40 Albüm: Mart 2024 best of

Yazı: Ayşenur Kaptanoğlu, Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

“Ne dinlesek?” diye soranlara, mart ayından yerli – yabancı karışık 40 albüm. Sıralama kronolojik.


1 Mart: Sheer Mag – Playing Favorites
(Third Man Records)

Philadelphialı grubun üçüncü stüdyo albümünde gözü yükseklerde: stadyumları kaplayacak sağlam rock parçalarının eksikliğini hisseden Sheer Mag, bu eksiği bizzat doldurmaya karar vermiş. 70’lerdeki rock heyecanıyla bu albüme atılan grup, Amerikan rock’ı yaşatırken onu bir yandan da kutluyor: “Ama bize bir şans verirseniz, müziğin sesini açın, görülmeye değeriz. Günün sonunda bebeğim, ihtiyacın olan tek şey biziz.” Rock ruhuna bir aşk mektubu diyebileceğimiz albüm bu görevin hakkını veriyor.11 şarkı boyunca kocaman rock parçalarının yanında yelpazeyi “All Lined Up”taki gibi daha oyuncu ve kalçaları harekete geçiren; “Tea on the Kettle” gibi basit bir mutluluk arayan country esintilerine kadar açabileceklerini de kanıtlıyorlar.


1 Mart: Faye Webster – Underdressed at the Symphony
(Secretly Canadian)

“Ayrılık albümü lafından hoşlanmıyorum” diyor Faye Webster yeni koleksiyonu hakkında konuşurken ama ayrılık sürecinde yazdığını da reddetmiyor. Yeni albümün ismi bu süreçte kazandığı bir alışkanlık olarak konserin başlamasına 15 dakika arabasına atlayıp Atlanta Senfonisi’ni izlemeye gitmesinden geliyormuş. (Albüme adını veren parçanın ilk dinleyişte favorilerimizden biri olduğunu da not düşelim). Kalabalıklardan ve ilgiden uzak bir hayat sürmeye çalışan müzisyen, müşterek hisler ve dile dolanan nakaratlardansa daha çok kendi hayatı, alışkanlıkları ve aklından geçenlerle ilgileniyor. Webster’ın ses evreninin olmazsa olmazlarından slide guitar’ın yine başrolü kaptığı albümü bu sefer sıcak bir perküsyon (“Wanna Quit All the Time”), kocaman bir orkestra (“Underdressed at the Symphony”) ve vocoder efektli vokaller (“Feeling Good Today”) süslüyor.


1 Mart: Ductape – Echo Drama
(Swiss Dark Nights)

Vokal ve synthesizer’da Çağla Güleray; gitar, davul ve basta Furkan Güleray’dan oluşan Ductape, 70’ler sonlarının darkwave estetiğini günümüze taşıdığı diskografisinin üçüncü uzunçalarıyla çıkageldi. Ankara’da yerleşik ikilinin “Bu dünyada duygularınızın üzerinde dans edebilirsiniz, iyileştirici bir etkisi var” diyerek içeri davet ettiği Echo Drama’nın yapıtaşları kaybolmuşluk hâli, hayal kırıklıkları ve iç hesaplaşmalar. “Closer”ın kucaklayıcı groove’unda buluşalım.


1 Mart: Nils Frahm – Day
(LEITER)

Kendisinin magnum opus’u olarak anılan önceki albümü Music for Animals’dan sonra çok daha dingin ve sade bir koleksiyonla geri döndü Nils Frahm. Müzisyen, altı şarkılık kayıtta yavaşlayıp arkamıza yaslanmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlatıyor. Nils Frahm ve piyanosunun baş başa kaldığı albümde gösterişten uzak; basitliği ve doğallığıyla intim bir kapsül yarattığına şahitlik ediyoruz. Kayıtların içinde bırakılan uzak köpek havlamaları ve araba sesleri de bu samimiyete ve daha alçakgönüllü tarzı pekiştiriyor. 


1 Mart: Çağrı Sertel – Usulca
(Bağımsız)

Gelin Çağrı Sertel’in akustik piyanosundan yayılan nefis ezgilerle hülyalara dalalım, nefes alışverişlerine ortak olalım. Kuytu ve Places albümlerinin devamı niteliğini taşıyan Usulca’nın adı gibi nazik, narin, incecik müziği ve ferah melankolisiyle kaslar gevşesin, odak dışarıdan içeriye yönelsin.


