Miadı dolan ilişkiler: Mal Viver / Viver Mal

Yazı: Zeynep Naz Günsal

Bu yıl aynı zamanda 42. İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma’nın jüri başkanlığını yürüten Portekizli yönetmen João Canijo’nun ikili film projesinden Kötü Yaşamak / Mal Viver ve Yaşamak Kötü / Viver Mal prömiyerlerini 73. Berlinale’de yapmış; Mal Viver törenden Gümüş Ayı Jüri Ödülü ile ayrılmıştı. Aile işletmesi bir otelin ilk personelini, daha sonra ise ağırladıkları konukları odağına alan çifte melodramın kadrosunda Canijo’nun önceden de birlikte çalıştığı Rita Blanco, Anabela Moreira, Cleia Almeida ve Nuno Lopes’in yanı sıra Vera Barreto, Carolina Amaral, Leonor Vasconcelos, Leonor Silveira, Rafael Morais, Lia Carvalho, Filipa Areosa ve Madelina Almeida mevcut. İki filmde bambaşka stilleri uzmanca konuşturuşuyla kendisine şapka çıkarttıran Leonor Teles ise projenin görüntü yönetmeni.

Bu yazı, henüz Mal Viver ve Viver Mal filmlerini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz; Portekiz’in kuzey kıyılarındaki Porto şehrinin kırsalında, eski bir oteldeyiz. 

Konu nedir?

Aynı ailenin farklı kuşaklarından, birbirleriyle ilişkileri yıpranmış bir grup kadın; unutulmaya yüz tutmuş otellerinde hayatlarını idame etmeye çalışmaktadır. Babasını yeni yitirmiş, annesiyle de çok harika bir ilişkisi olmayan Salomé, bu basık mekâna beklenmedik bir şekilde geri dönünce, aile üyelerinin bastırılmış garezleri ve birikmiş kırgınlıkları yeniden canlanacaktır. 

Diğer tarafta ise ilk filmdeki topluluğa benzer şekilde boşverme, razı olma limitine ulaşmış üç başka aileye bakıyoruz; bu kez bölümlere ayrılmış bir biçimde: Pamuk ipliğine bağlı evliliği ile evhamlı annesi arasında kalan bir erkeği, âşık olduğu kendinden yaşça genç erkekle görüşmeyi sürdürmek için onu kızıyla evlendiren annenin uyguladığı eziyeti ve oyuncu kızının hayatına egemen olmuş kontrolcü bir annenin yarattığı sefaleti izliyoruz.

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

*Filmleri “bir” ve “iki” diye ayırarak, sıralayarak ele alıyor olsam da aslında projenin tümüne bakıldığında izleme sırasının pek de bir önemi yok. 

*Yaşamak Kötü’de üç bölüm hâlinde aktarılan hikâyeler, İşveçli yazar August Strinberg’ün Ateşle Oynamak (1893), Pelikan (1907) ve Anne Sevgisi (1892) adlı üç oyunundan esinlenerek yazılmış.

*Filmin düpedüz yıldızı olan mekânımız, Porto doğumlu Canijo’nun çocukluğunda neredeyse her hafta sonu ziyaret ettiği bir otelmiş. Aslında dileği filmleri burada çekmek olmuş fakat lokasyon arama sürecinde en sona bırakılmış.

*Pandemide 12 haftada tamamlanan proje süresince tüm film ekibi söz konusu otelde konaklamış. İki filmin tek seferde çekildiğini ve montajın prodüksiyon esnasında yapıldığını anlatan Canijo, filmin bütün çekimlerini otelin krokisi üzerinden tasarlamış. 

İlk intiba

İki karakter grubu için de ilişkilerin hepten çürüme yaşadığı, her insanın akıl sağlığının sınırında olduğu klostrofobik bir ekosistem işlevi gören bu eski ama hâlâ endamlı otelde, hele ki Kötü Yaşamak’ta tümüyle bitik bir atmosfer söz konusu. Bu, Yaşamak Kötü’de yerini daha aydınlık bir ortama bıraksa da karakterlerin her birinin içine hapsolduğu çetin ilişki dinamikleri ve tekrar edilen istismar döngüleri gereği bu his iki filmde de katiyen terk etmiyor. 

Her ne kadar -başlıkların simetrisiyle bile- iki filme dair konsept ekseriyetle bu “ayna anlatılar” kavramı üzerinden şekillense de teknik boyutta özellikle birbirlerinden tamamen zıt ele alınmış yapımlar. İlk filmde tümüyle hâkim ölüm ve depresyon havasına istinaden sabit bir kamera söz konusu; ikincisinde çok daha fazla vaka olduğundan sürekli dolaşan, mobil bir bakışla gözlemliyoruz etrafı. 

Birbirlerini aynalamaları üzerine kurgulanmış eş filmleri gibi görülebilecek Kötü Yaşamak ve Yaşamak Kötü, birbirlerini -neredeyse- motamot tamamlıyor. İki film arasında biri olmasa az çok yavan kalacakları bir denge var. İlk filmdeki bir husumetin devamı belki diğerinde gizli. Bir filmde duyduğumuz bir cümle, diğerinde anlam kazanabiliyor. Ailenin ve ziyaretçilerin gürültülerinden, tartışmalarından sızan betlik karşı tarafa bulaştıkça bulaşıyor. 

En çok neyi sevdin?

Her oyuncu ayrı başarılıydı, fakat özellikle Anabela Moreira ve Leonor Silveira aklımı aldılar.

En az neyi sevdin?

Herhalde diyalog ve arka plan sesi çok üst üste bindiği için çevirisiz yerler oldu. Altyazısı, senkron ayarı; bunların mutlak ki eksiksiz yapılması çok zor olan bir film. 

Kötü Yaşamak’ın diyalogları arada biraz kör göze parmak gelmedi değil. Yer yer yüzeysel kaldı.

Modunu nasıl etkiledi?

İkisini de aynı günde izlemek biraz içimi kararttı.

Karakterlere dair

Klinik depresif, neredeyse zar zor ayakta durabilen ve suçluluk hissinden ibaret Piedade ve geceyle gündüz kadar farklı olan, dürtüsel ve manik Raquel’in iki kız kardeş olarak iki filmin tonunu ve odağını temsil ettikleri söylenebilir. Baskıcı yahut duygusal müsaitliği olmayan anne figürlerinin yanında, eksik veya yitik baba figürleri de filmin gündeminde sayılır. İlk filmde buna dair kayıplar olsa da ikincisinde bu herhangi bir “yok”luktan söz edilemeyecek kadar önemsiz bir durum.

Anksiyete, nesilsel travma ve yıpratıcı bağlanma biçimlerinin nasıl aktarıldığına, sonrasında ise romantik içeriklerde kendini nasıl belli ettiğine dair durum örneklerine şahit olduğumuzu söyleyebileceğimiz bu “son”lar filminde, sıkıntılı matriarkal figürlerin isteyerek ya da istemeyerek yarattıkları ihmal, iletişimsizlik ortamları resmediliyor. İzlediğim en toksik maternal karakterlerden bazılarıyla dolu olan iki film de bu yılın festival seçkisinde yer alan en yoğun yapımlardan.