Rotamız Napoli, rehberimiz Sezgi Olgaç

Sezgi Olgaç bir flanöz. Aynı zamanda, seyahatlerini kişisel Instagram hesabında incelikle belgeleyen bir fotoğraf meraklısı, metin yazarı ve şarkıcı. Bant Mag. için yolculuk motivasyonlarını Napoli adaları Ischia ve Procida’daki deneyimlerine bağlayan bir yazı yazdı. Kitaplar, filmler ve dizilerden bolca iz bulacağınız, rengârenk bir rota için söz Sezgi’de.

sezgi olgaç - napoli
“Yolculuklarımın ilk adımını yola koyulmadan çok önce, zihnimin terminallerinde atarım.” 

Okuduğumuz, okurken sevdiğimiz ama pek az detayını hatırladığımız kitaplar vardır. Bunu çoğu zaman hüzünle, âdeta bir kayıp duygusuyla fark ederiz oysa okuduklarımız belleğimizden silinmiş gibi görünse de daima bizimledir. 

Benim yolculuklarım tıpkı bir kitabın, okuyup altını çizdiğim ve sonradan hatırlayamadığım satırları gibi, sezgisel olarak peşimi bırakmayan ve günün birinde bana kendini hatırlatan anlarda başlar. Bilmediğim bir yere özlem duyar, hiç gitmediğim bir şehri merak eder, orada olduğumu hayal ederim. 

Bir fotoğrafın negatifini zihnimin karanlık odasına bırakır, bir fikrin tohumunu düşlerimin tarlasına atarım. Yolculuklarımın ilk adımını yola koyulmadan çok önce; zihnimin terminallerinde, hayal gücümün bekleme salonunda, kalbimin pusulası “o şehri” ilk gösterdiğinde atarım. 

napoli sezgi olgaç
Kartpostaldan farksız manzarasıyla Napoli

Çocukken dinlediğim, ezberleyip uydurarak söylediğim İtalyanca şarkılar; üzerinde “Napoliten” yazan çikolata kutusu; 90’larda Napoli’de, dünyada ve bizim evimizde fırtınalar estiren Maradona… Üniversite dönemimden İtalyan Kültür günleri, ders kitaplarındaki Napoli’ye ait detaylar, Ye, Dua Et, Sev’i (Eat, Pray, Love) okurken altını çizdiğim satır: “L’antica Pizzeria da Michele’de pizzamla bir aşk, âdeta bir kaçamak yaşıyorum” ve elbette Napoli Romanları (Neapolitan Novels)… Napoli yolculuklarımın gizli kahramanları. 

napoli sezgi olgaç
Uzun sürecek bir günün sabahı 

Napoli’de geçen günlerimden sadece birini seçsem, bu hangisi olurdu? Elbette yaşadığım en uzun gün: 1 Haziran 2018. Alacakaranlıkta yola koyulmuş, güneşin doğuşunu izlemek üzere taksiciye, “Via Minucio Felice, per favore.” diye seslenmiştim. Güneş Vezüv’ün arkasından telaşsızca yükselip Pompei gravürlerinden fırlamış bir bal küpünden dökülür gibi şehri altın rengine boyamıştı. Konusu Napoli’de geçen bir operada, söz gelimi Cosi Fan Tutte’de dekor olarak kullanılacak, kartpostaldan farksız manzaranın ta kendisiydi bu. Şehrin en zarif binalarının bulunduğu Chiaia, Napoli Körfezi kıyısındaki Mergellina, denizin ortasındaki Castel dell’Ovo ve arkalarında Vezüv Yanardağı’nı hayranlıkla izlemiş ve fotoğraflamıştım.

napoli
Oscar Wild’ın kahvesi, Odysseus’un gemisi

Güneş yükselmeye başladığında şehrin merkezine, Piazza Trieste e Trento’daki tarihi Gran Caffè Gambrinus’a doğru yola çıktım. Burası, Belle Époque döneminden beri ışıldayan bir mücevher. 1860 tarihinden beri kahvesini yudumlayanlar arasında Oscar Wilde, Ernest Hemingway, Jean Paul Sartre da var. Hatta Napoliten şarkıların kimileri, burada notalara ve sözlere dökülmüş.  

Başka bir gün olsa hemen karşıdaki Palazzo Reale’ye dalar, bu ihtişamlı kraliyet sarayında kaybolurdum. Sonra hemen yanındaki San Carlo Tiyatrosuna, dünyanın en eski opera salonuna girer, ilk konser ya da operaya bir bilet alırdım ama o günkü rotamda Napoli’nin birbirinden güzel iki adası, Ischia ve Procida’yı görmek vardı. 

Beni Ischia’ya götürecek vapura binmek üzere Napoli Limanı’na vardım. Napoli Körfezi’nin sularına açılacağım için heyecanlıydım; bu aynı zamanda bir Odysseus efsanesinin içine düşmek demekti: Troya Savaşı dönüşü Akdeniz’i gemisiyle geçmekte olan Odysseus, Napoli körfezinde seslerinin güzelliğiyle nam salmış sirenlere rastlar. Sirenlerin karşı konulmaz seslerine aldanmak ve yolundan şaşmak istemediğinden, mürettebatının kulaklarını balmumuyla kapattırır. Odysseus’u durduramayan sirenlerden biri kıyıya vurur; adı Parthenope’dir. Kıyıya vurduğu yerde kurulan şehre onun adı verilir, yani bugünkü adıyla Napoli. 

napoli ischia
Benim olağanüstü güzel adam: Ischia 

Elena Ferrante’nin dörtlü serisi Napoli Romanları’nı Napoli’ye gitmeden birkaç ay önce okumuştum. Bu kitaplar bana hem yazarı hem de şehri sevmek için bir sürü neden vermişti. Kitapta sözü geçen Ischia Adası da bunlardan biriydi. Serinin ikinci kitabında Lenu ve Lila, Ischia’da hayatları boyunca unutamayacakları bir yaz geçiriyorlardı.