1 Mart: Daniel Romano’s Outfit – Too Hot to Sleep
(You’ve Changed Records) 

Kanadalı müzisyen ve bestecinin kendi etiketinden çıkan, kapağını da bizzat tasarladığı yeni albümü Too Hot To Sleep 27 dakikalık bir garage rock operası gibi. Bol elektrikli ve sürüşü pek süratlı albümde Romano dünyaya ve sonuna dair kimi zaman şiirsel, kimi zaman isyankâr anekdotlar sıralamış. Adrenalin ve nükte dolu albüm; kardeşi Ian Romano’nun sımsıkı davul atakları, yırtık org akorları ve şen armonilerle semalara yükseltiyor. 


1 Mart: Jahari Massamba Unit – YHWH is LOVE
(Law Is Rhythm)

Detroitli davulcu ve prodüktör Karriem Riggins ve efsanevi DJ Madlib’den oluşan Jahari Massamba Unit’in ikinci çıkarması, debut albüm Pardon My French’ten (2020) sonra groove’a yine sıkı sıkı tutunduğu, çeşitli ama daima tutarlı bir uzunçalar. Albümün prodüktörlerinden Jae Barber ve Riggins’in etiketinden çıkan hem duru hem zengin dinleti sonlara doğru hafiften duyulmaya başlanan kalabalık parti sesleriyle birlikte canlı jam dinlermiş hissiyatını hepten pekiştiriyor. Sofistike olduğu kadar samimi, asla çizgisinden kaymayan albümün çıkış teklisi “Stomping Gamay”ın yanı sıra “Karriem’s Bolero”, “The Clapper’s Cousin”, “Massamba Affundance”, “Boppin’” ve “Seven Mile to Oxnard” özellikle zevke getiren parçalar. 


1 Mart: Meril Wubslin – Faire Ça
(Bongo Joe)

İsviçre – Belçika hattında üreten Meril Wubslin kolektifi, üç yılın ardından çıkagelen üçüncü stüdyo albümünde dinleyeni “birazdan neyle karşılacağım?” merakıyla yola çıkarıyor. Merak aslında Christian Garcia-Gaucher, Valérie Niederoest ve David Costenaro üçlüsünün temel besini. Dönüşümün sürekliliğini kaçınılmaz olarak benimsedikleri serüvenlerinde, her parçada yeni keşifler yapmak ve başka bir yüzünü göstermek onlar için doğal bir refleks hâlini almış. Faire Ça’nın derinliklerinde post-rock da var, dub da; 1960’lar minimalizmi de var, blues da. Keyifli dalışlar.


1 Mart: Yard Act – Where’s My Utopia?
(Island Records)

Zamanında bir okul zorbası olmakla yetişkinlikte yüzleşmek, aile dengeleri, psikoterapi hikâyeleri… Sürükleyici riffler ve hipnotik vokallerin İngiltere’deki adresi Yard Act, Where’s My Utopia’da post punk’ı türlü dans etkileriyle süslüyor. Bu albümde çok fazla şey oluyor! Arkanıza yaslanın, pür dikkat kesilip onunla birlikte akın; keşfetmenin tadına doyacaksınız, kesin bilgi.


8 Mart: Kim Gordon – The Collective
(Matador)

Dünyasını Jennifer Egan’ın The Candy House (2022) kitabından ilhamla yarattığı ikinci albümünü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde salıvermiş daima ayrıksı rock ikonu ve sanatçı Kim Gordon, debut solo işi No Home Record’a (2019) da el atmış prodüktör Justin Raisen ile beatlere odaklı, kaotik bir zihnin gürültü dolu düşünce akışı gibi bir albüm yaratmış. Deadpan ama sataşır gibi vokaliyle çağrışımlı spoken-word dizelerini trap tınısında sıralarken katır kutur beatler ve endüstriyel cızırtılarla başka işlerinden, hatta kimi performanslarından aşina olduğumuz noise üslubuna koşum takmış, bunun enerjisini tüm ifadeselliğiyle şekillendirmiş. Anksiyete yaşatan, bir o kadar da kışkırtıcı, zihnin içini dışına çıkarıp sonra tümünü öğüten bir başyapıt.  


8 Mart: HOMESHAKE – CD Wallet
(Bağımsız)

Toronto çıkışlı Peter Sagar’ın solo projesi olan Homeshake, otobiyografik CD Wallet albümü vasıtasıyla herkesi kendisiyle tanış olmaya çağırıyor. Çocukluğu, gençliği derken etrafında dolandığımız nostalji çemberi sıcak akorları, puslu vokalleri, içli lirikleri ve shoegaze hâliyle dinleyeni yutuyor. İçine düştüğümüz hikâyede, Sagar’ın memleketi Edmonton’ın sokaklarında onun bulanık adımlarına eşlikçi oluyoruz. Uzunçaların sisli, yalnız ve karanlık portresi buğulu gitarlarla da birleşip en nihayetinde 9 dakikalık “Listerine” ile ağırlaşmış, yorulmuş hâlde vedalaşıyor. 


