Nene Hatun: Feminist bir alter-ego

Piyano ve kompozisyon üzerine eğitiminin ardından elektronik müziğe yönelmeye karar veren Nene Hatun, sekiz senedir Almanya’da yaşıyor. Etnik, psikedelik ve endüstriyel tınılarıyla Avrupa’daki kulüplerde dinleyenleri farklı boyutlarda dansa davet eden müzisyenle, yeni EP’si Tingöçü ve 18 Aralık’ta Köln’de Andy Stott ile gerçekleştireceği performansı öncesi sohbet ettik.

Röp: Ekin Sanaç, Foto: Alex Brack

Nene Hatun’u harekete geçiren farklı duygular, etkileşimler ve ilhamlardan bahsedebilir misin?
Klasik batı müziğinden elektronik müziğe geçmek hayatımda yaşadığım en önemli karar ve dönüşümlerden biri oldu. Bu dönüşümde attığım her adımda öncelikle kadın olarak ve sonrasında Almanya’da 8 yıldır yalnız yaşayan bir Türk olarak yaşadığım iyi-kötü her şeyden ilham aldım şimdiye kadar. Kendi hayatım dışında ilham aldığım şey, müzisyenler, özellikle kadın besteciler ve prodüktörler olmuştur. Kadınlar bende hayranlık uyandırıyor ve bana cesaret veriyor. Nene Hatun, feminist bir alter-ego yaklaşımı diyebilirim.

Müziğinin önemli unsurlarından biri, zıtlıkların bir arada ses bulması. Bunu ne kadar bilinçli olarak yapıyorsun?
Evet, benim müziğimin temeli zıtlıklara dayanıyor. İnsan kendi içerisinde ve çevresinde biraz bilinçliyse zaten bu zıtlıklardan haberdardır. Fakat zor olan bu zıtlıkların birbiri içinde bütünleşebilmesi; kendi karakterini, kendi dilini üretebilmesi. Ben üretirken farklı üslupların ve kuramların bir araya gelişini çok açık ve bilinçli bir şekilde kendi yaklaşımımı ifade edecek biçimde kullanıyorum.

Yeni EP Tingöçü, Londralı Seagrave adlı şirketten kaset ve dijital formatlarda yayınlanmak üzere. Müziğinle doğrudan kenetlenen bu isim ve EP’nin konseptinden biraz bahsedebilir misin?
Tingöcü eski Türk mitolojisinden gelen, artık kullanılmayan, öztürkçe bir sözcük. Tinin anlamı ruh. Ruh göçü, bir çeşit reenkarnasyon. Ben bu kelimeden çok etkilendiğim için albümün adını ve ilk parçasını Tingöçü koydum. Bence Tingöçü, yani reenkarnasyon, öldükten sonra tekrar dirilmekten ziyade hayat içinde de yaşanan bir şey. İnsanlar hayatlarında birçok kez ölüyor ve tekrar diriliyor. EP buna odaklanıyor biraz. İlk çıkarttığım single bu EP’ye göre çok daha yumuşaktı. Bu parçalar daha çarpıcı, dinlemesi de biraz daha zorlayıcı gelebilir. “Biraz daha zorluyorum, bakalım nereye kadar gider bu“ der gibi, veya bir cesaret testi gibi…

Canlı performansların sözkonusu olduğunda önceliklerin neler? Dinleyicinin bir Nene Hatun performansından beklentisi neler olmalı?
Şimdiye kadar aldığım yorumlar ve söylenenlerden yola çıkarak diyebilirim ki canlı performanslar dinleyiciye bir şok etkisi, bir trans veya yoğun tını konsantrasyonu yaşatıyor; aynı zamanda vücut da dans etmeden duramıyor gibi. Mesela şu an hazırladığım sette ruh halindeki ani değişimler ani geçişlerle kendini gösteriyor. Deneysel ve psikedelik bir set. Ama kulüplerde çaldığım tekno sette tüm bu geçişler yalnızca bir dans müziğine dönüşüyor. Baştan sona kadar tek bir BPM ile. Etkileyici ve büyüleyici anlar ve sesler yaratmaya çalışıyorum.

Birkaç gün sonra Andy Stott ile birlikte çalacaksın. Nasıl bir araya gelindi? Nasıl hissediyorsun?
Andy Stott uzun zamandır çok hayran olduğum ve takip ettiğim biri. Bir gün bir e-mail geldi ve çok şaşırdım. Henüz kendisiyle tanışmıyoruz. Bu konserde peş peşe çalacağız. Şu an hala inanılmaz heyecanlı ve mutluyum. Bence müziğimizdeki müzikal elementler ve seçimlerde benzerlikler var. Zaten kulüp de öyle düşünerek bunu organize etmiştir gibi geliyor. Cuma akşamı için sabırsızlanıyorum.