Suyun altında dinleyiniz: Nilüfer Yanya anlatıyor

Röportaj: Elif Sevimay

Geçtiğimiz martta yayımlanan Nilüfer Yanya albümü PAINLESS’ın antagonisti, şehrin beton duvarları. Griliğin üzerimize çullanıp bizi yuttuğu; tam kaybedişi kabullendiğimizde ise geri tükürdüğü, bunun defalarca tekrarlandığı bir animasyon hayal edelim. Bu bitmez döngüyü buram buram hissetmek midir bizi insan yapan? İlk albümü Miss Universe’teki kaçma arayışının aksine PAINLESS’ta Yanya, sıkışmış ruhların doğasını işliyor. Katmanlı vokaller ile gitarın tekrar eden yapısını bozuma uğratan nefes alma noktaları, kaydın bir kaçıştansa umut ışığı aradığını vurguluyor.

Müzisyen, Kendine Has Sunar konserleri kapsamında 19 Ekim’de Babylon’da, 20 Ekim’de ise Ankara Milyon Performance Hall’da sahnedeydi. Kendisiyle İstanbul konseri öncesi bir sohbete koyulduk. 

“Yazdığım birçok parçanın birer önseziye dönüştüğünü görüyorum.”

PAINLESS yayımlanalı epey bir süre oldu. Bu sebeple üzerinden aylar geçen yapım hikâyesine dair çoktan sorulmuş soruları sormaktansa albümü paylaştığından bu yana gelişen süreç üzerinde durmak istiyorum. PAINLESS’ın senin içindeki yansımaları nasıl değişti? 

İlginç olan şu ki şarkılar, neredeyse sahnede her çalışımda farklı bir anlama bürünüyor ve hayatım değiştikçe onlara farklı yerlerden bağlanıyorum; bana bambaşka şeyler ifade ediyorlar. Yazdığım birçok parçanın birer önseziye dönüştüğünü görüyorum. Kendimi sahnede, “ben bunu resmen şu an yaşıyorum” dediğim anlar içinde bulduğum oluyor.

Albüm, şehir gibi dinamik ve tekrar eden doğasını nefes almamız için alan tanıdığın bazı kısımlarda gevşetiyor. Bu denge nasıl oluştu?

Birlikte bir albüm oluşturacaklarını bilmek bunu sağlamış olmalı. Ve bunun içinde, dediğin gibi, dengede hissedilebilecek alanlar yaratmak istemek esas olan. Ama düşünüyorum da parçaların bazıları şehir şarkıları gibi, bu ortamda yaşıyorlar. Bazıları ise bu ortamdan bir kaçış arıyor sanki. Geleceğe, alanlara ve doğal şeylere duyulan isteğe dairler.

Bu kaydın yazıldığı karanlık odalardan bahsetmekten -kapağa da hâkim olan- Batı Londra etkisine, albümü çeşitli ortamlarla düşünme eğilimindesin. Hatta “stabilise”ı yazarken gri tek parça yapısıyla Arlington House’un aklında olduğundan bahsetmiştin. Mekânlara dair güçlü bir anlayışın olduğuna göre sence İstanbul’a hangi şarkı uyar?  

“stabilise” uygun düşerdi diye düşünüyorum. “L/R” da tabii. (“L/R”) içinde saz olan parça olduğundan kesinlikle bir ilham noktası içeriyor. Ve belki “trouble” çünkü eski şehir duygusunu veriyor. Batık bir metropolde gibi, geçmişte gibi. “trouble” bu tür bir enerjiyi yayıyor.

Bu cevaba bayıldım! “L/R”, albümde en çok bağlandığım parçalardan biri oldu. Bir röportajında parçanın neredeyse marşvari bir enerjisi olduğuna dair yaptığın yorum da aklımdan çıkmıyor hâliyle. Sosyal meselelere duyarlılığın ve mülteci çocukları yaratıcı atölyelerle buluşturan “Artists in Transit” gibi bir projeyi üstlenmen senin adına çok şey söylüyor. Müziğinin bu yanından aldığı şeyler sence neler?