8 Mart: Bolis Pupul – Letter To Yu
(DEEWEE & Because Music)

Charlotte Adigéry ile kaydettiği Topical Dancer albümüyle geride kalan iki yılda kulaklarını sık sık çınlattığımız Belçikalı müzisyen Bolis Pupul, ilk solo uzunçalarıyla dans pistlerinde yoğun ve karmaşık duygulara da yer açıyor. Yellow Magic Orchestra’nın 80’lere kattığı renkten esinlendiği gibi farklı Doğu Asya ülkelerinin gelenesel dans müziklerinden etkileşimleri bohçasına atmış. “Causeway Bae”nin parlak labirentlerinde kaybolmak, “Doctor Says”in endüstriyel beatlerine kalp atışlarıyla eşlik etmek ya da “Kowloon”un old-school hip hop hissiyle kasları esnetmek çok zevkli. Synth-pop sevdasının kör göze parmak kıvamına geldiği hit parça “Completely Half” için çekilen klip de burada.


8 Mart: Moor Mother – The Great Bailout
(ANTI-)

1835 tarihli Köleliğin Kaldırılması Yasası kapsamında “mülklerini” kaybeden 46 bin İngiliz köle sahibine 17 milyar sterline eşdeğer bir ödeme yapıldığını biliyor muydunuz? Müzisyen, şair, aktivist Camae Ayewa namıdiğer Moor Mother, nesillerce aktarılmış travmaları ve acıları özgür bırakan türlü deneylerle yarattığı sesle şifalandırma pratiğine bu utancı hikâyeleştirerek devam ediyor. Türümüzün günahları farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda kendini pervasızca tekrarlarken, asıl kölenin nelere karşı kimler olduğuyla yüzleşmeye çağırıyor bir kez daha.


8 Mart: HJirok – Hjirok
(Altin Village & Mine)

HJirok kurgusal bir karakter, mitolojik bir figür. Yaratıcıları geleneksel Fars müziğini yeni yaklaşımlarla buluşturmayı alışkanlık edinen Kürt müzisyen Hani Mojtahedy ve Mouse on Mars’ın yarısı Andi Toma. İkilinin Erbil’de üç perküsyonist (Hadi Alizadeh, Jawad Salkhordeh ve Serdar Saydan) ile bir setarcı (Ali Choolaei) ile yaptığı kayıt seansları üzerine inşa edilen bu ilk albüm, sekiz parçaya bölünmüş hâlde Mojtahedy’nin 20 yıl önce İran’dan ayrılışı ve yeni ev arayışını hikâyeleştiriyor. Hem geleneksel olarak tanımlanan unsurlara yaklaşımı hem prodüksiyonun her parçada kabuk değiştiren yapısıyla dipsiz bir kuyu, zihin açıcı bir dinleme deneyimi.


15 Mart: Four Tet – Three
(Text Records)

Four Tet namıdiğer Kieran Hebden’ın 2017’deki albümü New Energy ile ustalık dönemine geçtiğini söylemiştik. Yeni albümü Three ise âdeta bir kariyer retrospektifi. Kariyeri boyunca elektronik müziğin birçok alt dalına el atan Four Tet, yeni işinde de gayet eklektik bir yaklaşımla karşımızda. Ambient, club house, IDM, trip hop gibi farklı stillerden şarkılarla çok yönlülüğünün bir gösterisini yapıyor. Yılın en şu ana kadarki en iyilerinden biri. 


15 Mart: DJ Strawberry – Beyond
(Outlines)

Lopenstraat basçısı, Algorave Istanbul oluşumunun kurucularından biri olan Emre Öztürk, DJ Strawberry mahlasıyla üretimlerine Berlin’de devam ediyor. Polonyalı plak şirketi Outlines’dan yayımladığı ikinci albümü Beyond, prodüktör için acı ve endişeyle dolu bir sürecin çıktısı; bir nevi kişisel tedavi pratiği. Gönül bağı kurduğu Chicago footwork geleneklerini elektronik müziğin çeşitli leftfield hatlarıyla ustalıkla kesiştiren Beyond’un her vuruşuyla duygu yoğunluğu renk değiştiriyor. Adıyla müsemma synth katmanlarıyla yaptığı ağırbaşlı açılışın ardından keskin beatleriyle bünyeye yayılan “Soyut”, iç sıkışıklığının işitsel tasviri gibi. Sizi avucuna alıp bir güzel yoğurduktan sonra pat diye bittiğinde gözlerinizi açıp biraz afallamanız muhtemel. Kapanış parçası “Feedback Loopjuke” da üst üste dizilmiş ritmik kurguların asla kalabalık duyulmadığı akışkanlığıyla zaman-mekân mefhumlarını ortadan kaldırıyor.  


