Üzümlere yazılan oyunlar: Bu Bir Aşk Hikayesi

Röportaj: Zelal Buldan

Kadehleri sanat için kaldıran, şarap ile tiyatroyu buluşturmayı hedefleyen; Zeliha Kaya’nın kurucusu olduğu MonoVino, yolculuğuna başladı. Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun yazıp yönettiği Bu Bir Aşk Hikayesi’nde, Melis Öz’ün performansını izliyoruz. 

17 Aralık’ta Must Nişantaşı’ndaki tiyatro ve tadım buluşmasıyla performatif anlamda da bir ilk gerçekleştirildi. Kalabalık sofraları bir araya getiren, kadehlerden yansıyan parıltıyı sahne ışığına dönüştüren MonoVino ekibi ile Bu Bir Aşk Hikayesi’ni konuştuk.

“Kitlelere şarap anlatmak için Antik Çağ’daki yöntemi seçtim. Yani tiyatro.”
MonoVino’nun kurucusu Zeliha Kaya yanıtlıyor:

Henüz çok yeni bir ekip olarak; heyecanınıza ortak olmak isteyenlere kendinizi tanıtır mısınız? Nedir MonoVino? Bu ekip nasıl bir araya geldi ve yollarınız nerede kesişti?

Ben ön lisansımı Şarap Üretim Teknolojisi, lisansımı Gıda Mühendisliği üzerine yaptım. Beş sene kadar şarap üretiminde çalışıp, şarap yaptım. Beş sene de otel ve restoranlarda Şarap Uzmanı olarak yöneticilik yaptım. En son hayalini kurduğum MonoVino’yu hayata geçirdim. 

MonoVino, monolog ve şarap eşleşmesidir. Sanatın ve şarabın kesişim noktasıdır. Eşi ve benzeri olmayan bir deneyimdir. Melis Öz, yeteneğine hayran kaldığım, defalarca izlediğim bir sanatçı olmuştur hep. Kafamdaki fikrim şekillenir şekillenmez, kendisine durumu izah ettim. O da heyecanla kabul etti sağ olsun. Yazar ve yönetmen için ona danıştığımda bu işi “Başak yapar.” dedi. Başak Kıvılcım Ertanoğlu da izlemeye doyamadığım bir sanatçı olmuştur hep. Hemen toplantılar yapılmaya başlandı ve doğru insanlarla bir arada olduğumu anladım. MonoVino, bu kemik kadro ile doğmuş oldu.

Etkinlik alanına girildiği ilk andan itibaren, kola takılan özel tasarım bileklik / bilet ile bu deneyimin her aşamasına, en ince ayrıntısına kadar özenildiği hissediliyor. Seni bu ince detaylarla birleştiren, üzümlere yazılacak oyun fikrine yönelten, bu fikri ateşleyen his, duygu veya olay neydi?

Mesleğim gereği çokça yemek ve şarap eşleşmesine katıldım. Bir süre sonra sıradanlaştı. Yemek ve şarap eşleşmesi güzeldi fakat bir ruh, bir yenilik katmak istedim. Şarap deyince akla Dionysos gelir ve şarap tanrısı olarak bilinir. Antik Çağ’a baktığımızda Dionysos hem şarap, hem sahne sanatları tanrısıdır. Kitlelere şarap anlatmak günümüzde zor maalesef. Ben de kitlelere şarap anlatmak için Antik Çağ’daki yöntemi seçtim. Yani tiyatro. Yetkin kişilere bahsettiğimde çok “hayır” aldım. O son “hayır”ı aldığımda, hırslandım ve ben bu projeyi ne olursa olsun yapacağım dedim. Durmadan çalışmaya başladım. O son “hayır” benim vazgeçmememi sağlayan yakıt oldu.

Bilekliklik / bilet tasarımı için çok değerli, alanında uzman ve yetenekli seramik sanatçımız Işıl Çelik’e teşekkür ediyorum. Ayrıca belirtmek isterim; afiş tasarımımızı yapan, daha 18 yaşında olan genç yeteneğimiz Doğa Alkan’a da teşekkür ediyorum.

“Kolektif bir yapılanma MonoVino. Hiç tanımadıkları insanlarla peynir tabağı paylaşan misafirlerimiz de bu kolektif bilincin bir yansıması gibi.”
Yazar – yönetmen Başak Kıvılcım Ertonoğlu yanıtlıyor:

Yazmış ve yönetmiş olduğun diğer oyunlardan farklı bir anlatım diline sahip olan Bu

Bir Aşk Hikayesi yolculuğu senin için nasıl geçti? Yazarken nerelerde, hangi anılarda, hangi kokularda kayboldun?

