Duygudurum: Waxahatchee - Tigers Blood

Yazı: Tuana Özcan - Fotoğraf: Molly Matalon

Katie Crutchfield namıdiğer Waxahatchee ismini, memleketi Alabama’daki Waxahatchee Irmağı’ndan alıyor. Adında da taşıdığı Güney Amerika kökleriyle müziğe başlamasından bu yana türlü türlü janrı dolaştığı yolculuğunda, kendine has indie-rock, alt-country sound’unu yakaladığı 2020 çıkışlı Saint Cloud ile kitlesini epey genişletti.

Bağımlılığı yendikten sonra, tamamen “sober” (açık zihinli) olarak yazdığı ilk albüm ve diskografisinin altıncı uzunçaları olan Tigers Blood, müzisyene göre onun en olgun, huzurlu ve aklı başında işi. “Tortured-artist” (ilgi çekici bir sanat eseri ortaya çıkarmak için acı çekmiş olmak gerektiği düşüncesi) kavramının yarattığı anksiyeteyle albüm yazım sürecinde başa çıkmayı öğrenen Crutchfield; Tigers Blood’da belki de şu âna kadarki en iyi söz yazarlığını sergiliyor.

Koleksiyonun prodüktörlüğünü Brad Cook üstleniyor. 2020’ye tarihlenen Saint Cloud ile 2022’de yayımlanan Jess Williamson ortaklığı Plains’in melankolik alt-country albümü I Walked With You A Ways de Cook’un elinden çıkmıştı. Kayıtlarda yer alan müzisyenler arasında tanıdık isimler de var: Indie-rock grubu Wednesday’in gitaristi -âdeta parlayan bir yıldız- MJ Lenderman, Jeff Tweedy’nin oğlu Spencer Tweedy ve Phil Cook.

Waxahatchee’nin iç ferahlığıyla yoğrulmuş son incisi Tigers Blood’ın his haritasını çıkardık.

Yalnız vokallerle başlayan Tigers Blood, dinleyiciyi ve grubu sakince içine katıyor. Açılışı yapan 3 Sistersın ikinci yarısında giren davullar ile hızlanan ritim ve enerji, kapının ardındakilere dair merakı körüklüyor. Sırada, sanki gergin bir ip üstüne yürüyormuş gibi hissettiren sıkı davul atakları ve geri vokallerde MJ Lenderman’ın desteğiyle enerjiyi koruyan “Evil Spawn” var.

Waxahatchee’nin, kariyerinin ikinci yarısında “içine büyüdüğü”, güçlü sesi ve vokal üslübu,  “Ice Cold”da parlayan özelliklerden biri. Uzayan cümle sonları, git gel yapan melodiler ile baş döndürücü bir hâl alıyor burada. Bol zilli ritimler ve gitarların konuşkanlığı da eklenince yüksek bir bitiş yapan parça, bu sound’un en iyi örneklerinden biri.

Albümden ilk tadımlık olarak yayımlanan, büyüleyici “Right Back To It”, bir MJ Lenderman – Waxahatchee düeti. En başta Lenderman’ı sadece bu düet için davet eden Crutchfield, birlikte ne kadar iyi iş çıkardıklarını görünce, ondan tüm albümde yer almasını istemiş. Şarkıyı dinleyince nedenini anlamak çok kolay oluyor. “Uzun bir aşk hikâyesinin git gelleri”nden bahseden bu kayıt; banjo melodisi ve yumuşak vokalleriyle uzun yolda akşam güneşine yakalanmış gibi; dingin ama melankolik bir his ile bırakıyor dinleyeni.

“Burns Out at Midnight”, mızıkanın ve akustik gitarın yoğunlukta olduğu, yorgun hissettiren sonik paletiyle Crutchfield’ın bir o kadar yorgun sözlerini öne çıkarıyor. Ve albümün rock‘n’roll anlarından biri “Bored”… Kızgınlık ve bıkkınlıktan beslenen bu parçanın, klibindeki gibi canlı kalabalıkta çok keyifli olacağına eminim. Katie Crutchfield, içinden çıkamadığı bir arkadaşlık sonrasında yazdığı sözlerin, benzer çıkmazlardan kurtulmak için enerjiye ihtiyacı olanlara destek olmasını istiyor: “İyiliğim sadece yerden yere vuruluyor. Sıkıldım.”  diye bağırıyor.

Albümü yarıladık; bir süreliğine vitesi düşürüyoruz. “Lone Star Lake” ile yumuşak davullar ve sakin gitar rifflerine arkadaşlık eden banjo titreşimlerinin inşa ettiği huzurlu melodiler tarafından taşınıyoruz. “Crimes Of The Heart” ise hikâye anlatan seri vokaller eşliğinde tatlı bir akustik gitar yürüyüşüne çıkarıyor yolumuzu. 

Albümün söz yazımı anlamında zirvesi olduğunu düşündüğüm “Crowbar”ı takip eden “365”ta içe dönük sözleri, keskin nefesleri, ballad-vari vokalleriyle, bağımlı biriyle ilişkide olmanın zorluklardan bahsediyor Katie Crutchfield. Vokallerde taşıdığı hüzne eşlikçi piyano notaları ve çekingen davullarla benzer bir histe seyreden “The Wolves”un yüzleşme isteyen sözleriyle uzaklara dalıyoruz: “Kendimi kurtların önüne attığımda, her şeyi ihtişam için yapıyorum. Yapraklarımı sarsan rüzgâr için değil.”.

Koleksiyona adını veren son parça “Tigers Blood”, müzisyenin çocukken en sevdiği dondurma aromasının isminden geliyor. Tüm grubun varlığının hissedildiği şarkı, anlattığı nostaljik, romantik öyküyle kalabalık ve mutlu bir yerde veda ediyor dinleyicisine.

En düşük anlarında bile umut saklayan bir albüm bu. Waxahatchee, sırtını kendi yeteneklerine ve isteklerine dayıyor, artık tecrübesini konuşturduğu özgün sound’unu müzikal partnerleriyle birlikte daha da zenginleştiriyor.