15 Mart: The Black Crowes – Happiness Bastards
(Silver Arrow Records)

The Black Crowes 1990’larda nostaljik müzik yapan bir gruptu. ZZ Top, Allman Brothers gibi 70’lerden soundları enerjik ve bir tık daha modern şekilde gayet de iyi katıyorlardı müziklerine. O yıllardan sonra 10 senelik aralarla bir araya gelmeye devam ettiler ve yine on yıllardan birindeyiz. 9. albümleri Happiness Bastards, 30 yıl önceki nostaljik soundlarını devam ettiriyor. Endamları yerinde, Chris Robinson’ın vokalleri gayet güçlü, sıkı çalınmış bir albüm. Ama dedik ya 70’ler rock’n’roll’una özel bir ilginiz varsa…


15 Mart: Tierra Whack – WORLD WIDE WHACK
(Interscope Records)

Altı yıldır beklediğimiz albüm, nihayet şimdi burada. Sıra dışı rapçi, WORLD WIDE WHACK ile hayatının hem önceden hem ünlendikten sonraki tuhaflıklarını, ruh sağlığındaki iniş çıkışları ve yalnızlığı her zamanki ters köşe mizahıyla betimlediği rengârenk bir otoportre yaratmış. Kendini -Alex Da Corte tasarımı kapakta da görülebilecek- Pierrot ilhamlı bir palyaçonun alter egosuna teslim ederek her zamankinden daha çocuksu ve samimi bir üslupla, son altı yılda içinden geçtiği epey karanlık zamanların kafa yapısını aktarıyor tüm içtenliğiyle. Skeçimsi uzunlukta denebilecek parçaların birinden diğerine kararlı geçişlerle ilerleyen albümün prodüksiyonu ise Whack’in garip süzgecinden geçmiş R&B – trap desenleri ve yer yer esprili caz esintileri içeriyor.


15 Mart: Güneş Özgeç – Kertenkele Kraliçenin Zamansız Masalları
(Bağımsız)

Jim Morrison’ın “I am the Lizard King, I can do anything.” (Ben Kertenkele Kralım, ne istersem yaparım.) sözündeki ilham veren duruş ve Göbeklitepe’de yaşanmış büyülü bir ânın hatırası adını veriyor Güneş Özgeç’in ilk albümüne. Taşları; Likya Uygarlığı’nda serpilmiş kadınların başkaldırısından 6-7 Eylül ihanetinin yaşandığı 1950’ler İstanbul’una, araba yolculuklarında dalınan gündüz düşlerinden aşkla taşmış iki kişi arasındaki sahici samimiyetin şehvetiyle yanan anlara ve bugünün yaşantısına dair türlü kayboluşlara uzanan hikâyelerle döşenmiş bir müzikal patika… Çatısı ise zamansızlık.


15 Mart: Boeckner – Boeckner!
(Sub Pop)

Wolf Parade, Operators ve Handsome Furs gibi grupların üyesi Dan Boeckner, ilk solo albümüyle aramızda. Kayıt ve prodüksiyonunda Randall Dunn imzası taşıyan sekiz parçalık koleksiyonda müzisyene davulda Matt Chamberlain, gitarda Brad Laner ve Jeremy Guadet eşlik ediyor. Boeckner’in “Stockhausen’den Tom Waits’e tüm ilham kaynaklarına” izler barındırdığına işaret ettiği albüm, incelikli şarkı yazımı ve kirli gitarlarıyla kana hemen karışmakta.


22 Mart: Julia Holter – Something In The Room She Moves
(Domino Recording / GRGDN Müzik)

Son solo albümünü 2018’de yayımlamıştı Julia Holter. Arada film müzikleri, bir Beverly-Glenn Copeland yorumu ve çeşitli remikslerle çıktı karşımıza. Önceki işlerinde soyut, tanımlaması güç hislenimlerli kurcalayan müzisyen, besteci ve prodüktör, diskografisinin altıncı uzunçalarında şimdiyle ve neredeyse elle tutulur duygudurumlarıyla haşır neşir olmuş. Prodüksiyonunu da daha önceleri de iş birliği yaptığı Kenny Gilmore ile üstlenmiş. Mastering işlemleri ise Ryuichi Sakamoto’dan Beach House’a birçok isimle çalışmış Mısırlı ses teknisyeni Heba Kadry imzalı.


