“Linç kültürünün içinde mecburen açmış çiçekler”: Klan

Klan; sosyal medyada binlerce kişiye ulaşan iki yalnız ruhu buluşturan bir oyun; ama dokunduğu pek çok damarın içinde sosyal medya bunlardan sadece biri… Esra Dermancıoğlu’nu iki sene sonra tiyatro sahnesine döndüren oyunda Dermancıoğlu’na, Halil Babür eşlik ediyor. Ayşenil Şamlıoğlu’nun yönettiği, Ahmet Sami Özbudak’ın kaleme aldığı Klan’ın prömiyeri 28 Ekim’de Zorlu PSM Studio’da gerçekleşecek. Tebdil-i Mekan Tiyatrosu’nun SGM ve Önem Günal Agency ortaklığıyla sahneye taşıdığı oyunun prömiyer biletleri ise satışta… Biz de prömiyer öncesi hem Klan’dan hem de insandan, sosyal medyanın hayatımıza tesirinden ve daha pek çok şeyden konuştuk.

Klan; sosyal medyadan “görünmeyen” sevgilisi Memo ile yaptığı canlı yayınlarla tanınan kadının ve her yayında kendine zarar vererek bir gün kendini canlı olarak öldüreceğinin sözünü veren adamın yollarının kesişmesinin ardından olanları anlatıyor.

Röportaj: Hande Sönmez

Klan’ın ortaya çıkış sürecinden sizin birbirinizi buluş sürecinizden bahsetmek isterim öncelikle…

Esra Dermancıoğlu: Sosyal medyayı yoğun şekilde kullandığımda –ki sadece Instagram’ı kullanıyorum– benim de hoşuma gittiğini gördüm. İlk başlarda hiç konuşmadan, bir şey anlatmadan fotoğraf paylaşıyordum. Sonra kendimi fotoğraf paylaşımına ek olarak bir şey söylerken de buldum. Şu an hoşuma gitmese de bunu yapıyorum. Bunun tuhaf bir döngü olduğunu fark ettim ve bu döngü bence insana iyi gelmeyen bir şey. Hem kendimde hem arkadaşlarımda sosyal medyanın bizi olan halimizden başka bir şeye dönüştürdüğünü gözlemledim ve bu bana karanlık gelmeye başladı. Bunun üzerine Sami (Özbudak) ile konuşurken ona bir hikâye anlattım; o da çok heyecanlandı ve Klan’ın yazım süreci başladı. Derken Sami; erkeği oynaması için Halil’le görüştü ve o da hikâyeyi sevdi; sonra yapımcıları buldum. İlk defa bir şeyi kendim başlattım diyebilirim.

Halil Babür: Sami ile Almanya’da bir yazar programındaydık; onun o sırada aklına düşmüş… Dönünce de arayıp detayları anlattı. Aslında bu sene aklımda tiyatro yapmak yoktu. Süreç de genelde öyle ilerliyor;  geçen sene de aklımda tiyatro yoktu ama Zebercet gelince bir daha böylesi karşıma çıkmayabilir deyip başlamıştım. Klan’da da öyle oldu. Metni okuduktan sonra çok sevdim ve iştahlandım. Kitsch bir tarafı var bence metnin. Derken Esra’yla bir araya geldik; önceden tanışmıyorduk; onun evinde oturduk, oyunu okuduk ve birbirimizi sevdik. Sonra rejisörümüz Ayşenil Şamlıoğlu katıldı. Bilmediğin bir partner bir risk olabilir ama frekansımız tuttu. Ayşenil’in metne baktığı yer ve oyuna bakışımız paralel olunca yola çıktık.

“Gerçek nedir, aşırı bulduğumuz şey nedir ve nerede başlıyor, kim belirliyor bunu? Metni bunlar üzerinden tartışabiliriz.” – Halil Babür

Klan’daki kadın ve erkek günümüzde görmeye alışık olduğumuz “fenomenler” değiller. Sizce onları takip edilebilir kılan ne?

E.D: Kadını takip edilebilir kılan “olmayan bir adamla” ilişkisi olabilir. Bir yandan eğlenceli buluyor olabilirler bu durumu. Bazıları için “sevgili” meselesi çok önemli malum. Bir sevgililerinin olması ve onu afişe etmek çok mühim. Olmayan biriyle aşk yaşayan bir kadın olması onlara yardımcı olabiliyor olabilir. Olmayan biriyle de mutlu olunabilir mesajını vermesi açısından.