Bence tüm şarkıların birer karışım oldukları bir gerçek. Yani hepsi birçok şeyler. Bir şeyler yazabilmekle ilgili sevdiğim şey, orada bir yerlerde aktivizm veya politik anlamlar çağrıştıran yorumlar bulundurabilmek. Ancak tüm bunlar, kişisel hislere oldukça bağlı olacaktır ki böyle olması bence daha gerçekçi. Çünkü günün sonunda her şey böyle işliyor. Aktivizm, hayattan ayrı değil. Bu ikisini ayırmak pek mümkün değil. Parçalarda da ayrı değiller. Bu sebeple her zaman yeterince açık değil ve herkesin dikkatini çekmiyor.

“L/R”ın bir diğer özel yanı da içinde bağlama bulundurması tabii. Yetişkinlikle birlikte köklerini araştırmaya hevesleniyor insan. Bu adım müziğe bakışını ve müzik yazma biçimini de dönüştürdü mü, öyleyse deneyiminden bahsedebilir misin biraz?

Doğrusu dönüştürdü çünkü eskiden müziğime uymayacağına inanırdım. Kültürel kimliğimin örtüşmediğine… İnsanlar sürekli “Oo! Müziğine işlemiş bir şey mi? Nerede etkilerini duyabiliriz?” gibi sorular sorardı. Ve bu açıkçası biraz rahatsız ediciydi. Bu benim yazarlığım, benim müziğim. Kişisel bir şey. Kültürel kimliğimden bağımsız. Ama yaş aldıkça hakkında daha çok şey öğrenmek istediğimi hissettim.

Sanırım hayatına dâhil olmaya başladı diyebiliriz.

Evet, hayatıma dâhil oldu! Ve neden müziğimde bulunmaması gerektiğini sorguladım. Daha önce beslediğim düşünce, zihinsel bir engel gibiydi. Ve artık bu engeli aştığımdan dolayı “Peki, başka neler yapabilirim? Başka neleri dâhil edebilirim?” diyebildim.

Fotoğraf: Özgür Elver
“Şarkıları yazma ihtiyacı herhangi bir şeyden daha ağır basıyor.”

Prodüktörlük üzerine de bir öğrenme sürecine girdiğini duymuştum. Sıra önümüzdeki albümün kaydına geldiğinde, kendini masaya tüm bu kartları koyarken görebiliyor musun? Farklı alanları keşfetmek konusunda ne kadar özgüvenlisin?

Muhtemelen sıradaki albümde değil çünkü epey uzun bir süreç gibi hissettiriyor. Belki bir noktada. Nihayetinde hayatımdaki amaçlardan biri olduğu kesin ama bunu aceleye getirdiğimi söyleyemem. Çünkü bana kalırsa şarkıları yazma ihtiyacı herhangi bir şeyden daha ağır basıyor. Bu yüzden müzik yazabildiğim sürece gerisi pek de mühim değil ancak bu anlamda da daha kontrol sahibi olmayı isterim tabii.

Pandemide sayamayacağım kadar çok dinlediğim Feeling Lucky?’yi de atlamamak gerek. Kendi oyunlarından şarkıların remikslerine diğer işlerinden ayrılan bir deneme gibiydi. Bu yaklaşımı korumaya devam edecek misin?

Kesinlikle! Oldukça heyecanlı hissettiğim birkaç remiks yolda. Önümdeki adımlardan çok emin değilim ama derhâl bir albüme girişeceğimi sanmıyorum. Onun öncesinde bir şey olmalı gibi. Küçük projeler yapmayı aşırı seviyorum.

Geçtiğimiz ay, bir PJ Harvey parçası olan “Rid of Me”nin yorumunu paylaştın. Bu şarkının epeydir iyi anlamda -senin ifadenle- musallat olduğu biri olarak şunu sormam gerekiyor; “Rid of Me”yi sahnede yorumlarken ve büyüsünü yeni bir çağa taşırken güçlü hissediyor musun? Veya nasıl hissediyorsun?

Güçlü hissediyorum gerçekten de. Korkunç ve öfkeli bir parça. Büyüleyici bir yapısı var. Çok kuvvetli bir şarkı ve yorumlarken aşırı güçlü olman gerek.

Son olarak, müziğini bilmeyenlere meyve suyu kutularındaki “soğuk içiniz” ibaresi gibi bir tüketim tavsiyesi verecek olsan bu ne olurdu? 

Harika bir soru! Sanırım şöyle olabilir: “Suyun altında dinleyiniz”.

Müthiş! Belki bu ileride bir deneye dönüşür.

Bunu görebilmeyi çok isterim.

Giriş görseli: Özgür Elver