60 albüm: Mayıs 2024 best of
yazı: cem kayıran, elif öz, ilayda güler, şevval öztemur, utkan çınar, zeynep naz günsal
“Ne dinlesek?” diye soranlara, mayıs ayından yerli – yabancı karışık 60 albüm. Sıralama kronolojik.
3 Mayıs: Eliot Lipp – Viper Venom
(Old Tacoma Records)
Brooklynli elektronik müzik prodüktörü, görsel sanatçı ve ses tasarımcısının Blockhead’le yaptığı From The Back (2023) ardından çıkardığı solo işi, bir bakıma kariyer retrospektifi gibi düşünülebilir. Beat odaklı parçaları melodik detaylarla renklendirerek inşa ettiği albüm katmanlı ama gösterişçi olmayan prodüksiyonlar bütünü. Bilgisayar başı, belki de her biri başka albümlerden arta kalmış deneylerden oluşan Viper Venom, çeşit çeşit içerik üreticisine seç-beğen-al kisvesinde faydalanabilecekleri ton ve titreşimler hediye etmiş gibi. Faal olduğu 20 yıl içinde onu tanımlamış glitch hop icrasına synthwave detaylar da ekleyen Lipp’ten “oynat”a basıp bir yandan işe bakmaya uygun bir seçki.
3 Mayıs: Nilipek. – Uydurduğumuz Oyunlarla
(Bağımsız)
Nilipek.’in epeydir yolu gözlenen dördüncü albümü artık aramızda. Nihayet! Bir besteci olarak oyun alanını ne denli genişlettiğini gözler önüne seriyor 11 şarkılık bu koleksiyon ile. Tavrın, atmosferin, üslubun hemen her şarkıda çeşitlendiği Uydurduğumuz Oyunlarla’nın prodüksiyonu Nilipek., Berkay Küçükbaşlar ve Taner Yücel ortaklığı. “Yalan Söyledik”, uzun zamandır dinlediğimiz en çarpıcı ve sürprizli açılış şarkılarından biri şüphesiz. “Köşk”, “Sırf Kırabilmek İçin”, “Sandığım” ve No Land düeti “Baykuş” gibi duraklar; albümün kapsadığı ayrıksı duygu durumlarının bir özeti gibi. Ah, bir de “Menekşe”nin klibi var… Hiç anlatmayalım, buradan Uğur Savaş’ın büyülü âlemine uzanalım.
3 Mayıs: Kamasi Washington – Fearless Movement
(Shoto Mas)
Etiyopya Ortodoks Kilisesi’nin ayin dilinden söylenmiş bir duayla başlayan yeni Kamasi Washington albümü âdeta uçuyor. Virtüözlüğünü müzikal yolculuğunun en başından beri cazın ötesine taşıyan saksafoncu, Siyah mücadelesini coşkulu titreşimlerle ifade eden üslubu ve katmanlı, incelikli düzenleme yaklaşımıyla bir kez daha büyülüyor. Müzisyenin üç yaşındaki kızının çaldığı bir piyano melodisinden evrilmiş Thundercat ortaklığı pek sevimli. İçeride André 3000, Terrace Martin, BJ The Chicago Kid gibi aşırı yetenekli başka konukların katkıları da var.
3 Mayıs: Charlotte Day Wilson – Cyan Blue
(Stone Woman / XL Recordings / GRGDN Müzik)
İkinci albümünü “içimdeki çocuğun bıraktığım ya da bastırdığım parçalarıyla yeniden bağlantı kurmanın bir kutlaması” olarak tanımlayan Torontolu besteciı, geçen aylarda kliplerini paylaştığı “Forever”, “Canopy” ve “I Don’t Love You” teklileri ardından Cyan Blue’yu nihayet yayımladı. BADBADNOTGOOD, Daniel Caesar, Snoh Aalegra ve Syd albümün konukları. Wilson’ın en son COWBOY CARTER’a da eli değmiş dostu ve yaratıcı partneri Jack Rochon ise ortak prodüktör. Buğulu atmosferi hemen içine alıp, sarmallı prodüksiyonu Wilson’ın kadife vokallerine süper uyumlanan iş zarif ve yumuşak tonlarda geziniyor; kimi balladlarıyla neredeyse hipnotize ediyor. Direkt 2000’ler ortalarına ışınlayan beat’eriyle de ayakları sağlam yere basan pürüzsüz bir dinleti. Zevke gele gele dinletme garantili. Not: Wilson albümde “Somewhere Over The Rainbow”a da sıra dışı, R&B/Soul damarlı bir cover yapmış.
3 Mayıs: Jessica Pratt – Here in the Pitch
(City Slang)
Yine California’dan ve yine beş yıllık aradan sonra albümüyle gelen bir başka şarkıcı / şarkı yazarı da Jessica Pratt. Albümün etiketinde 2024 yazıyor olsa da rahatlıkla 1969’da kaydedildiğine de inanabilirdik. Pratt dönemin soundunu eforsuzca yaratabiliyor. Ayrıca Devendra Banhart veya Joanna Newsom tadı almanız da mümkün. Pratt’in Scott Walker, Marianne Faithfull, Nick Drake gibi isimlere olan sevgisi de sezilebiliyor gayet. Yılın şu âna kadarki en iyi işlerinden.
3 Mayıs: Broadcast – Spell Blanket – Collected Demos 2006 – 2009
(Warp Records)
1995’ten Trish Keenan’ın beklenmedik kaybının yaşandığı 2011’e dek 60’lar psikedelisinin müzikal hissine getirdiği elektronik yaklaşımla geride eşsiz bir külliyat bırakan Broadcast’in arşivinden, 2005’e tarihlenen Tender Buttons’ı izleyeceği hayal edilen “yeni” albüm için kaydedilmiş demolar, eskizler. Elbette retrofütüristik, bol oyunlu, melankolik ve neşeli tınlıyor. Trish’in ninnileri dinleyene, dünya döndükçe iyi geliyor.
3 Mayıs: Mdou Moctar – Funeral For Justice
(Matador Records / GRGDN Müzik)
“Çöl blues’u” ekolünün Tuaregli yıldızı Mdou Moctar, 2020’de Matador Records ailesine katıldığından bu yana bir albüm ve bir EP serisine imza atmıştı. Basçı ve prodüktör Mikey Coltun eşliğinde New York’ta beş günde kaydedilen son numarası Funeral For Justice, Moctar ve ekibinin belki de bugüne kadar kaydettiği en tutkulu iş. Şarkılar geçtikçe müzisyenlerin de çalmak için âdeta yanıp alev aldığını hissetmek mümkün. “Sousoume Tamacheq” ve “Tchinta” gibi parçalar, sıkı bir 70’ler psikedelisi yaşatıyor.