H.B: Ben de karakterlerimizin bildiğimiz fenomenlik algısından farklı bir gerçeklikleri olduğunu düşünüyorum. Karakterlerin kendi içinde bir gerçeklikleri var ve oyunda bir fenomen temsili ya da örneği yok; oyunun dili de öyle değil. Mesela onların canlı yayın yaparken tam olarak hangi programı kullandıklarını söylemiyoruz. Bu karakterler Tik Tok mu kullanıyor mesela? Tam olarak neredeler? Biz seyirci olarak oyunda karakterlerin iç dünyasını görüyoruz. Benim karaktere gelecek olursak; ekranda kendine uyguladığı şiddetin ne kadarını göze alıyor aslında bilemiyoruz ve bu cesaretiyle ilgili bir gel-git’i var. Ben o gel-git’in üzerine gitmeyi ve bunun üzerinden metni tartışmayı seviyorum. Gerçek nedir? Aşırı bulduğumuz şey nedir, nereden başlıyor, kim belirliyor bunu?

E.D: Bir de hiç mutlu da görmüyorsun onları. Reji olarak da pembe bir tonumuz yok. Yayın yaparken de mutsuz bu karakterler. İkisi de hem takipçilerinin önünde hem de yalnızken gerçeklikten yine uzaklaşamıyor. Canlı yayınlarında da seyirciyi aldatmıyorlar aslında.

“Sosyal medyayla yeni tanışmış bir nesil olarak onu linç etmeye çok müsaitiz.” – Halil Babür

H.B: Tam da bu noktada yeni bir sorunun eşiğindeyiz; Esra’yla da bunu tartışıyoruz; oyunun cümlesininSosyal medya kötüdür ve de gerçeklikten uzaklaştırır” olarak kurulması yeterli değil gibi geliyor bana. Belki de karakterlerin ekranda oluyor olmasının, anlarını paylaşıyor olmasının sahte olduğunu unutacağımız bir dönem gelecek ve gerçek bu olacak. İnsanlar buna göre şekillenecek ve etik değerler buna göre oluşacak. Şu anda sosyal medyayla sonradan tanışmış bir nesil olarak sosyal medyayı yargılamaya çok müsaitiz. Sosyal medya özünde insanları hastalandırıyor olabilir ama belki bu da iyileşecek. Bunu bilemeyiz…

E.D: O konuda biraz ayrışıyoruz.

H.B: Ki bunu sosyal medyayı çok az kullanan ben söylüyorum. Esra çok kullanan biri olarak tam tersini düşünüyor…

E.D: Ben Instagram’ı çok kullanıyorum ama onun altında çok başka bize dayatılan şeyler de var. Ya da hayatımda başka yapmak istediğim şeyler için bir araç. Ben Esra olarak bu hastalığın iyileşmesini bile istemiyorum aslında ama insanların bilinçli olmasını istiyorum sanırım. Yani demek istiyorum ki; sosyal medya seni hastalandırır bunu bil o bilinçle kullan.

Oyundaki kadın ve erkeği buluşturan en büyük ortaklıkları sizce nedir? Birbirleriyle ve kendileriyle olan ilişkilerini nasıl tanımlarsınız?

H.B: Buluştukları nokta, görünür olmak isteği ve kendi gibi olmaktaki ruhsal sıkıntı bence. Belki başka bir yerde tanışıyor olsalar hiç anlaşamayacaklardı ki zaten oyun boyunca da çok çatışıyorlar ama görüyorlar ki bu çatışmanın içinde yaşam var ve o kadar kötü bir şey değil. Birbirlerine mecbur kaldıkları yerde farklılıklarının güzelliğe dönüşüp yaşamaya benzediğini görüyorlar. Farklılıkların içerisinde kavgaya dönüşmeyen bir ihtimal de var bence. Aynı düşünmek zorunda değiliz ama buluştuğumuzda bambaşka bir enerji doğabilir. Halklar bir arada yaşamanın yolunu her zaman bulur ama devletlerin ya da yönetimlerin bir takım suni söylemlere ve gündemlere ihtiyacı var.