Ischia Napoli’ye, Alilauro gemileriyle yaklaşık bir saat mesafede. Büyük bir ada olduğu için çizilen rotaya en yakın varış iskelesini seçmek gerekiyor. Ben Foria vapuruna bindim ve Ischia’yı tanımaya buradan başladım. Pastel renkli evler, cıvıl cıvıl bir merkez cadde, limoncello ve gelato molasına uygun bar, cafe ve dondurmacılar… Bir kitapçı ziyareti, ara sokak keşifleri, bolca fotoğraf… Ferrante’nin âdeta ete kemiğe büründürdüğü Lenu ve Lila’nın bu sokaklarda dolaşmış olması ihtimaline sarılmak. Hayal ve gerçek arası göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir Forio turu ve ardından ilk otobüsle ver elini Ischia Ponte. 

ischia ponte napoli
Terk edenler ve kalanlar: Ischia Ponte 

Ischia’nın bir başka bölgesi, Ischia Ponte’nin bana verdiği ilk duygu, ilk kez karşılaşmamıza rağmen güçlü bir “deja vu”. Patricia Highsmith’in romanından uyarlanan, Anthony Minghella‘nın yönettiği Yetenekli Bay Ripley (The Talented Mr. Ripley) filminden bir sahnenin içindeydim. Bir miktar tüyler ürpertici, bir o kadar da büyüleyici bulduğum bu filmin akılda kalıcı sahnelerinden birinde, arka planda Ischia Ponte ve bu limanın hemen yakınında yükselen Castello Aragonese görülür. 

Aynı nokta, Napoli Romanları’nın dizi uyarlaması olan My Beautiful Friend’de (L’amica geniale) Lenu ve Lila’nın da bulunduğu bir sahnede geçer. Liman ve kale arasında kısa bir yürüyüş; volkanik kayalıkların üzerine havlularını atmış, dünyevi olan her şeyi unutmuş, güneşle sarmaş dolaş olmuş İtalyanlar; küçük yelkenli, tekneler, deniz kokusu ve sessizlik… Ischia’ya tam da buradan, bana en tanıdık gelen yerinden, Ischia Ponte’den veda etmeliydim. Sırada beni bekleyen bir başka ada, Procida vardı. 

procida napoli
Sadece ona ihtiyacı olanlara ait bir yer: Procida  

Güneşten solmuş, yan yana, rengârenk evleriyle, limana iner inmez yanağıma bir öpücük kondurulmuş gibi karşılandığımı hissettiğim, küçücük bir ada Procida. Napoli seyahat rehberlerinin kapağında gördüğümüz cıvıl cıvıl, rengârenk, davetkâr fotoğraf karelerinin çıktığı ada. 

Procida da tıpkı Ischia gibi Yetenekli Bay Ripley filminde izleyip hayran olduğumuz bazı sahnelere ev sahipliği yapmış ancak Procida’nın sinemada bıraktığı izleri daha çok Il Postino filmine borçluyuz. Sürgünde olan şair Pablo Neruda ile mektuplarını günü gününe kendisine iletmekle görevli postacı arasında gelişen arkadaşlığı anlatan bu film, aynı zamanda Procida’ya yazılmış bir aşk mektubu gibi. 

procida napoli

Vapurdan indikten sonra Coricelli Limanı’na yürüdüğümde, Il Postino’da izlediğim restoranı tam karşımda bulmuştum. Napoli doğumlu olan ve bu nedenle kentlilerin baş tacı ettiği filmin başrol oyuncusu Massimo Troisi’nin filmden ve setten fotoğrafları, mekânın içinde kocaman bir duvarı kaplamıştı. 

Ağların arasında kaybolmuş balıkçılar, rengârenk şemsiyelerin altında oturan ada yerlileri, lemon sorbet, tiramisu, kahve molaları, küçük antika dükkânı ve her evin girişinde asılı, birbirinden güzel posta kutuları… Daima Capri’nin gölgesinde kalmış -iyi ki de kalmış- bir saklı güzellik. Il Postino’da Neruda’nın söylediği gibi “Şiir, yazana değil ona ihtiyacı olana ait”se, galiba Procida da sadece ona ihtiyacı olanlara ait bir ada. 

napoli
Ci sentiamo, Napoli. 

Napoli’de gün doğumu ve sabah kahvesiyle başlayan bir güne, bu iki adayı sığdırmanın hiç de kolay olmadığını söylemeliyim. Her türlü mucizenin beklenebileceği Napoli, kendisine olan sevgimi sezip zamanı eğip bükerek bana ekstra birkaç saat daha armağan etmiş olsa gerek. Siz yine de bu diyarlara giderken bir günden çok daha fazlasını ayırın. 

İtalyan asıllı Amerikalı aktör ve yönetmen John Turturro’nun Napoli’ye dair bir sözüyle kapatalım: “Bazı şehirler vardır ki sadece bir kez gidip görmeniz yeterlidir. Ve sonra bir de Napoli var…” Yeniden görüşene dek, ci sentiamo Napoli…