Nana Frimpong Oduro’un fotoğraflarıyla bireyin kendiyle savaşı
Ganalı sanatçı Nana Frimpong Oduro, “yalnız, kayıp ve bunalımlı” olarak tanımladığı bir döneminde, elindeki tek malzeme olan Tecno w3 telefonuyla fotoğraf çekmeye başlıyor. Dondurduğu anlardan doğan yeni hikâyeler ve kompleks karakterler sayesinde yalnızlığından kaçabildiğini fark ediyor ve onları mükemmelleştirneye dönük bir süreçten sonra sosyal medyada paylaşıyor. Zaman içinde öyle bir beğeni topluyor ki, Oduro’nun bir hayranı kendisine ilk kamerasını hediye ediyor.
Oduro, portre çalışmalarını “sürreel realizm” diye tanımlıyor ve bireyin biyolojisi, genetiği ve anatomisiyle olan savaşını tasvir etmenin peşine düşüyor. Genelde fotomanipülasyon tekniğini sembolik bir dille konuşturuyor. İçgüdü, duygu ve alışkanlığa bağlı bazı kavramları beden üzerinden somutlaştırıyor. Dolayısıyla öznelerin tek düşmanları kendi iç dünyaları ve bedenleri oluyor.
İşleri Thom Yorke’un The Eraser albümünden “Analyse”, “The Clock” ve “Harrowdown Hill” ile incelemeniz de yazarın tavsiyesi.
Yazı: Cansu Çubukçu