Murat Palta ile tanrılaşan oyunlar ve eğlence pratiklerimiz üzerine

Murat Palta’nın eğlence kavramının günümüz dünyasındaki somutlanışını, ortaya çıkardığı sonuçları ve etkisindeki insan portrelerini geleneksel ve çağdaş öğeleri bir araya getirerek irdelediği, ismini Shining filminden alan All Work and No Play sergisi, 16. İstanbul Bienali’nin de paralel etkinliği olarak 5 Eylül-19 Ekim tarihlerinde x-ist’te ziyaret edilebilecek.

Roma uygarlığında gerçekleştirilen yetişkinliğe geçiş ritüellerinde tanrılara adanan oyuncakların şimdilerle tanrılaştığını düşünen ve bu düşünceden yola çıkarak içinde tezhip ve heykellerin de bulunduğu All Work and No Play dünyasını yaratan Palta, eğlence kavramı üzerinden üretim sürecine ve işlerine dair yönelttiğimiz soruları yanıtladı.

Röportaj: Merve Coşkun
Giriş görseli: Fun Fair, El yapımı murakkalı kağıt üzerine akrilik ve guaj, 50×70 cm, 2019

That’s All Folks, El yapımı murakkalı kağıt üzerine akrilik ve guaj, 80×80 cm, 2019

All Work and No Play, Roma kültüründe yetişkinliğe geçişin bir parçası olarak tanrılara adanan oyuncakların, günümüzde tanrılaştığı bir dünyayı betimliyor. Eğlence kavramının somut ve temel simgelerinden olan oyuncakların bugünün dünyasındaki tanrısal konumlarına dair düşüncelerin neler? Günümüzün ‘eğlence’ pratikleri sana göre insanlar üzerinde nasıl bir güce sahip? 

Farkında olmasak da algılarımız üzerinde büyük bir güce sahip. Hem eğlence ürünleri üzerinden hem de eğlence ürünleri üzerine tartışabiliyoruz. Bunun üzerine bir kültür şekillenebiliyor. Şunu düşünmek lazım, Rockstar Games’in ürettiği Grand Theft Auto 5, tüm zamanların en kârlı eğlence ürünü olarak tarihe geçti. En hasılatlı oyun demiyoruz, eğlence ürünü diyoruz. Yani film ve müzik sektörü de buna dahil. 6 milyar dolar hasılatlı bir oyunun genel teması ise şiddet. Burada dikkat edilecek şöyle ince bir nokta var: Oyun serilerinin birinde tümüyle sansürsüz bir şekilde cinsellik sahnesi planlanıyor fakat kabul edilmiyor. Öte taraftan oyundaki işkence sahneleriyle ilgili herhangi bir sorun görülmüyor. Oyunun yazarları ise böylece toplumun bu tip konularda ne kadar ikiyüzlü olabileceğini vurgulamış oluyor. Bu aslında Amerikan kültürü üzerinden yapılmış çok ince bir hiciv. Tüm bunlara rağmen biz bunu sadece bir oyun olarak görüyorsak bazı şeyleri kaçırıyoruz demektir.

Peki, senin için eğlence kavramı ne anlam ifade ediyor? Eğlenmek, oyun oynamak ve zaman öldürmek kavramlarını sen nasıl ilişkilendiriyorsun?

Benim için sınırlar birbirlerine girmiş durumda. Zaman öldürmek için oyun oynamıyorum. Oyun oynarken bir şeyler öğreniyorum. Bu dışarıdan bir bahaneymiş gibi görünebilir, benim için sıkıntı değil. Ancak bir süre oyunlarda yer alan sanat eserlerini inceleme takıntısı başlamıştı. Bununla ilgili Twitter’da paylaştığım bir şey var. Türkiye olmadığı çok açık bir Orta Doğu [ülkesi] haritasında bir yerlere çini desenli tabaklar yerleştirilmiş ama desenler 19. yüzyıl İznik çinileri. Bir yandan bunları inceliyorum mesela.

