Her an her şey olabilir: Kurtların Tarihi

Yazı: Korcan Derinsu

People dergisinin “Yeni ve korkutucu bir dünyada yolunu bulmaya çalışan sorunlu bir ergenin ikna edici portresi.” sözleriyle tanımladığı Kurtların Tarihi, Emily Fridlund’un ilk romanı. Amerikan taşrasında, yalıtılmış yaşamlar süren bireyler arasında geçen Kurtların Tarihi, masumiyet ve deneyim, sorumluluk ve özgürlük hakkında, genç anlatıcısının sesiyle akıllara kazınan bir büyüme hikâyesi anlatıyor. Seda Çıngay Mellor çevirisi ve Yapı Kredi Yayınları etiketiyle Türkçede yayında.


Ne hakkında? Hikâye ne? 

Minnesota’da eski hippi olan anne ve babasıyla bir kulübede yaşayan Madeline okulda dışlanan, çevresiyle uyumsuz biridir. Madeline’in hayatı, evinin yakınına bir ailenin taşınmasıyla sonsuza kadar değişir. Madeline kendini aileye Linda olarak tanıtır, genç anneyle çabucak arkadaşlık kurar ve oğlu Paul’a bakmaya başlar. Daha en başından bu aileyle ilgili tedirgin edici bir şeyler olduğunu hisseden Madeline, ortalarda görünmeyen babanın dönmesiyle önemli bir eşikten geçmek zorunda kalacaktır. 

Zaman dilimi ve mekân 

Kuzey Minnesota.
Net olarak belirtilmese de esas hikâyenin geçtiği kısım 90’lar ortası. 

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

*Kurtların Tarihi, 2017 Man Booker Ödülü ve Dublin IMPAC Ödülü finalisti. 

*Emily Fridlund, Kurtların Tarihi’nin ilk bölümünü hikâye olarak yazıyor. Hikâye McGinnis – Ritchie Ödülü’nü kazanınca daha uzun hâlini yazmaya karar veriyor, böylece öykü de romana dönüşmüş oluyor.

*Artık New York’ta yaşasa da hayatının çoğunu Minnesota’da geçirmiş olan Emily Fridlund, soğuk havanın ve doğanın tıpkı romanın baş karakteri Madeline gibi kendisini de çok etkilediğini söylüyor. 

*Emily Fridlund’un Kurtların Tarihi ile aynı yıl yayımladığı Catapult isimli bir de öykü derlemesi var. 

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

İlk romanlarda gördüğümüz bazı acemiliklerin hiçbirisi burada yok. Bu olgunluk çok hoşuma gitti. Ama en çok sevdiğim şey atmosferi oldu. Öyle tekinsiz, öyle tuhaf bir atmosferi var ki her an her şey olabilecek gerilimiyle okutuyor kendini. Yazar olacakları önden söylese de sırf atmosfer yüzünden “Acaba anlatıcı güvenilir değil mi, olduğunu söylediği şeyler yoksa gerçek değil mi?” gibi sorularla okudum bir süre. 

En az neyi sevdin?

Madeline’nin 14 yaşından 37 yaşına gelene dek hayatı çok hızlı geçiliyor. Yazarın derdi bu değil onu da anlıyorum ama Madeline’in yetişkinliğine dair biraz daha fazla şey bilmeye itiraz etmezdim. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Birinci tekille yazıldığı için dünyasına dâhil olmak ister istemez çok kolay. Az ama öz cümleyle çok şey başarıyor yazar. Uzun tasvirler, cümleler yok. Böyle gergin atmosferde geçen bir roman için dilin ve anlatımın akıcılığı bence çok önemli. Sinematografik denebilecek bir üslup var. Merak duygusu bu yüzden hep canlı kalıyor. Arada ufak edebi numaralar da yapıyor Fridlund. Mesela bazı paragraflarda anlatıcının aklından geçenler metne öyle güzel yedirilmiş ki “başkası mı konuşuyor acaba?” afallamaları yaratıyor. Tabii tüm bunlarda Seda Çıngay Mellor’un çevirisinin dört dörtlük olmasının da payı büyük. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Kurtların Tarihi soğuk bir kitap gibi görünse de aslında değil. Kartlarını açık oynamasına rağmen gizemini de yitirmiyor. Ben de heyecanla tamamını iki günde okudum. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Romana dair sevdiğim şeylerden biri de kestirilemez olması. Hiç olmadık bir yerde çok önemli bir dönüm noktasından öyle sıradan bir şey olarak bahsediyor ki yazar, “kesin bir şey kaçırdım” paniğini yaratıyor. Böyle yerleri doğru mu anladım diye tekrar tekrar okudum. 

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Diken üstünde okuduğum romanı yine öyle bitirdim. Modumda büyük bir değişime yol açmadı ama bitirmemin üzerinden kaç gün geçmesine rağmen hâlâ aklıma gelen kareler var. Onları düşündükçe de gözümde daha bir büyüyor Kurtların Tarihi.  

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

Doğrusu romanı okurken bir ilk roman olduğuna bir türlü ikna olamadım. Kesin yanlış biliyorum diyerek araştırdım. Gerçekten bir ilk romanmış, hâlâ şaşkınım. 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Madeline tarih ödevinde herhangi bir konu yerine kurtları anlatmayı seçecek kadar onları seviyor. Bunun sebebi de insanların özellikle çocuk yetiştirme konusunda kurtlardan çok şey öğrenebileceğini, kurtların özellikle itaat / teslimiyet konusunda farklı olduklarını düşünmesi. Ödevden bahsedince öğretmenlerin gülmesi hatta küçümsemesi Madeline’in kafasında ataerkil düzene dair şüphelerin de boşa olmadığını gösteriyor. Kendi içinde tutarlı olsa da ben bu ismi sevmedim. Hatta kitabın en zayıf yönünün de bu isim olduğunu düşünüyorum. Çok dolaylı geliyor bana.   

Bu kitabı seven şunları da sever 

Hem benzer bir tedirginlik hissi yarattığı için hem de Amerikan taşrasında geçtiği için ilk aklıma gelenler; Emily Ruskovich’in Idaho (okumayan kalmasın, kıyıda köşede kalmış bir başyapıt kendisi bence) ve Claire Fuller’ın Acı Portakal romanları oldu.

İngiltere’de geçseler de hem taşrayı hem aileyi hem de şiddeti işin içine kattığı için Fiona Mozley’nin Elmet ve Daisy Johnson’ın Derindeki Her Şey romanlarına da bakılabilir. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Romanda belli belirsiz gotik bir hava var. Acaba gotik edebiyatı seviyor mu, ilham kaynaklarından biri mi bunu sormak isterdim.