3 Mayıs: Jan Jelinek – Social Engineering
(Faitiche)
Bilgisayarınıza virüs bulaşmış olabilir mi? Böbreğinizi satmaya ne dersiniz? Yüklü miktarda gelen sürpriz bir bağışı kabul eder misiniz? Daha fazlasını öğrenmek için bir tık yeter. Alman prodüktör Jan Jelinek’ten şarkı formlarını alaşağı eden bir tür ses enstalasyonu, çevrimiçi güvensizliği sanatsal eğlenceye çeviren bir deney raporu, bir konsept harikası. Kişisel verileri ele geçirmek üzere gönderilen e-posta metinlerinin seslerine eklemlenmiş endüstriyel dokularla inşa edilen Social Engineering, algoritma çağının karanlık yüzünü sonik yaratıcılıkla tasvir ediyor.
3 Mayıs: Home Counties – Exactly As It Seems
(Submarine Cat Records)
Ekolojik kriz, sosyal adaletsizlik, ekonomik sıkıntılar, ayrımcılık, günlük yaşamın tek tipliliği, en nihayetinde politik olana dair açık lirikler… Home Counties’in janrları yok sayan harmanından çılgın bas hatları, ATARI oyunlarından fırlamış sesleri ile kavrulan 10 parça. Sıcak melodilerin ve dans ritimlerinin üst üste eridiği albüm, umutsuzluk ve umut ikiliği arasındaki dengeye doğru nabzını giderek neşeli tarafta artırmış.
3 Mayıs: Blushing – Sugarcoat
(Kanine Records)
Ruhani vokalleri ve yarattıkları dream pop / shoegaze atmosferiyle tanıdığımız Blushing, alıştığımızdan dışında daha sert ve ağır çekim ses manzaralarıyla karşımızda. 11 parçalık Sugarcoat’ta dörtlü, ilham havuzuna grunge ve post-punk’ı da katık edip bunları biraz kurcalamış. Albümün koyu basların temelini oluşturduğu patikası ilişkiler, bilinmezlik, kararsızlık, geçmiş, gelecek arasında gidip geliyor.
10 Mayıs: Yaya Bey – Ten Fold
(Big Dada / GRGDN Müzik)
Birleşik Krallık’ın yeni nesil R&B sahnesinin en heyecanlı seslerinden, yorumcularından, hikâyecilerinden biri Yaya Bey. Küresel müzik basınında hakkında Nina Simone ve Roberta Flack benzetmeleri yapılan yorumlar yapıldığını hatırlıyoruz. Yeni albümü Ten Fold’da 40 dakikaya sığan 16 parçayla, bir besteci olarak da kısa sürede kat ettiği yola hayret ettiriyor. O içini groove formunda döktükçe dinleyen de rahatlıyor, daha fazlasını istiyor. Yaya Bey, albümün tüm görselliğinin ve eşlikçi kliplerinin de kreatif direktörlüğünü üstlenmiş.
10 Mayıs: Dehd – Poetry
(Fat Possum Records)
Poetry için yeni bir şey denemiş Chicagolu üçlü: Bu sefer herkes stüdyodaki farklı enstrümanların başına geçip yeni sesler kovalamış. Ortaya çıkan sonuç önceki Dehd ses evrenlerinden çok farklı olmasa da bu yeni tavır üçlünün uyumunu sanki daha çok tamamlamış. Gruptan alışık olduğumuz, bir yandan dört elle aşka tutunurken bir yandan da aniden her şeyden vazgeçmeye hazır, “zaten baştan beri umursamamıştım” diyen iki ses aynı anda konuşuyor. Özellikle ilk yarısında müthiş bir tempo yakalayan koleksiyonun, bu yazın en iyi eşlikçilerinden olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
10 Mayıs: Dylan Dylan – Love Theory
(Shall Not Fade LTD / Lost Palms)
Euphoria (2022) ardından gelen ikinci uzunu ile yükselişine devam eden Dylan Dylan bu LP’yi aşka ve elektronik müziğin barındırdığı çeşitliliğe bir övgü olarak tanımlamış. 90’lar titreşimleri güçlü ve hip hop etkili açılış “Hello (intro)”, “Crazy In Love” sample’ı içeren Emma Wizz iş birliği “Sorry”, “Forward” derken doğrudan boş yok tabirini kendine yakıştıran bir house dinletisi Love Theory net ve temiz bir dans albümü. Türün müzikal trendleri çerçevesinde hareket ederken kendinden emin seçimler yapmaktan geri durmayan Fransız prodüktör “soft banger” niteliğindeki parçalarını, tekstüre yaptığı müdahalelerle atmosferik, belki de spiritüel şekillerde sunabiliyor dinleyicisine.
10 Mayıs: Mick Harvey – Five Ways To Say Goodbye
(Mute)
Kariyerinin büyük bölümünü Nick Cave & The Bad Seeds kurucu ve en önemli üyelerinden biri olarak geçiren Mick Harvey, solo kariyerinde de güzel ürünler vermeye devam ediyor. 10 yıla yakın bir aradan sonra yayımladığı yeni solosunda da kendine özgü havasından bir şey kaybetmediğini görüyoruz. Özellikle 90’lar Nick Cave tadı almak olası. Kendi bestelerinin yanı sıra The Triffids, The Saints, Marlene Dietrich gibi isimlerin şarkılarının yorumlarına da yer verdiği albüm çok başarılı bir Neil Young cover’ı olan “Like a Hurricane” ile kapanıyor.
10 Mayıs: A.G. Cook – Britpop
(New Alias)
PC Music ve New Alias etiketlerinin kurucusu, hyperpop akımına katkısı büyük İngiliz prodüktör Alexander Guy Cook, bir albümden anladığımız şeyin sınırlarını genişletmeye devam ediyor. Sekizer şarkılık üç bölümden oluşan yeni koleksiyonu Britpop; geçmiş, şimdi, gelecek olarak üçe ayrılıyor. İkinci bölüm yani “Present”, müzisyenin vokallerini en çok duyduğumuz, lo-fi çizgisine en yakın olanı. Bu beklenmedik enerji değişiminden midir bilmiyoruz ama bizim favorimiz de şimdilik o. Britpop aynı zamanda bir şarkı koleksiyonundan çok daha fazlası. A.G. Cook bu albümle aslında bir multimedya projesi yaratmış: Wandcamp, Wheatport ve Witchfork isimleriyle üç farklı web sitesindeki oyunlar, karakterler,ve diğer bütün içerikler büyük Britpop projesinin bir parçası.