22 Mart: Jlin – Akoma 
(Planet Mu)

Indiana’da çelik fabrikası işçisi olarak yaşayan bir matematik nerd’ünün, güncel elektronik müzik sahnesinin en ilham verici figürlerinden birine nasıl dönüştüğünün hikâyesi Jlin’inki. Rick Owens tarafından keşfedilen ilk parçasının Paris Moda Haftası defilesinde yankılanması, henüz yayımlanan son albümü Akoma’da Björk, Kronos Quartet ve Philip Glass gibi göz kamaştıran bir üçlüyü konuk etmesinin de yolunu açıyor. Yine detaycılığını, tür anlamında gezginliğini her ânından belli eden soyut, hiper ritmik oyunlarında kaybolmaya itiyor dinleyicisini. Matematik nerd’ü olduğunu söylemiştik di mi?


22 Mart: SAICOBAB – NRTYA
(Thrill Jockey Records)

NRTYA, Sanskritçede “dans” anlamına geliyor. Boredoms ve OOIOO üyesi YoshimiO’nun başını çektiği Japon kolektif SAICOBAB, Geleneksel Hindistan müziklerinden aldığı ilhamı ters köşe dokunuşlarla yontarak dansa kaldırıyor ikinci albümünde. Yerinde duramayan vokallere, çok katmanlı ritimlere ve Yoshida Daikiti’nin elinde âdeta alev alan sitardan çıkan melodilere kendinizi teslim ettiğinizde; eklemleriniz istemsizce kıpırdamaya başlayacak.


22 Mart: Matt Champion – Mika’s Laundry
(RCA Records)

Eski Brockhampton üyesi Matt Champion ilk solo albümde baştan sona aranjmanları, iş birlikleri, vokalleriyle büyülüyor. Her ânının tadını çıkarmak için daha çok başa saracağız gibi görünüyor Mika’s Laundry’i. Müzisyen, eski grubunun hip hop dünyasından çok uzaklaşmasa da “Slug” gibi çok daha deneysel, “Everybody Likes You” ve “Project” gibi temponun düştüğü anlar da var. Albümün görsel işlerinde Anna Pollack’la beraber çalışmış Champion ve kafasındaki dünyayı hayata geçirmek için her şarkıya bir video düşünülmüş. Onun için müzik kadar albümün yarattığı dünyayı betimlemek de önemliymiş; albüme adını veren Mika’s Laundry şöyle bir yer müzisyenin kafasında: “Çimento duvarlı tesisler, açık düzlükler ve sera benzeri kubbelerden oluşan uzak ama teknolojik açıdan sağlam bir topluluk; merkezinde de albüme adını veren kulüp Mika’s Laundry yer alıyor.” 


22 Mart: USA Nails – Feel Worse
(One Little Independent Records) 

Londralı noise-rock dörtlüsünün yedinci uzunçaları, “başkasının talihsizliğinden alınan zevk” tanımını karşılayan schadenfreude kavramı üzerine. Neredeyse 40 yıldır eski yeni birçok anarcho-punk ekibinin arkasında durmuş etiket One Little Independent ile çıkardıkları ilk albüm Birleşik Krallık’ın toksik otoriterliğini, günümüz tüketim kültürünü ve zorbalığı topa tutuyor teker teker. Yıprattığı kadar gaza getiren, ısrarla hesap soran Feel Worse yüksek temposu ve yoğun içeriği ile tümüyle kaotik ve akılda kalıcı bir post-hardcore ürünü.


22 Mart: Gossip – Real Power
(Columbia)

2019’da beş yıllık bir ayrılığın ardından Rick Rubin’in Hawaii’deki stüdyosunda -güya- grup lideri Beth Ditto’nun ikinci albümünü kurcalamak için buluşan, sonra eski sinerjilerine kapılıp kendilerini bu albüm üstüne çalışırken bulan Gossip, dance-punk köklerine sadık akılda kalıcı pop parçaları türetirken yeni türlere yelken açmaktan, bunları kendi sound’larına entegre etmekten de geri kalmamış. Yoğun groove’larından istifade edip kimi parçalarda bunları daha sakin renklerde aktaran davulcu Hannah Blilie ve “geriye kalan her şey”ci Nathan Howdeshell tanıdık desenlerinde eskisinden daha retro etkilenmeler barındırıyorlar. Ditto ise her zamanki duygulu ve doğrudan forsunu hepten olgunlaştırmış bir hâlde huzurlarda. 


