişisel bir şeyler yapma ihtiyacı hissettim. Bu da müşteriler için yaptığım şeylerle kendi işlerim arasında bir denge kurmaya yardımcı oldu.

Frana’daki kaykay komünitesi, geride kalan 30 yılda nasıl dönüştü?

Yaşadığım yer olan Lyon’u düşünecek olursak, tabii ki her şey gelişti ama esas kaykay meydanı hâlâ 1993’te video çekmeye başladığım yer. Beşiktaş Meydanı’na benzetebileceğiniz bir plaza ve kaykaycılar her zaman oradaydı. Bu tür yerler kaykaycılar için tarihi öneme sahiptir ve korunması gerekir. O zamanlar tanıştığım birçok arkadaşım gibi 30 yıl sonra hâlâ kayıyor olmama hayret ediyorum. Bunun gerçek olacağını asla tahmin etmezdik. Gerçekten değişen en önemli şey, şimdi daha fazla kızın kayıyor olması. Bu harika bir şey. Eskiden kaykayın kızlara göre olmadığı yönünde saçma bir inanç olduğu doğru. Erkekler kesinlikle kızları caydırdı ve onların kaykaya başlamasına engel oldu. Kızlar inanılmaz hızlı öğreniyor ve şu an alev almış durumdalar!