10 Mayıs: Keeley Forsyth – The Hollow
(130701)
Keeley Forsyth’in 12 şarkılık koleksiyonu herkese ve her güne göre olmayabilir. Avangart ve soyut dünyalarda dolaşan karanlık bir albüm The Hollow ve bu sebeplerden de ulaşması ve içine girmesi yer yer zorlayabilir. Bu kadar az sözcükle Forsyth’in yarattığı güçte ve yoğunlukta bir atmosfer kurgulamak ne kadar zorsa; bu atmosferin içinde kalıp çağırdığı bütün acılar ve hisleri üzerinizden atmak da bir o kadar zor.
10 Mayıs: Big Special – POSTINDUSTRIAL HOMETOWN BLUES
(So Recordings)
Tohumları pandemide atılan ilk Big Special albümü, büyük harflerle yazılmış isminin söz verdiklerini karşılıyor. Büyüyen post-punk dalgasına katılan Callum Moloney ve Joseph Hicklin ikilisi, geldikleri yer olan Black Country’den bahsederken aslında daha evrensel bir karamsarlık, politik mağduriyet, acımasız bir sistemden şikayet ediyor. Kişisel ve dürüst bir yerden çıkan albümde ikilinin geldikleri yere (bkz. “Black Country Gothic”), özgüvensizliklere (bkz. “I Mock Joggers”) ve ruhsal hastalıklara (bkz. “Black Dog/ White Horse”) yer verilmiş.
10 Mayıs: Barış Demirel – DANS PİSTİ CENAZESİ
(Avrupa Müzik Yapım)
Yaklaşık 15 yıldır üretimlerini farklı estetiklerle yoğurma alışkanlığını sürdüren Barış Demirel, kendi ismiyle yayımladığı üçüncü stüdyo albümünde pop unsurlarını deep house numaralarıyla harmanlamış. Özdemir Erdoğan yorumu “Aç Kapıyı Gir İçeri”ye de akışında yer veren DANS PİSTİ CENAZESİ, tematik bütünlüğünü adıyla da açık ediyor. Melankoli yerli yerinde ama biraz da kalçaları sallamaya niye hayır diyelim ki?
10 Mayıs: Karin Ann – through the telescope
(3amRecords)
Ayın kucağına oturmuş bir Karin Ann ile karşılandığımız through the telescope’un ilk sesleri, Slovak şarkıcının çeşitli sağlık problemleri ve mesleki tatminsizliklerden dolayı müzik yayımlamaktan vazgeçmenin eşiğinde durduğu bir zamanda duyulmaya başlamış. Bu karanlık dönemin hediyesi gibi karşısına çıkan Benjamin Lazar Davis’le kurdukları yaratıcı bağ, içinde bir şeylerin kilidi açmış. Karen Ann’in “sevgi emeği” diye tanımladığı 48 dakikada teatral, melodik, yer yer sıkıcılaşabilen bir alternatif pop denizinde yüzeceksiniz; ayın yakamozu üzerinizde olsun.
10 Mayıs: Jordan Rakei – The Loop
(Decca Records)
Titrek vokal denince de Jordan Rakei, nefis prodüksiyon denince de Jordan Rakei. Çok yönlülüğü ve son 10 yıldaki üretkenliğiyle İngiltere R&B / neo soul sahnesinin hatırı sayılır figürlerinden birine dönüşen müzisyen beşinci albümünde; oğlunun doğumu, hayatından çıkarmayı kabul ettikleri, benliğine dair yeni keşifleri gibi yakın zamanda yaşadığı büyük dönüşümlerin üzerindeki etkilerini alabildiğine sade bir dil ve bir o kadar yüksek hassasiyetle gözden geçiriyor. İnsanı savunmazsızlığıyla el sıkışıp akışa teslim olmaya yönlendiren 13 şarkıyla hem müzikal hem de duygusal olarak derinlere dalacak, türlü hazineler keşfedeceksiniz.
10 Mayıs: Scott Lavene – Disneyland in Dagenham
(Nothing Fancy)
Scott Lavene’in işleri yolunda. İlk gençlik yılları ve 20’lerini uyuşturucuyla heba eden Essex çıkışlı müzisyen, şeytanlarından kurtulduktan sonra beş senedir aktifleşti ve 2021’deki Milk City Sweethearts ile adını geniş çevrelere duyurmayı başardı. Yeni albüm Disneyland in Dagenham de yılın güzel sürprizlerinden biri. Bir öncekini annesinin garajında kaydettikten sonra bu sefer tam teşekküllü bir stüdyoda kaydedilmiş koleksiyon yine de ekonomik, ham altyapısıyla dikkat çekiyor. Lavene’in konuşma ve şarkı söyleme arasında gidip gelen müthiş vokali şarkıları taşıyor. Sözler de oldukça ön planda. Kendisinin iyi bir hikâye anlatıcısı olduğunu söylemeli. Baxter Dury, Jonathan Richman gibi ismleri de rahatlıkla referans verebiliriz.
10 Mayıs: Childish Gambino – Atavista
(RCA Records)
Donald Glover’ın “yapmak istediğim diğer şeyler tamam, sıra şimdi müzikte” minvalinde açıklamalarının ardından bir Childish Gambino yazının yaklaşmakta olduğunu anlamıştık. Sessiz sedasız, sürpriz bir şekilde salıverdiği Atavista ile şenlik başlıyor. Bu albüm aslında 2020’de pandemi ve yaşadığı kişisel kayıplar sebebiyle “acele ettirilmiş” 3.15.20 albümünün yeniden şekillendirilmiş bir versiyonu. İki yeni parça eklemesiyle birlikte. Hâlihazırda Ariana Grande, Kadhja Bonet, 21 Savage ve Ink düetleri barındıran akışa, Young Nudy ve Summer Walker da eklenmiş. Yeni parçalardan “Little Big Foot” için Childish Gambino denince akla gelen simalardan Hiro Murai tarafından çekilmiş klip de burada.
10 Mayıs: Arab Strap – I’m totally fine with it 👍 don’t give a fuck anymore 👍
(Rock Action Records)
“Çürüyeceğimi düşünüyordun, ağlayacağımı düşünüyordun. Ama ben burada hissizleşmiş bir şekilde oturuyorum.” Aidan Moffat’ın ilk şarkı “Allatonceness”taki bu sayıklamaları, yeni Arab Strap koleksiyonunun tonunu özetler nitelikte. Dünyada olan biten her şeyin farkında ama umursama refleksini yitirmiş birinin ağzından yazılmış kavurucu şarkılardan oluşuyor I’m totally fine with it 👍 don’t give a fuck anymore 👍. Yabancı olmaya, yabancı kalmaya, iç huzurunu korumaya dair kulaklara küpe beyanlarla dolu bir koleksiyon.