E.D: Güzel konuştu Halil. Şunu ekleyebilirim; oyunda kadın bir erkekle hem fiziksel hem beynen ilk defa ilişki kuruyor, kurabiliyor. İkisinin de sosyal medyada kendilerini var etme dürtüleri aynı ve beyinleri aynı şekilde çalışıyor.

“Sosyal medyada hiçbir şey yapmazsan da linç yiyorsun.” – Esra Dermancıoğlu

Kişisel olarak sizi sosyal medyada en çok şaşırtan/kızdıran olay ya da olgu nedir?

H.B: Ben olaydan ziyade yine bir üst başlıktan bir şey söylemek istiyorum. Bu oyunun da konusu bence aynı zamanda. Oyundaki iki karakter de linç kültürünün içinde mecburen açmış çiçeklere benziyorlar. Sosyal medya platformlarının da artık karakteri olduğunu düşünüyorum; Instagram nasıl pozitif bir maskeyse, twitter da tam bir linç mekanına dönüştü. Aydın zannettiğimiz, kendi yaptıkları işte söz sahibi olan insanların bir haberi, röportajı ya da kaynağı işaret edip “bakın ben ne kadar haklıyım” dedirtmek için yaptığı linçe çok öfkeleniyorum.  İçeriğine kimse bakmıyor, o söylüyorsa haklıdır zannediyorlar. Bir şeye fazla hassas olmak keza öyle. Burada insanı baştan sona aynılaştıran şeyleri görüyoruz. Keşke konuşmanın da hava, su gibi bir miktarı olsaydı da sürekli konuşamasaydık. Söz israfı kaostan başka bir şeye yaramıyor.

E.D: Aşağı yukarı aynı şeylere sinirleniyorum ben de. Duyarın her türlüsünün aşırısı; veganı, hayvan severi vs. Hiçbir şey yapmadığın zaman da linç ediliyorsun. Bir yandan da sosyal medya sayesinde insanları tanımak iyi geliyor. Gördüğün şeyler seni sinirlendirse de tanıyorsun. İnsanın acımasız tarafını görüyorum ve bu aslında bana iyi de geliyor. Hani kötü bir şey izlersin ama kendini durduramaz ve izlemeye devam edersin ya onun gibi bir şey…

Klan’dan kadın ve erkeğin aklınızda kalbinizde en çok yer eden repliği nedir?

H.B: Bir yerde erkek “Ben gerçeğim değil mi” diyor. Bunu onaylatmak için başka bir insana ihtiyaç duyması ilginç..

E.D: “Roma gibi miyim?” diye soran kadının bu benzetmeden müthiş bir sevinç duyması çok ilginç gelmişti.

“Ayşenil’in (Şamlıoğlu) rejiyle ilgili çok güzel fikirleri var. Seyirci, Klan’ı bir BBG evini gözetler gibi izleyecek.” – Esra Dermancıoğlu

Biraz oyunun sahnelenişinden de bahsedecek olursak; oyunun önemli bir kısmını video art da kaplıyor sanırım. Sahne tasarımı vs. nasıl olacak?

H.B: Ayşenil’in kafasında bu iki gerçekliğin sürekli karıştığı bir sahneleme biçimi var. Bizim sahnede ifade ettiklerimizin dışında bir görselimiz daha olacak. Çektiğimiz görüntülerde ya da sahnedeki halimizle yakın görselimiz arasında farklılıklar olabilir.

E.D: Daha önce Kozalar’da da beraber çalıştığımız ve harika işler çıkaran yönetmenimiz Ayşenil’le (Şamlıoğlu) Klan’da da beraberiz. Ayşenil’in Klan için de çok güzel fikirleri var. Biraz ipucu vermek gerekirse; BBG Evi gibi gözetlenecek bir alan sunacağız.

Klan’ı izlemeye gelecek olan seyirciye tanıtım notundan başka bir şey söylemek isterseniz bu ne olurdu?

H.B: Gelin çünkü bir mesaj yok.

E.D: Benimse demin dediğim gibi; insanların sosyal medya kullanırken bilincinde olmalarını istemek olabilir. Bir şey yapıyorsan onu neden yaptığını farkında ol diyorum. Klan da buna aracı.

*Oyun, 28 Ekim’de Zorlu PSM Studio’da izlenebilir.