Araştırma süreci oldu yazmadan önce. Çok keyifli ve öğreticiydi gerçekten. Bu farklı konsepti değişik bir yolculuğa dönüştürmek üzerine çalışmak çok eğlenceliydi. Bu iki şarabın büyüsünü, kokusunu, güzelliğini bir aşk hikâyesi üzerinden anlatma fikri belirginleşti kafamda. En çok boğazkerenin kokusunda ve üç hikâyenin final kısmında kayboldum sanırım.:)

Gelenler hiç tanımadıkları insanlardan oluşan kalabalık bir sofraya oturuyor ve bu sıcak ortamda birbirleriyle peynir tabağı paylaşırken bir yandan da oyun izliyor. Bu masadan kalkanlarda nasıl bir hissiyatın hâkim olmasını hedefledin? Sence bu masayı bu kadar samimi hâle getiren neydi?

Masayı bu kadar samimi hâle getiren tabii ki üzümler ve Melis.:) Böylesine samimi bir izlek olmasını arzu eden başta Zeliha olmak üzere, bütün ekibimizin enerjisi bunu sağlıyor sanırım. Kolektif bir yapılanma MonoVino. Bir kadın girişimcinin hikâyesine ortak olan önce Melis, sonra ben ve onlarca destekçi kadın var. Hiç tanımadıkları insanlarla peynir tabağı paylaşan misafirlerimiz de aslında bu kolektif bilincin bir yansıması gibi sanırım. Biz birlikte bir şey üretmek, bir şey yaratmak istedik. Bu hayal büyüdü, genişledi, daha da büyüyor; misafirlerimiz geldikçe daha da genişliyor. Yeni misafirlerimiz geldikçe daha da genişleyecek. Bu çember böyle büyüye büyüye, genişleye genişleye aktarımına devam edecek.

“Her seferinde, kim nasıl kendini iyi hissediyorsa öyle olması daha iyi hissettiriyor.”
Oyuncu Melis Öz yanıtlıyor:

Bu deneyime dört kez üst üste dâhil olmuş ve seni izlemelere doyamamış birini tanıyorum. Sence Bu Bir Aşk Hikayesi deneyiminin tekrar yaşanmak istenmesindeki motivasyon nedir? Bu masada tek seferlik vakit geçirmek yeterli midir yoksa gelene “Yine bekleriz.” der misin?

Aklıma birileri geliyor ama kim acaba.:) Bana kalırsa her oyunun seyirciye bağlı değişme anları, alanları oluyor. Benim kendi performansım içinde seyirciye göre şekillendirdiğim anlar oluyor. Bütün bunları düşündüğümde bugüne kadar oynadığım oyunların hiçbiri birbirinin aynısı değil aslında. Hissi farklı, anlar farklı, gelen insanlar farklı… Aynı oyun, aynı kişi bile olsa izleyen, o an yaşadığı ile diğer günün duyguları farklı. Dolayısıyla “Yine bekleriz.” deriz. Her seferinde farklı kalpler, farklı duygularla karşılaşıyoruz.

Tanen ve Üzüm’ün aşk hikâyesine zaman zaman konuklar da yanıtları ile dâhil oluyor. Doğaçlamadaki samimiyetin ve rahatlığınla dikkat çekiyorsun. Bize yansıyan buyken, senin için süreç nasıl ilerliyor? Hangisi daha iyi hissettir seni; masada oturanların katılımcı olması mı yoksa daha sessiz kalması mı?

Çok teşekkür ediyorum.:) Benim içimde o an fırtınalar kopuyor. Tabii ki zararlı bir fırtına gibi düşünmemek lazım bunu. Daha coşkulu, hisleri katlayan rüzgârlar gibi düşünmek lazım. Milisaniyede insanın kafasından o kadar çok şey geçiyor ki. İçinden en doğal, en karaktere yakın olan şekilde fırlayıveriyor insanın ağzından ve heyecan baki kalıyor. Dolayısıyla her seferinde, kim nasıl kendini iyi hissediyorsa öyle olması daha iyi hissettiriyor tabii ama karşılıklı cevaplar, konuşmalardan ilerliyor olması; o anda seyirci ile performans arasındaki sınırı tamamen kaldırıyor ve samimiyet ortamını oluşturuyor. Katılımcı olunması bana da iyi geliyor çünkü dediğim gibi beraber ilerletmemiz konuya aynı duyguları paylaşan seyircileri de ortak ediyor. Katılmayan, sadece izlemeyi tercih eden kişi için de aslında eşitlenme, bütünleşme hissi oluyor böylece. Yani katılan katılmayan herkes iyi ki var!