10 Mayıs: Gazapizm – DÖNMEK İÇİN EVE
(Argo Yapım)
Gazapizm’in dört yıllık arayı kapatan albümü, bir nevi tutku projesi aynı zamanda. Baştan sona bütünlüklü ve tanıdık bir anlatı takip ediyor, hatta parçaların aralarına yerleşen “Zabıt” kesitleriyle hikâyenin giriş – gelişme – sonucunu da netleştiriyor. Gazapizm, DÖNMEK İÇİN EVE’nin tüm parçalarının yer aldığı bir uzun metraj filmin de yönetmenliğini üstlendi. Albümün lansman konseri, 16 Mayıs’ta Volkswagen Arena’da gerçekleşecek.
10 Mayıs: How To Dress Well – I Am Toward You
(How To Dress Well / Sargent House)
Altı yıllık arayı kapattığı albümüyle Tom Krell şimdiye kadarki en gürültülü, maceraperest ve lirik açıdan zengin müziğini yaratmış gibi. Felsefi damarı epey güçlü bu albüm, Krell’in kendine ve 15 yılı aşkın müzisyenliğinde şimdi nerede olduğuna dair önemli bir beyan niteliğinde. I Am Toward You zarif ve nostaljik olabildiği kadar zorlayıcı da bir iş. Elektronik elementlerden ve gürültüden faydalanma biçimi; işlemden geçmiş gerek pastoral, gerek gayet gündelik ya da şehirsel alan kayıtlarıyla bezeli. Krell’in çocukluğuna, yaşantısına dair anekdotlar ve derin düşüncelerle dolu albüm, hangi köşesinden ne çıkacağı hiç belli olmayan girift bir sesler bütünü.
10 Mayıs: Knocked Loose – You Won’t Go Before You’re Supposed To
(Pure Noise Records)
Tık, tık! Kim o? Modern metalcore sahnesine bir mızrak gibi saplanmış, yıkıcı ve sarsıcı seslerin taşıyıcısı Knocked Loose ve terler içerisinde bırakacak kâbus gibi 10’luk You Won’t Go Before You’re Supposed To. Şarkıların duvarları delen çığırışları, bozuk gitarları, kaotik davulları, diğer albümlerinden daha melodik, “belirli bir yöne doğru dallanmak yerine tüm yönleri kapsayan” gürültü, üzerimize çullanan atmosferinde buluşalım mı? Bu sefer grubun dinmek bilmeyen öfkesi her zamankinden daha fazla bizden söylemesi.
17 Mayıs: LA Timpa – Time of Marcker
(Vulgarteen)
Nijeryalı besteci ve prodüktör LA Timpa, 2020’de Modern Antics in a Deserted Place adlı tematik albümünde kes-biç usulü hayat verdiği besteleriyle radarımıza girmişti. Yapıbozumcu tavrını yeni ifade biçimleri yaratma yolları bulmak için kullanmaya devam ediyor LA Timpa. Yeni albümü Time of Marcker, New York’taki Gavin Brown Gallery’de gerçekleştirdiği ve toplamda 27 saate yayılan canlı performansının bir çıktısı. Şairane olduğu kadar soyut, zifiri karanlık bestelerden oluşan 18 dakikalık bir melankoli bulutu bu. Hepimize iyi gelecek.
17 Mayıs: Beth Gibbons – Lives Outgrown
(Domino Recording / GRGDN Müzik)
1990’larda Portishead’in kasvetli vokali olarak tanıştığımız Beth Gibbons; çok az ürün verse de bunların her birinin hakkını veren bir müzisyen oldu hep. 60’ına merdiven dayadığı şu günlerde yayımladığı ilk solosu Lives Outgrown da bir istisna değil. Townes Van Zandt’in çok güzel bir lafı vardır: “Ben hüzünlü değil umutsuz şarkılar yapıyorum diye.” Varoluşun melankolisi. Bu albümün de ölüme, yok oluşa, çürümeye yönelik umutsuz bir yüzleşme koleksiyonu olduğunu söyleyebiliriz.
17 Mayıs: Pallbearer – Mind Burns Alive
(Nuclear Blast)
Pallbearer usulü bir meditasyon seansındasınız. Arkansas çıkışlı doom metal grubunun altı basamaklı, içsel ve zihinsel kırgınlıkların parça parça döküldüğü bir yolculuk Mind Burns Alive. Açılışı “Burada donmuş kalmış hâlde, iyileşmesine izin vermeyeceğimiz yaraları seçiyoruz”, kapanışı ise “Boş arayışlarla dolu hayatlar.” diyerek yapıyor; hiçbir rahatlamaya yer verilmemiş anlayacağınız. Düşündürücü ve rahatı bozan lirikleri, yoğun bas duvarları, epik gitar riffleri ile sürükleyici, incelikli yapısına hazırlıklı olun.
17 Mayıs: Tidiane Thiam – Africa Yontii
(Sahel Sounds)
Senegal’in kuzeyinde konumlanan Podor adlı küçük bir sahil kasabasından sesleniyor gitarist, besteci ve fotoğrafçı Tidiane Thiam. Kendi tabiriyle ağzından dökülmeyen kelimeleri, gitarı aracılığıyla arpejler, melodiler olarak akıtıyor. Sahel Sounds etiketli üçüncü albümüne, hem ülkesinin genç nesli için duyduğu endişeler hem de uçsuz bucaksız kültürel mirasa duyduğu bağlılık yön vermiş. Kendisine beatmaker Ndiaye Moctar da hem alan kayıtları hem de elektronik dokunuşlarla eşlik ediyor. Şu sıralar yola çıkacaklara ilk tavsiyemiz olabilir.
17 Mayıs: M Wagner – We Could Stay
(Extremely Pure)
Klasik müzik eğitimi almış, Mahler ve Stravinsky gibi dehaların izini sürmüş bir bestecinin PC Music akımının alabildiğine geniş oyun alanına kendini bırakması nasıl bir sonuç verir? Her köşesine başka bir sürpriz gizlediği ilk uzunçaları We Could Stay ile bu sorunun yanıtını veriyor M Wagner. Kişisel deneyimlerden, yeni bir ev arayışından ilham alan çok katmanlı bir laptop müziği dinliyoruz. “Tempo Study” ve “Release Yrself” gibi dokunaklı ambient kayıtlar ile “Thanks for Listening” ya da “Marcy Av” gibi oturduğunuz yerde terleten yüksek enerjili prodüksiyonlar arası geçişlerle kusursuz bir akışa sahip.