22 Mart: Adrianne Lenker – Bright Future
(4AD / GRGDN Müzik)

Sessiz ve kendi hâlinde gibi görünen bir folk albümü nasıl radikal olabilir? 12 şarkı boyunca âdeta günlüğünün sayfalarını doldurmasına şahit olduğumuz Lenker, dürüstlüğü, filtresizliği ve kırılganlığıyla bunu başarıyor. Big Thief’te ve önceki solo işlerinde de çocukluğu ve aile hayatına sıkça dönen müzisyen, Bright Future’ın ilk şarkısında yine bu konuları ziyaret ediyor; albümün genelinde bir kalp kırıklığı söz konusu. İşlerine benzerine çok sık rastlanmayan bir çıplaklıkla yaklaşan Lenker, söz konusu şarkı yazarlığı olduğunda ufkunun ne denli uçsuz bucaksız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Sanatçının ve sanatının başlayıp bittiği yerler bu kadar bulanıklaşınca, her an çok hafif bir dinleme deneyimi olmadığını da hatırlatmış olalım.


22 Mart: Waxahatchee – Tigers Blood
(Anti)

Bağımlılığı yendikten sonra, tamamen “sober” (açık zihinli) olarak yazdığı ilk albüm ve diskografisinin altıncı uzunçaları olan Tigers Blood, müzisyene göre onun en olgun, huzurlu ve aklı başında işi. “Tortured-artist” (ilgi çekici bir sanat eseri ortaya çıkarmak için acı çekmiş olmak gerektiği düşüncesi) kavramının yarattığı anksiyeteyle albüm yazım sürecinde başa çıkmayı öğrenen Waxahatchee; Tigers Blood’da belki de şu âna kadarki en iyi söz yazarlığını sergiliyor.


22 Mart: John Lurie – Painting With John Soundtrack
(Strange and Beautiful Music)

TV tarihinin en harika ve cool programlardan biri olan Fishing with John’u biliyorduysanız, 2021’de Painting with John haberi geldiğinde havalara fırlamış olmalısınız. Pek yetenekli ressam ve müzisyen kardeşimiz John Lurie’nin bizle sanattan ve hayattan konuştuğu, anılarını paylaştığı ve Karayipler’den ulaşan program 3 sezonluk bir terapi gibiydi. Şimdilik sonlanmasını da 56 şarkılık (!) soundtrack albümüyle taçlandırıyor. Lurie’nin harika müziğiyle programdan ayrı oldukça yüklü bir albüm muamelesi yapabilirsiniz. Painting with John’u daha izlemediyseniz de sizi kıskanırız.  


22 Mart: Klaus Johann Grobe – lo tu il loro
(Trouble In Mind)

“Dört biradan sonra kendimi dans ettiremezsem, eve de gidebilirim.” düşüncesiyle çıkılan yolun fonunda çalan müzik. İsviçreli ikili Klaus Johann Grobe altı yılın ardından, alıştırdığı Almanca sözlü kraut-disco kombinasyonundan epey taşan, yumuşayan bir albümle döndü. Uzak bir vadinin ucundaki bir kulübede geçen iki haftanın meyvesi olan lo tu il loro, yuvanın yönünü kaybetmeden ormandaki başka ağaçları da tanıma arzusunu, doğduğu dağın sıcak melankolisini buram buram hissettiren; sersemleten groove’u ve melodik zenginliğiyle zevk veren bir kayıt.


22 Mart: Ill Considered – Precipice
(New Soil)

Idris Rahman, Emre Ramazanoglu ve Liran Donin’in âdeta tek beden olduğu deneysel caz birlikteliği Ill Considered, yıllardır kendin yap düsturuyla üretimlerini sürdürüyor. Yeni albüm Precipice, grup için bir anlamda doğaçlama köklerine dönüş zamanının geldiğine işaret ediyor. 70’lerin psikedelik cazı tadı veren diyaloglarla inşa ettikleri yapılarla, gözleri kapatıp kendinizi başka yerlere göndermek çok kolay. Kapak görseli de her Ill Considered işinde olduğu gibi Vincent De Boer’den.


