Kendini dinlemeyi başarmak: Kid Simius ile JOSÈ üzerine
Röportaj: Cem Kayıran- Fotoğraf: Linda Ambrosius - Çeviri: Tuana Özcan
Granada doğumlu Berlin’de yerleşik prodüktör Kid Simius, yılın en neşeli dans albümlerinden birine imza attı. Diskografisinin üçüncü uzunçalarına gerçek ismi JOSÈ’yi veren Kid Simius, 46 dakikalık albümünde house’un çeşitli alt türleri ve Italo Disco arasında dolanarak 32 diş sırıtmalı salınımlara davet ediyor. “Karaoke”, “Mucho Fan (Lerele Mix) ve “Ask For My Number” şimdiden çalma listelerimizi ele geçirdi.
Shall Not Fade etiketli, dumanı üstünde albümünün hemen ardından Kid Simius, Artıfaz Club Nights serisi kapsamında 28 Eylül akşamı canlı performansıyla Frankhan’da olacak. Phallen ev sahipliğindeki gece, 90’lardan bu yana İstanbul gece hayatının kilit figürlerinden biri olan Murat Uncuoğlu’nun DJ setiyle devam edecek. Biletler burada.

İstanbul konseri öncesi Kid Simius ile hem yeni albümünün hazırlık aşamalarını hem de Berlin’in işleri üzerindeki etkisini konuştuk; güzel tavsiyeler de kaptık! Sohbetimize Linda Ambrosius’un Berlin’deki bir dino parkta çektiği nefis Kid Simius portreleri eşlikçi. Aynı mekânda kaydedilen canlı performansı da hemen aşağıda.
Elektronik müzikle ilk temasını hatırlıyor musun? Nerede ve ne zamandı?
Elektronik müzik hayatıma birçok farklı kapıdan girdi aslında.
Sanırım elektronik müzikle ilk tanışmam, 2004 civarı LCD Soundsystem, Le Tigre, Glimmers gibi grupların şarkılarına elektronik sesler eklemesiyle oldu. Ardından, benden yaşça büyük arkadaşlarım sayesinde Mouse on Mars gibi grupları dinlemeye başladım; o zamanlar elektronik müzik esintili post-rock yapıyorlardı. Sonra hip hop aracılığıyla Ninja Tune etiketli Conduct, DJ Vadim, Kid Koala gibi isimleri keşfettim.
Spesifik bir şey söyleyemem, her şey bir anda gelmiş gibi oldu diyebilirim.
Tabii ki JOSÈ çeşitli janrlar ile tanımlanabilir ama ben “neşe” ve “haz” gibi anahtar kelimelerle özetlemeyi tercih ediyorum. Altı yılda tamamlanmış bir albüm bu. Senin için ne gibi meydan okumalara sahne oldu albüm süreci?
Bence en zor şey, kendine karşı dürüst olabilmek ve kendi sesini dinleyebilmeyi öğrenmek. Yaratım sürecinde pek çok şey insanın dikkatini dağıtıyor, bu yüzden benim için en önemlisi dış sesleri ortadan kaldırıp kendimi dinleyebilmek oldu.


Çevrenle bir sanatçı olarak kurduğun ilişkiyi nasıl tanımlarsın? Berlin’de yaşamanın işinde nasıl etkileri olduğunu gözlemliyorsun?
Berlin, benim evim ve bir sanatçı olarak gelişimimde temel bir rol oynuyor.
Buraya geldiğimde konserler vermek göreceli olarak daha kolaydı, bu da bana çalma deneyimi kazandırdı ve insanların müziğime tepkisini gözlemleyebilme fırsatı verdi. Hangi şarkıları sevdiklerini veya sevmediklerini görebiliyordum.
Öte yandan Berlin, sürekli değişen kültürel olanaklarıyla ilham verici bir şehir. Her yıl yeni partiler, yeni kulüpler, yeni plak şirketleri, yeni kolektifler, yeni sanatçılar çıkıyor. Sürekli değişen bir şehir, bu da harika bir şey.
Albüm senin kendi ismini taşıyor; peki yaratım sürecinde de kurcalamak isteyeceğin temalar açısından otobiyografik bir yol mu izledin?
Daha önce de söylediğim gibi, stüdyoda benim için en önemli şey ve aynı zamanda en zor olan şey, kendimi dinleyebilmeyi başarmak ve en saf olanın en iyisi olduğunu ispatlamaya çalışmak. Sürekli “ne yapmalıyım” diye düşünmek yerine bu duruluğu yakalamak.
Bu yüzden albümün adı JOSÈ, bu benim kendimi dinleme sürecim. Bu albümün en güzel yanı, aslında bir albüm yapma amacı taşımadan ortaya çıkmış olması. Bazen albüm yapmak çok yoğun ve zorlayıcı bir süreç olabiliyor; bu sefer şarkılarım yavaş yavaş birikti ve birkaç plak şirketine gönderdim. İkisi de “Vay, bu tam bizlik bir albüm!” dedi. Planlamadan bir albüm yapmış olduğum için o kadar mutluydum ki!


Ergenlik yıllarından beri belli aralıklarla dinlediğin, dinlemekten sonsuza kadar asla vazgeçmeyeceğini düşündüğün bir albüm ya da şarkı var mı?
Nathan Fake – You Are Here. Harika bir electronica parçası, inanılmaz bir melodiye sahip ve 3/4 ritmiyle beni çok etkiliyor. Ayrıca hafif bir post-rock dokunuşu da var.
Peki şu sıralar seni harekete geçiren yeni favorilerin var mı?
La Raf ile Krystal Clear’ın Public Possession etiketiyle çıkan yeni parçası (Boli Boli) inanılmaz, o sound’a bayılıyorum. Orion Agassi’nin Bandcamp’taki düzenlemeleri de harika, hepsini çok seviyorum.
28 Eylül’de Frankhan’da çalacağın set için sabırsızlanıyoruz. Seni bu konser için en çok ne heyecanlandırıyor?
Daha önce üç kez İstanbul’a geldim ve insanlar beni hep evimdeymişim gibi hissettirdi. Oradakilerle çok özel bir bağ kurduğumu hissettim. Ayrıca uzun zamandır İstanbul’da çalmadım, o yüzden sabırsızlanıyorum. Canlı setimi; kendi özelleştirilmiş ekipmanımla, tüm synthlerimle ve içine kattığım tüm sevgi ve enerjimle size sunmak için sabırsızlanıyorum.