17 Mayıs: Goblin Daycare – AGITPROP HOTLINE!!
(Dedstrange)
İstanbullu egg-punk grubu Goblin Daycare’in beklenen albümü nihayet yayında. Grubun önceki işlerine aşinaysanız şaşırtmıyor ama şarkıların sürekli dinleyeni gıdıklayan tarafları var. Çok iyi zamanlar yaşatacağını bildiğiniz bir partiye dalmak gibi. Parçalar arasındaki boşlukları dolduran nokta atışı sample’larla da belli belirsiz zamanlardan bir yayın kuşağına denk gelmişsiniz hissi uyandırıyor. Sözler yine sivri, yine nükteli. Cem Kayıran’ın grupla yaptığı röportaj da hemen burada.
17 Mayıs: Shellac – To All Trains
(Touch and Go Records)
Shellac, son albümü Dude Incredible’ı yayımladığında takvimler 2014’ü gösteriyordu. Takip eden 10 yılda Steve Albini’nin kulaklarını prodüksiyonunda parmağı olan albümler ve Dünya Poker Serisi’nde elde ettiği şampiyonluklarla çınlatmıştık ama yeni bir Shellac albümü haberi, tarifi pek de kolay olmayan bir galeyan yaşatıyor. Gel gelelim, Steve Albini’nin (1962-2024) kalp kıran vedası ile duygusal yoğunluğu tonlarca artan bir şarkılar bütününe evrildi To All Trains. Yarım saate varmayan 10 şarkı ile, Shellac’ı Shellac yapan hemen her nüansı yeniden yaşatıyor; hiç olmadığı kadar rafine ve dolaysız bir şekilde üstelik.
17 Mayıs: Windows 96 – Yes Da Da Da
(Bağımsız)
90’ların ışıltılı popüler elektronik müzik altyapılarından bolca beslenmiş, retro video oyunları için üretilmiş bestelere de ziyadesiyle el sallayan bir synth çıkarması, dinleyeni ele geçiren melodilerin sağanağı, bir tür hipnoz seansı. Hayret verici bir biçimde 2024 içindeki üçüncü uzunçalarını fırlatan Brezilyalı prodüktör Gabriel Eduardo, geçmişe atıflarla taze fikirleri deney tüplerinde çalkaladığı, güzel isimli Yes Da Da Da’sıyla dinleyiciye şöyle diyor sanki: “Kafanda ne dert varsa, elinde ne iş varsa bırak; kalk, gözlerini kapat, gülümse ve bu müzikle salın.”
17 Mayıs: Crumb – AMAMA
(Bağımsız)
Yarattığı dünyada çok daha rahat etmeden bir ötekisine geçmeyi alışkanlık edinen Crumb; rüyalar ve korkuların, evi aramak ve kaçmak istemenin, nabzı artıran davullarla akışkan vokallerin aynı anda var olduğunu bize hatırlatmakta çok başarılı. Üçüncü stüdyo albümleri AMAMA ile tekrar listelerimizde ve kalbimizde üst sıralara yerleştiler. Brooklyn çıkışlı dörtlünün en deneysel, en özgür ve dolayısıyla da en çok heyecanlandıran koleksiyonu demek yanlış olmaz.
17 Mayıs: Rapsody – Please Don’t Cry
(We Each Other / Jamla Records)
2012’de ilk albümünü yayımlayan; sonrasında Kendrick Lamar, Anderson .Paak, Dinner Party, Public Enemy gibi isimlerin kayıtları için de mikrofon başına geçen Rapsody’nin beş yıllık arayı kapatan solo albümü. North Carolina çıkışlı müzisyen, tam 22 şarkıya yer verdiği koleksiyonunda hem kendini sevme nasihatleri veriyor hem de içindeki karanlıkla yüzleşip iyileşme sürecini pasaj pasaj şarkılarına akıtıyor. Dinleyicilerine “bunu yaşayan tek kişi sen değilsin” diyebilen başucu albümlerinden biri olacağına şüphe yok. Erykah Badu düeti 3:AM, yılın en özel neo-soul kayıtlarından biri şüphesiz.
17 Mayıs: of Montreal – Lady on the Cusp
(Polyvinyl Records)
İroniyi, kendini çok ciddiye almamayı çok iyi bilen; en sevdiğimiz delilerden of Montreal 1996’da başlayan kariyerlerine 20 albüm, beş tane de EP sıkıştırmış olsa da her zaman ilgi çekici ve dinlenilesi kalmanın bir yolunu buluyor. Hem şarkı yapımında hem söz yazımında “garip” olmaktan korkmayan grup, Lady on the Cusp’ta da her zaman olduğu kadar eğlenceli. Biraz şımarık, biraz müstehcen ve söz dinlemeyen koleksiyonda grubun kurucusu Kevin Barnes’ın hem renkli imge dünyasından hem de gürül gürül akan yaratıcılık şelalesinin en iyi karışımlarından.
24 Mayıs: Gastr del Sol – We Have Dozens of Titles
(Drag City)
Deneysel müziğin kültleşmiş girişimlerinden Gastr del Sol’ün iki yarısı David Grubbs ve Jim O’Rourke, 1990’lardaki ilham verici üretimlerinden çeşitli canlı performanslarını ve kıyıda köşede kalmış stüdyo kayıtlarını içeren bir derleme yayımlamak üzere, birbirlerinden uzak geçirdikleri 25 yılın ardından yeniden buluştu. Avangardın yaygın olarak elektronik unsurlarla kol kola yürümeye meyilli olduğu günümüz atmosferinde kulakları yıkamak, müziğe dair zihin açmak için harika bir karşılaşma. Gözler kapansın, bırakın gitar telleri size yapacağını yapsın.
24 Mayıs: La Luz – News of the Universe
(Sub Pop)
Yazar, ressam ve La Luz’un kurucusu Shana Cleveland, güncel müzikte özgünlüğüyle parlayan figürlerden biri. La Luz işlerini, tamamı kadınlardan oluşan bir takımla kotarıyor, böylece ortaya çıkanlara açıklığın gücü enjekte oluyor; ona göre “kadınlığın doğası gereği hem tatlı hem de acımasız” bir hâl bu. Cleveland, hamileliği ve anneliğinin ilk zamanlarına dair hislerini bir solo albümde birleştirdikten sonra, oğlu henüz iki yaşındayken aldığı meme kanseri teşhisiyle parçalanan hayatını sevgiyle tutkallayarak toplama yolunda şu sıralar. Değişimin daimi ve esas olduğu kabulüyle gruba döndüğü News of the Universe de ölüm fikri karşısında rahatlama ihtiyacının doğurduğu bir kayıt anlayacağınız. Sesler yine La Luz usulü hassas bir dengede; albüm meleksi vokallerle cool riffler arasında cambazlık eden bir psikedeli vadediyor. Bir de nefis kapak görselini uzun uzun izletiyor.