22 Mart: Elbow – AUDIO VERTIGO
(Polydor)

Manchester’ın güvenilir beşlisi Elbow, artık 20 seneyi aşan kariyerlerinin 10. ve en hareketli albümüyle karşımızda. AUDIO VERTIGO, önceki işlerine nazaran daha çok gitarlara sırtını dayayan, daha yüksek ritimli usta işi bir yapıt. 2021’deki fazla sakin Flying Dream 1’dan sonra grup için yeni bir dönemi işaret ediyor. Yaklaşımları ne olursa olsun onlardan kaliteyi duyacağınıza emin olabilirdiniz. Burada da değişen bir şey yok. 


22 Mart: VR Sex – Hard Copy
(Dais Records)

Üçüncü uzunçalarda bireysel post-punk girişimini beş kişilik bir bandoya evrilterek projesinin hacmini büyülten Drab Majesty’ci Noel Skum, ilk parçadan itibaren dünyasına geri çıkılamaz şekilde dalınan Hard Copy ile atmosferi karamsar, sesi yüksek bir LP sunuyor. Yerlisi oldukları Los Angeles’ın çağrıştırabileceği tınıyı garip ve karanlık bir süzgeçten geçirerek buna özgü bir mitoloji yarattığı söylenebilecek; asla boyun eğmeyen, duyulara meydan okuyan iş psikedelik etmenleriyle algıları yükseltip, elden bırakmadığı yoğun garage tınısıyla sinir uçlarını aşındırıyor. Yorabilen bir albüm olsa bile güvenle söylenebilir ki bunun boşuna olduğu hiçbir ânı yok.


29 Mart: Kelly Moran – Moves in the Field
(Warp Records)

Sırt üstü yatıp, gözleri kapayarak içine dalıp serbest düşüş hâlinde deneyimlendiğinde bünyeyi hafifleten bir etkiye sahip Moves in the Field. Kelly Moran’ın girift kompozisyonları, bu kez Yamaha Disklavier’in sunduğu insanüstü imkânlarla dallanıp budaklanıyor. Üretim şekli itibarıyla insan – makine denklemine dair yeni kapılar açmasının ötesinde; kendine yaratıcı ifade biçimleri bulmak konusunda meydan okumalardan heyecan duyan bir bestecinin güvenli kollarında olmak tam anlamıyla sihir gibi.


29 Mart: Jim White – All Hits: Memories
(Drag City)

The Dirty Three ve Xylouris White üyesi, Cat Power’dan PJ Harvey’e, Bill Callahan’dan Nina Nastasia’ya sayısız müzisyenle üretimlerde bulunmuş davulcu Jim White’ın uzun kariyerinin ilk solo albümü bu, inanması güç. Çoğu 90 saniyenin altında kesitlerden oluşan All Hits: Memories, Jim White’ı bir müzisyen ve perküsyon ustası olarak eşsiz kılan nüansları bir araya getiriyor. Davullar, ritmik oyunlar; bu içsel ve alabildiğine özgür diyalogda tabii ki başrolde.


29 Mart: Chastity Belt – Live Laugh Love
(Suicide Squeeze Records)

Solist Julia Shapiro’nun hakkında “10 seneden fazladır beraber müzik yapıyoruz dolayısıyla gerçekten hepimizin aynı dili akıcı şekilde konuşuyormuşuz gibi; çoğu şey doğal olarak gerçekleşiyor” dediği yeni Chastity Belt albümünde gerçekten bir tamamlanmışlık hissi mevcut. Artık slogan hâline gelmiş bir isim tercihi hem ironik hem de bir şekilde albüm tam olarak “yaşa, gül, sev” diyor. Grup üyeleri kayıt sürecinde bir fikrin veya belirli bir mesaja odaklanmadıklarını söylese de 11 şarkılık koleksiyon mutsuzluk, büyüme, hesaplaşma, ve arada kapımızı çalan umutla insan olmaya dair birçok deneyimi içine sığdırmış. Her zaman arkadaşlıklarını öncelikleyen grup üyelerinin birbirlerine olan güveninin müziklerine de sızdığı albümde bizim şimdilik favorimiz albümün daha karanlık duraklarından “Chemtrails”.