Acme, Filament üzerine akrilik, heykel, h:75x50x30 cm, 2019

Üretim sürecinde eğlence ve oyun pratikleri üzerine yaptığın araştırmalarda veya gözlemlerinde fark ettiğin, bu dünyaya farklı bakmanı sağlayan keşifler oldu mu?

Sosyal medyada kullanıcı hareketlerinden nasıl tümevarım çıkarıldığına dair her gün daha da şaşırtıcı bilgilerle karşılaşıyorum. Bunu zaten biliyordum ama bu boyutta olabileceği de şaşırttı. Farklı sanatçıların çalışmalarında Facebook’la ilgili imgeler bana hikâye anlatımı açısından biraz bayat geliyordu. Fakat şu an Facebook öyle bir hale geldi ki klişe olmaktan çıkıp korkunç bir gerçeğe dönüştü. Üstelik bunu kendi elleriyle yaptı.

Her ne kadar serginin tanıtım yazısında herhangi bir eleştiride bulunmadığın söylense de, “Fun Fair” isimli işte post-truth tüneline girerken iskelete dönüşen kişi bir nevi kimlik kayboluşunu; “Smurfs”te şirinleri izleyen devasa kafa ise günümüzdeki “gözetleyen bireyi” düşündürdü bana. Kompozisyonların günümüzdeki eğlence pratiklerinin tarafsız bir estetik yorumu mu, yoksa içlerinde yorumunu izleyiciye bıraktığın alt metinler barındırıyor mu?

“Boyun uzunluğuyla bilinen hayvan hangisidir?” diye sorsam herkesin vereceği cevap “zürafa” olacaktır. Bu doğrudur fakat eksik bilgidir. Oysaki zürafaların bacakları boyunlarından daha uzundur. Eğer dikkati başka bir yöne çekmek istiyorsanız bu güzel bir anlatım şeklidir. Benim yaptığım da aslında bu. Evet, minyatür içinde Super Mario görmek anakronizm açısından ilginç bir görüntüdür fakat benim anlattığım hikâye çok daha farklı. Geleneksel Osmanlı minyatürleri de dahil, Orta Çağ el yazmalarında bu durum hep vardı. O dönemler her şey açıkça söylenemiyordu, bu yüzden detaylarda gizli mesajlar yer alıyordu.  

All Work and No Play, Diasec, 76×90 cm, 2019

Geleneksel minyatür ve tezhip sanatını kendine özgü bir estetikle yorumluyorsun. Bu estetik izleyicide neredeyse otomatik bir yabancılaşma, bu yabancılaşmadan doğan bir merak yaratıyor. Senin işlerine bakarken, bu merakın yarattığı, zihinsel bir büyüteç refleksi söz konusu. Bu büyütecin farkında olduğunu, işlerinde de o merakı sürprizlerle karşılayacak detaylara önem verdiğini düşünüyorum. Bir kompozisyonun detaylarını nasıl belirliyor, ne gibi kriterler ve oyunlarla sunuyorsun?  

“Element of surprise” olarak adlandırılan faktörün yer alması benim için en önemli şey. Geleneksel sanatın bu şekilde yorumlanması buna adeta gebe fakat olaylar biraz kendiliğinden gelişiyor. Birincisi konudan konuya atlamayı seviyorum. İkincisi geleneksel sanattan çocuksu bir zevk almıyorsanız, adamın kafası kesilirken bile ifadesiz duran suratına gülmüyorsanız tüm olayı kaçırıyorsunuzdur. Ben bundan büyük bir keyif alıyorum. Bir çocuğu oyun oynarken izleyin. Oyuncak kutusunu devirir, sonra kafasında kurduğu senaryoya göre oyuncaklarla oynar. Bunu yaparken oyuncaklarda tutarlılığa bakmaz. Mesela He-Man’le Barbie bebeği dövüştürür, sonra Voltron’la evlendirir. Benim yaptığım da aslında bu, hepsi tüm bu absürtlüğüyle minyatürün içinde yer alıyor.