24 Mayıs: Deniz Taşar – OVERFLOWING
(Solas Records)
Kendini keşfetme yolculuğu, dünya üzerinde en uzun süren yolculuk şüphesiz. Hiç bitmeyen, inişli çıkışlı, dalgalı, kimi zaman dingin; fakat hiçbir zaman tekdüze olmayan bir yolda yürümek. OVERFLOWING, Deniz Taşar’ın dünya üzerindeki yolculuğuna eşlik etmek üzere bir tekneye binmek gibi. Ona ilham veren sesleri, hikâyeleri, türleri keşfetmek için uzatılmış bir bilet. Charalambos Kourtaras eşliğinde kaydedilen albümün ilk konseri 30 Mayıs akşamı Babylon’da. Detaylar işte burada.
24 Mayıs: Andrew Bird – Sunday Morning Put-on
(Wegawam Music)
30 yıla yaklaşan kariyeriyle takipte kalmaktan sıkılmadığımız bir isim Andrew Bird. Son on yılda neredeyse her yıl bir albüm yayımlayan müzisyenin son işi caza, Chet Baker havalarına göz kırpan minimal ve usta işi bir albüm. 1930 ve 1940’lardan coverlar içeren yapıtta; Bird keman ve ıslık çalma yeteneğini yine gösterirken vokalini de konuşturmuş. Adı gibi sakin. Pazar sabahları melankolisine rağmen kulaklarınız şenlendirecek dört başı mamur bir albüm.
24 Mayıs: Rowena Wise – Senseless Acts Of Beauty
(Dalliance Records)
İlk bakışta ismi ve kapak görseliyle kalbimizi çalan Senseless Acts of Beauty, Rowena Wise’in ilk uzunçaları. Çoğu 2021’de pandemi sırasında Melbourne’da yazılan 10 şarkı bir bütün olarak Wise’ın duygusal ve fiziksel dünyasına uzanan bir yolculuğa çıkarıyor. Tamamı canlı kaydedilmiş albümün en iyi yaptığı şeylerden biri tempo değişimleriyle albümü tekdüzelikten kurtarmak, indie rock’a dair işitsel alışkanlıkların içinde çeşitlilik yaratmak. Müzisyenin dürüstlüğünden beslenen albümde “aşk, kayıp, yabancılaşma, cesaret ve güçlenme” gibi konular üzerine kendisiyle beraber kafa yoruyoruz.
24 Mayıs: Brian Eno, Holger Czukay, J. Peter Schwalm – Sushi. Roti. Reibekuchen
(Groenland Records)
İşin içinde Brian Eno ve 2017’de aramızdan ayrılan Holger Czukay olunca kayıtsız kalmak mümkün değil. Bu iki efsanenin yanlarına Alman müzisyen J. Peter Schwalm’ı da alarak 1998’de Bonn’daki Kunst- und Ausstellungshalle der Bundesrepublik Deutschland’da bir defaya mahsus olarak gerçekleştirdikleri enstalasyon / konserin kayıtları sonunda eli yüzü düzgün bir albüm hâline getirildi. Polis müdahalesi olmasa üç saatten de fazla sürecek olan doğaçlama performanstan seçkiler beş şarkıya bölünmüş olarak sunuluyor. Ayrıca internet üzerinden canlı yayımlanan ilk konserlerden biri olduğunu da hatırlatmalı. Albümün ismini de performans boyunca konukların yedikleri yemeklerden alıyor. Kaçırılmaması gereken üst düzey bir kayıt.
24 Mayıs: DIIV – Frog in Boiling Water
(Fantasy Records)
Geçtiğimiz dört aydır yavaş yavaş teklileri yayımlayıp heyecanlandıran DIIV’ın yeni uzunçalarına sonunda kavuştuk. Albümden hemen önce erişime açılan primitif ve sonsuzluğa giden soul-net web sitesinde biraz dolaşınca, grubun Frog in Boiling Water’ın derdini hemen anlıyorsunuz. Kendi yükünün altında ezilen ve hepimizi de ezen kapitalist sisteme karşı yalnızca bir sitemden değil; bir uyanış ve ayaklanmadan bahsediyor koleksiyon. Her şarkıya işlemiş “angst” ve kasvet dinleyenin de kanına geçiyor. Shoegaze’in kuyularına inilmiş albümün yarattığı bazı sonik manzaralardan etkilenmemek elde değil: “Brown Paper Bag”in uzun outrosu ve “Everyone Out”un adım adım giden build-up’ı bunların sadece iki örneği.
24 Mayıs: Vince Staples – Dark Times
(Blacksmith Recordings / Def Jam / UMG)
Bakış açısı ve pervasızlığı daima eğlendiren Batı yakalı rapçiye ait son albümün The Vince Staples Show’un üzerinden çok zaman geçmeden platformları bulacağını zaten biliyorduk. Altıncı albümü Dark Times’a şimdiye kadarki en hassas ve kişisel dizelerini sığdırmış Staples. Dobralığını korurken tanıdık alaycılığını bir kenara bırakmış gibi tınlayan MC, kapağın karanlık fonundan zar zor seçilen ilmeğin imajıyla en az albüm kadar karamsar bir his aşılıyor. Sakin banger’lar ve nostaljik düzenlemeler eşliğinde düşüncelerini, geçmişini, eski ilişkilerini neşter altına alırken ergenliğinin Crip üyesi olarak geçirdiği zamanının hatırasında hâlâ taze olduğunu aktarıyor. Söz konusu koşullardan uzak olmanın hem minnetini hem de bunlardan arta kalan bir tür yaklaşan felaket hissinin hâlâ içinde olduğunu artiküle ettiği albüm, tüm ciddiyetiyle içten bir iş.