29 Mart: Shabazz Palaces – Exotic Birds of Prey
(Sub Pop) 

Seattle’ın köklü deneysel hip hop ikilisi Ishmael Butler ve Tendai “Baba” Maraire’nin bu sekizinci stüdyo çıkarmasına mini-albüm demeye bin şahit ister; zira bütününde son derece dolgun ve epik bir serüven. Yakın gelecekten garip bir kozmopoliti mesken edinerek albümü sarıp sarmalayan mistik atmosferinin tüm tınıya hâkim olduğu, afrofütürizmin tematik doruklarına ulaştığı Exotic Birds of Prey uğursuzluğu baştan çıkaran bir uzunçalar. Cobra Coil, Japreme Magnetic, OCnotes, Purple Tape Nate, Irene Barber, Stas THEE Boots gibi konuklarından her biri kendini her şeyiyle içine attıkları evrenin birer karakterine dönüşmüş âdeta. Söylem kinayeli, funk coşkun. Genel literatürü, ultra yaratıcı bas aranjmanları, sakin ama sabırlı ve tetikte ritimleriyle her parçası bir öncekinden daha acayip, daha etkileyici.


29 Mart: Skee Mask – ISS010
(Ilian Tape)

Skee Mask olarak tanıdığımız Alman prodüktör Bryan Müller, 2018’deki harika albümü Compro’dan beri oldukça verimli bir dönem geçiriyor. “ISS..” isimli EP serisini 2019’dan beri düzenli olarak sürdürmekte ve artık onuncusu da elimizde. Müller’in güncel elektronik soundları biraz nostaljik bir paket hâlinde sunduğu çalışması, 1990’ların başlarında bir rave’de duysanız şaşırmayacağınız müziklerle dolu. Bunun da gayet bir çekiciliği var. Zaten yeteneğini de tartışmak beyhude.


29 Mart: Beyoncé – COWBOY CARTER
(Parkwood Entertainment)

Müziğin demokratikleşmesinin sonuçlarından biri; country türünü bir Siyah tarafından yeniden bağlamsallaştıran bir saat 18 dakikalık bir işitsel anlatı. Beyaz hâkimiyetindeki country’nin kimi kodlarını saygıyla kapsayarak, hatta hafızalara kazınmış örnekleriyle alıntılayarak; ona ABD’de yaşamakta olan başka pek çok kültürden getirdiği çeşitli müzikal etkileri karıştırıyor Beyoncé. Cüretinin sonuçları dinleyiciler nezdinde farklı farklı tezahür ediyor tabii, bunu yapabilmesi bile iyiye işaret etmez mi?


29 Mart: Ed Harcourt – El Magnífico
(Deathless Records)

İngiliz şarkıcı / şarkı yazarı Ed Harcourt müzikal kariyerine bomba gibi başlamıştı 2000’li yılların başlarında. O zamandan beri düzenli albüm yayımlasa da radarlarımızdan kaybolmuş, sesini duymaz olmuştuk. 11. albümü El Magnifico, Harcourt’un kendine güveninin gayet yerinde olduğunu gösteren bir çalışma. Kendi başına kaydettiği (yaylılar için yakınındaki bir kiliseyi kullanmış) albüm zaman dışı bir sounda sahipken, Harcourt’un bildiğimiz işlerine göre daha ham. Hatta “Broken Keys” adlı şarkıda ona destek atan Afghan Whigs’den Greg Dulli’nin 2000’lerden projesi Twilight Singers yerinde bir referans olacaktır. Şu bahar atmosferinde günlerinize fena bir soundtrack olmaz. 


29 Mart: Coffins – Sinister Oath
(Relapse Records)

Japon death metal dörtlüsü Coffins, beş yıllık aranın ardından yeni bir albümle geri döndü. Sinister Oath adlı koleksiyon grubun kıtır kıtır sound’unu eksiksiz, hatta narin kulakları epey hırpalayacak yükseklikte önümüze getiriyor. Türün en çiğ örneklerinden birini icra eden Coffins’in 25 yılı aşan serüveninde bildiğini yapmaya devam ediyor.


29 Mart: The High Llamas – Hey Panda
(Drag City)

Geçtiğimiz senelerde kanserle mücadele eden Sean O’Hagan hastalığını atlatmış olmanın verdiği motivasyonla “her zaman yapmak istediğim albümü yaptım” diyor ve ortaya Hey Panda çıkıyor. Londra çıkışlı avant-pop ekibi 11. stüdyo albümlerinde de imza tınısını koruyor. İlgi çekici anlarla dolu bu deneysel koleksiyonda O’Hagan, Tierra Whack ve Tyler, the Creator gibi çocuklarından öğrendiği müzisyenlerden oldukça fazla ilham almış ve kayıtlarda Bonnie ‘Prince’ Billy ve Rae Morris’le işbirliği yapmış. Yeni sesler ve bunlarla neler yapılabileceğini keşfetmekten korkmayan bu kaydı es geçmeyin, bizden söylemesi.