Aile, menfaat, ihracat: Magarsus ilk bölüm

Yazı: Zeynep Naz Günsal

Mualla (2015) kısası ve Benim Varoş Hikâyem (2017) uzun metrajının yanı sıra pek çok dijital yapımın da başını çekmiş yazar-yönetmen Yunus Ozan Korkutun, metnini Mustafa Yürüktümen ile kaleme aldığı, BluTV’nin Hepsiburada ortaklığı ile hayat bulan Magarsus, yaşadıkları ilçenin portakal ticaretini kontrol eden Çukurovalı bir ailenin ve şirketlerinin kapsamındaki güç ve ilişki dengelerini işliyor. 7. Berlin TV Series Festivali’nden “Yıldız Oyuncu Kadrosu” ödülüyle ayrılan yapımın başrollerinde Ercan Kesal, Merve Dizdar, Berkay Ateş ve Çağlar Ertuğrul var. Bu isimlerin yanı sıra Sümeyye Aydoğan, Cem Bender, Menderes Samancılar, Cemre Ebuzziya, Sezer Arıçay gibi oyuncuların da yer aldığı projenin yapımcılığını ise Yamaç Okur ile Serkan Başarer üstlenmiş. 

Bu yazı, Magarsus’un ilk bölümünü henüz izlememiş olanlar için kimi sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz, Çukurova’nın Sarıbahçe köyü. 

Konu nedir?

İlçenin limanına sahip olarak bölgenin narenciye ihracatı tekelinde olan Korkmaz ailesinin babası ve lider figürü Halil’in (Kesal) kabulü ve bir gün hangisine kalacağı belirsiz şirketin iktidarını kimin hak edeceği gündeminde birbirleriyle çatışan kardeşler Tansu (Dizdar), Turgut (Ertuğrul) ve Beton (Ateş); şirketten faydalanmak ve faaliyetlerine dâhil olmak isteyen yabancı güçlerin de devreye girmesiyle kendilerini daha büyük çekişmelerin içinde buluyor. 

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

*Dizi adını, Adana’nın Karataş ilçesindeki antik kentten ve buna dair mitten alıyor. Hikâyenin bir bakıma tematik bel kemiğini oluşturan efsanede, Magarsus kentini beraber kuran arkadaşlar Mapsos ve Anflakos zaman içinde bölgenin egemenliği için birbirine düşüp, sonunda kentin amfitiyatrosunda kıran kırana bir mücadeleye girerek hayatlarını yitiriyor. 

*İkisi de Adanalı ve çiftçi ailelerden gelen çocukluk arkadaşları Korkut ve Yürüktümen, dizinin bölgeye dair tasvir ettiği çiftçi-mülk sahibi türevi çıkar ayrımları ve kutuplaşmaların koşullarına aşina büyümüş. 

İlk intiba

Succession kıyaslamaları yapar durumda kalmak biraz kaçınılmaz oluyor, nitekim dizinin çıkış noktasının buna dair güç dengelerini yerel bir bağlamda ve taşradaki düzen ve koşullar doğrultusunda işlemek olduğu, pazarlama stratejisinin ise bunu açıkça beyan etmeden paralellik kurmak doğrultusunda olduğu açık. HBO mevkidaşına ve “şirket draması” konseptine ait arketiplerin doğrudan karşılığı gibi düşünülebilecek karakterler ve bazı durumlar söz konusu olsa da sistem ve stereotipler, dizinin gerçekliğine uyarlanmış hâlde. Fakat bu sistemi gökdelenli batılı beyaz yaka bir şirket ortamından tarım gibi bir ekonominin bağlamına, mafyöz içeriklere aktarmak merak uyandıran bir hamle. Karakter kalıplarını da kültürel farklılıklar uyarınca kurcalamak, mesela böyle bir içerikte konumlanma biçimi Beton’unki gibi bir karakter sadece Türkiye’de görülebilecek gibi. 

Ailenin ulaşılmaz baba figürü ve despotu Halil, babasına kıdemini ispatlamak ve kapsamında var olmak durumunda olduğu mizojen koşullara egemen olmak çabasındaki yurt dışı tahsilli Tansu, daha ziyade kaba kuvvetle problem çözmeye odaklı kayıtsız, bağımlı ve kaotik Turgut, hem halkın hem şirket tarafının nabzını tutan ama ailenin evlatlık yeğeni olmasından dolayı hep fasulyeden sayılan Salim ya da diğer adıyla Beton… Ailenin en küçüğü Fatoş ise kuruma dair güç dengelerinde pek de yer almayan biri, belki de en azından şimdilik. 

Karakterler ve koşullar üzerinden güncele dair açıkça yorumda bulunmasa da buna dair gerçeklikleri gündemde tutan bir yapım Magarsus. Liman ilçesinde olmamız  gerekçesiyle de ufaktan dokunulan mülteci meselesi, mülk sahibi-çiftçi ayrımı ve bunun yarattığı sınıf sorunları, büyük şirketlerin yöre arazilerine sulanması… Tansu karakteri üzerinden işlenen gündelik cinsiyetçiliğin yanı sıra Batı vs. Doğu türevi bu ayrıma değinilmesi, Beton karakterinin 1998 Adana-Ceyhan depremzedesi olmasıyla birlikte “taşralı” olduğu gerekçesiyle diğer kardeşler gibi mertebe atlatılmak yerine -bir yerden iki taraflı ajan işlevi görse de- ayak adamı kisvesine indirgenmiş vaziyeti… Turgut’un neye yaradığı bilinmez olsa da geçerli evlat olma gerekçesiyle limanda belki de hak etmediği bir rütbede yer alması… Halil’in yabancı yahut şehir dışı şirketlerin ilgisine olan sert tepkisi üzerinden yerel zenofobimize dair yorumda bulunulduğu bile söylenebilir. 

Öte yandan oyunculuğun her safhada ne kadar başarılı olduğunu söylemeden geçmemek gerek: Karakterler arasındaki dengeler nasıl oluşmuş, nasıl gelişecek? Bunlara dair soru sorduran dinamikler ve performanslar içeren bir dizi. Beton ve Turgut arasındaki sorunlu abi-kardeş ilişkisi, Tansu’nun Beton’a -ve aslında biraz Turgut’a da- duyduğu katıksız nefret, Beton’un ailesi ve gizliden gizliye birbirlerine sevdalık oldukları kuzeni Fatoş arasındaki geçmiş nasıl çözülecek acaba? Cem Bender’in canlandırdığı kalıp dışı aşiret reisi Fehmi karakteri de ilgi çekici. Ekrana her geldiğinde susturan Ercan Kesal, önceden sunduğu patriyarkal figür İdris Koçovalı’ya kıyasla gri yerleri daha belirgin bir kişi. 

Yakın zamanın en çok ses getiren TV yapımlarından Çukur’daki (2016) çalışmalarını da bildiğimiz Korkut’un projesi, şirket dramasını aksiyon odaklı bir yere alıyor aynı zamanda. Bölümün beklenmedik ölçüde şiddetli sonu da düşünüldüğünde, onda gördüğümüze benzer düşmanlıklar ve entrikalar da söz konusu olmakla birlikte tabii ki sezonda ilerlendikçe skalası genişleyecek çatışma sahneleriyle de karşılaşacağımız net. 

En az neyi sevdin?

“Tansu benim ama bey değilim.” repliğini. Kör göze parmak geldi.