24 Mayıs: Paul Weller – 66
(Polydor)
Paul Weller’ın 30 yıllık solo kariyerine 17 adet albüm sığdırdığını düşününce, bu kadar çalışkan bir müzisyenin işlerini değerlendirmek de çok kolay değil. Güncel tarzları takip etmektense kendisi başlı başına bir tarz hâline gelen Weller’ın son albümü ismiyle ve olgunluğuyla kendi yaşını hatırlatıyor bizlere. Madness’tan Suggs, The Blow Monkeys’den Dr. Robert, Noel Gallagher, Primal Scream’den Bobby Gillespie gibi konukların da desteğiyle yazılmış şarkılar çokça, pek sevdiğimiz The Style Council dönemine göndermesi olan soul, R&B sularında. Birkaç gitarlı rock numaramız da var. Yaylılar belirgin, Weller’ın sesi her zamanki gibi etkileyici. Genel olarak şarkılar pek sofistike olmasa ve Weller’ın zaman zaman denediği kalıp dışı yaklaşıma yer bırakmasa da bu rock müzik tarihin en çalışkan ve en cool beyefendisinden yazınızı şenlendirecek bir iş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
24 Mayıs: Ars Longa – Plastik Ruh Bebek
(GROW)
İstanbul bağımsız müzik sahnesinin köklü alternatif rock grubu Ars Longa, bir süredir tek tek paylaştığı şarkılarına üç yeni tekli ekleyerek Plastik Ruh Bebek albümünü yayımladı. Son albüm Hayalet Radyo’dan beş yıl sonra yeni bir uzunçalarla aramıza dönen Ars Longa’nın derinlikli şarkı sözleri; çoğunlukla melankolik bir temele oturuyor. Grubun alametifarikası diyebileceğimiz; yumuşak, kırılgan anlar ve tansiyonun yükseldiği, coşkun sekansların uyumu Plastik Ruh Bebek seyrini hayli çekici kılıyor.
24 Mayıs: Machinedrum – 3FOR82
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)
Geçtiğimiz on yılın en verimli elektronikçilerinden Machinedrum, namıdiğer Travis Stewart, Joshua Tree’de geçirdiği vakitler sırasında eski, yarım kalmış işlerini gözden geçirmiş ve onları toparlayarak bir albüme dönüştürmüş. Bolca konuk vokalist içeren çalışma, kısa şarkılarla DJlerin listelerine rahatlıkla girebilecek tınılara sahip. Genelde eski ekol elektronik havalara göz kırpan müzisyen, burada da 90’ların beatlerini kullanmaya devam etmiş. Hip hop, trip hop, drum’n’bass ön planda. 40’ını geride bırakan Machinedrum’ın ustalık dönemi heyecan verici.
24 Mayıs: Twenty One Pilots – Clancy
(Fueled By Ramen / Elektra)
Columbus, Ohio merkezli Tyler Joseph ve Josh Dun ikilisi Twenty One Pilots, küresel çapta bilinirliğini sağlayan Blurryface (2015) ve Trench (2018) albümlerinde olduğu gibi tematik bir kurgu inşa etmeye devam ediyor. Clancy ile kurgusal şehir Dema’da yeni hikâyeler anlatmaya devam eden Twenty One Pilots, prodüksiyon için bir kez daha Paul Meany ile ortaklaşmış. Bütünlüklü anlatısının yanında, iç içe geçirdiği janrlar ile de grubun en renkli işlerinden biri Clancy.
28 Mayıs: Beak> – >>>>
(Invada Records)
Geoff Barrow, Billy Fuller, Will Young üçlüsü, son Beak> albümünü 2018’de yayımlamıştı. Arada çeşitli tekliler, bir çizgi romana eşlik eden KOSMIK MUSIK EP’si derken sırada yeni bir uzunçalar var. Yeni bir albüm hazırlığında olduklarını biliyorduk ama bu albümün böyle ansızın önümüze düşmesini beklemiyorduk doğrusu. Grubun diskografisinin her durağında olduğu gibi çarpıcı bir açılış yapılıyor “Strawberry Line” ile. Motorik, krautrock-vari yaklaşım yine yerli yerinde. “Hungry Are We” ve “Bloody Miles” gibi parçalar, ambient sekanslarıyla beyin damarlarını genleştirip sonrasında üçlünün imza groove’uyla oluşturduğu bir girdabın içine atıyor. “Secrets”ın bas yürüyüşü ve tonları baştan çıkarıcı. Çok özlemişiz çok.
31 Mayıs: Bat For Lashes – The Dream of Delphi
(Decca)
Natashka Khan’ın -namıdiğer Bat for Lashes- yeni albümü çok özel bir yerden, müzisyenin hayatının önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor: “Bu albüm kızım Delphi’ye adanmış ve hem 2020’de küresel pandemi sırasında onu doğurmanın ve ona annelik etmenin samimiyeti ve hamlığı hem de bu deneyimi takiben bir insan olarak yaşadığım kozmik farkındalıklar hakkında”. Anne olmasıyla beraber bütün evrene ve insanlığa farklı bir bağlılık hisseden Khan, aslında albüm boyunca da bu aşkın hissi melodiye dökmeye çalışıyor âdeta. Müzisyenin kızına olan sevgisinin dolup taştığı ve matriarkal bir gücün inanışıyla şekillenen uzunçalarda hem içimize hem de bütün evrene doğru uzanan bir sonik evren kuruluyor.
31 Mayıs: Arooj Aftab – Night Reign
(Verve Records)
Güney Asya geleneksel müziği, caz ve Batı klasik müziği arasında kurduğu, üzerine pus çökmüş köprülerden seslenen Pakistanlı müzisyen Arooj Aftab yapmış yine yapacağını. 18. yüzyılda Urduca yazan bir kadın şair, Mah Laqa Bai Chanda’nın dizelerini ya da aktör arkadaşı Yasra Rizvi’nin Instagram’da gelişigüzel paylaştığı bir metni bestelemiş; caz klasiği “Autumn Leaves”i kolay akla gelmeyecek bir biçimde yeniden yorumlamış; onunla aynı karanlıktan geçtiği konusunda şüphe bırakmayan Moor Mother’ın köşeli anlatıcılığıyla kendi uçucu ağırlığını birleştirmiş ve daha bir sürü şey… Yaratıcılığa çarpmanın coşkusunu yaşatıyor dinleyicisine, yine.
31 Mayıs: Habibi – Dreamachine
(Kill Rock Stars)
Rahill Jamalifard ve Leyana “Lenny” Lynch’in Brooklyn menşeli beş kişilik garage rock grubu, üçüncü albümlerinde “sonik bir evrimden” geçtiklerini Bandcamp beyanlarında birkaç kez yineliyor. 60’ların girl group tipi armonileri hafiften elektronik dokunuşlarla birlikte post punk ve psikedeli öğeleriyle iyi harmanlayan; özellikle Orta Doğu psikedelik trendinden yürümeyi pek seven gruplardan. Tyler Love ve uzun süreli iş birlikçileri Jay Heiselmann’ın prodüktörlük yaptığı albümün kredilerinde MGMT’ye sonradan eklenen multi enstrümantalist James Richardson da yer alıyor. Au Pairs, ESG, Lizzy Mercier Descloux gibi isimlere net referanslar veren ekibin Dreamachine’deki katmanlı sound’u yer yer bilindik kalıplar içinde kalsa da kesinlikle dinlenesi ve ilgi uyandırıcı. Elektrikli, groovy, kaleydoskopik. Akıyor mu? Akıyor.
31 Mayıs: Thou – Umbilical
(Sacred Bones Records)
Saç döktüren doom girdaplarıyla tanınan Louisiana çıkışlı Thou, yeni albüm Umbilical ile karışımına hardcore punk unsurlarını da ekleyeceiğinin ipuçlarını vermişti. Alışılmışın tersine dört nala koşan bir gruba evrildikleri “I Feel Nothing When You Cry” bu yeniliğin en açık örneği. Ama grubun imzası olan ağır çekim ve bol feedbackle kavrulmuş gitarlara da tamamen veda edilmemiş, ne mutlu ki. Örneğin kapanış şarkısı “Siege Perilous”, güneş altında asfalta yapışma simülasyonu tadında bir sludge metal numarası.
31 Mayıs: Richard Hawley – In This City They Call You Love
(BMG)
Sheffield’ın medar-ı iftiharı Richard Hawley, beş yıl aradan sonra 10. albümüyle aramızda. 20 yıldır kadife sesi ve harika balladlarıyla kulaklarımızın pasını silen crooner Hawley, bir önceki işi Further’da ritmi biraz fazla artırmıştı. Yeni albümüyle tekrar bildiği sulara, efkârlı havalara geri dönüyor. Daha canlı vokaliyle beraber, ham ve kuru prodüksiyon da Hawley’nin sesini yerinde bir şekilde öne çıkarmış. Kariyerinin her dönemine selam çakan şarkılar ustaca serpiştirilmiş. Özellikle “People”, Hawley külliyatının en değerli şarkılarından biri. Albüm de şu âna kadar yılın en iyilerinden.
31 Mayıs: Bonnie Prince Billy, Nathan Salsburg & Tyler Trotter – Hear The Children Sing The Evidence
(No Quarter)
Bonnie Prince Billy, Lungfish coverlama konusunda tecrübeli. 2006’da Tortoise ile “Love is Love”ın harika bir versiyonunu yapmıştı. Şimdi de gitarlarda komşusu Nathan Salsburg ve kalan her şeyde Tyler Trotter ile beraber bir değil iki Lungfish coverı ile karşımızda. Albümün hikâyesi ilginç: Nathan Salsburg’un bir elinde kızı Talya bir elinde gitarıyla ona ninni söylemesiyle ortaya çıkan proje, tek eliyle çalınabilecek şarkılardan ninni yaratmasıyla son şeklini almış. Lungfish de buna uygun bulunmuş! 20’şer dakika civarı iki hipnotik ninni içeren albümün hem Billy’nin güzel sesi hem de psikedeliye, drone’a yakın, tekrara dayalı yapılarıyla her yaşa sakinleştirici etkisi yapması muhtemel. “Hear The Children Sing”in sonlarında Billy’nin kızı Poppy ve Salsburg’un kızı Talya’yı da duyabiliyorsunuz.
31 Mayıs: Gnod – Spot Land
(Rocket Recordings)
Gnod, her albümünde yeni sayfalar açmaya devam ediyor. Üstelik bunu özündeki maceracı üslubu, gruba has refleksleri yitirmeden yapması büyük heyecan sebebi. Spot Land, adlı yeni albüm Paddy Shine’ın merkezinde olduğu bir denklemle dört günde kaydedilmiş. Her parçada yer alan tek Gnod üyesi kendisi. 40 dakikalık akışa tuhaf dub numaraları da soyut synth sekansları da Benedikten rahiplerinin ilahileri de türlü ritmik oyunlar da sığıyor ama herhangi bir tümseğe çarpımıyor. Kapak görseli de grubun kurucu üyelerinden Chris Haslam imzalı.
31 Mayıs: Ezra Feinberg – Soft Power
(Tonal Union)
Yerçekiminin tersine, güneşe doğru serpilmekte olan bir bitkinin görünmez kuvvetindeki yumuşaklık. Hissettiniz mi? Olmadıysa bir de kapak görseline bakabilirsiniz. İşte o denli hafif, kırılgan ve dayanıklı olmaya dair bir müzik bu. İyimser, sade, tekrardaki meditatif etkiye tutunan, seslerin bir araya gelme biçimlerini kaygısızca deneyen, arada sürprizler yapmayı da ihmal etmeyen nefis bir 39 dakika vadediyor. Yaz akşamları, efil efil gün batımları için biçilmiş kaftan. Ezra Feinberg’in tarifi de yerinde: “Sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelen bir rüyaya kapılmış gibi.”
31 Mayıs: Eralp Çalık – Kalbimin Günahı Yok
(Bağımsız)
İlk teklisi “Gün”ü 2020’de paylaşan Eralp Çalık, bağımsız sahnenin heyecanlandıran besteci ve hikâyecilerinden biri. Bugüne dek tekliler hâlinde paylaştığı kayıtlarına eklemlenen yeni parçalarla ortaya çıkan ilk albümü Kalbimin Günahı Yok da yüzünü melankoliye de umut ışıltılarına da dönmekten çekinmeyen bir anlatıya sahip. Efe Demiral’ın prodüksiyonunu üstlendiği sekiz parçalık yolculukta Eralp Çalık’a eşlik eden müzisyenler arasında Mert Can Bilgin, Tibet Akarca, Feryin Kaya ve Berke Can Özcan var.
31 Mayıs: Maya Hawke – Chaos Angel
(Mom + Pop)
Hawke, üçüncü stüdyo albümünde kendini anlama yolculuğuna daimi yoldaşı akustik gitarı, şiirsel hikâye anlatımı, kıvrak metaforları ve özgün ses rengiyle çıkıyor. Dinleyicisini de inine aldığı Chaos Angel’da müzisyen dürüstlük ve kırılganlığın dozajını arttırıyor; hataları, sevgisi ve pişmanlıkları ile karşımızda duruyor. Özellikle albüme adını veren kapanış şarkısında “Seni istiyorum / Seni seviyorum / Söz veriyorum / Üzgünüm” dediğinde gözümüz yaşlı, kendisine sarılmak istiyoruz âdeta.