“Oh! Biraz da şurama lütfen!”: shame ve sersemletici “Drunk Tank Pink”

“Eğer dikkatli dinlerseniz, kemiklerin çatladığını ve kasların esnediğini duyabilirsiniz.”

Londralı beşli shame’in 15 Ocak’ta yeryüzüne inişini gerçekleştiren ikinci albümü Drunk Tank Pink’i tanımlayacak en iyi cümle bu olsa gerek. Solist Charlie Steen, 41 dakikalık maceranın son şarkısı “Station Wagon”da sarf ediyor bu cümleyi. 

Yazı: Cem Kayıran

Son yıllarda black midi, Squid, Dry Cleaning, Heavy Lungs gibi gruplarla, Britanya’nın görkemli post-punk mirasının yeniden canlandığına tanık oluyoruz. Bu dalganın en yaratıcı ekiplerinden biri shame. Kendilerini 2018 çıkışlı Songs of Praise’le tanıdığımızda heyecanlı ve yetenekli bir grup gibi tınlıyorlardı. Aradan geçen iki yılda şarkı yazarlığını derinleştirmekle kalmamış, yeni bir ifade biçimi geliştirmişler. Dead Oceans etiketli ikinci kayıt, cevherlerle dolu.

Zemin müsait, zemin titriyor, zemin parçalara ayrılıyor

Önce biraz kendimden bahsedeyim. Birçoğumuz gibi 10 aydır evdeyim. Evi seviyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama vücudumun her geçen gün daha da hamlaştığını belirgin bir şekilde hissedebiliyorum. Masam ve sandalyem bile “artık yeter” diyecek noktaya geldi. Heyecanlanmayı bile unutmuşum. Beni silkeleyecek, unuttuğum tortuları hatırlatacak bir şeye ihtiyacım vardı. Ya da “varmış” demek daha doğru olur. Zira bunu Shame’in Drunk Tank Pink’ini dinlemeye başladığımda fark ettim. Boynumdan yayılan bir sıcak hava dalgası, ayaklarımın yerden kesilmesi; belki de en önemlisi bir süreliğine nerede olduğum ve ne yaptığıma dair idrakı yitirdiğim bir zaman dilimi uzundur olmamıştı. Tembel beni canlandırmasını bir kenara bırakacak olursak, bir albümü bu kadar sevmeyi çok özlemişim! 

Sonbaharla birlikte paylaştıkları tadımlıklar, neyle karşılaşacağım konusunda büyük bir merak uyandırmıştı. Peşi sıra savurdukları “Alphabet”, “Water In The Well” ve “Snow Day”le o kadar çok zaman geçirdim ki albümün geri kalanından beklentilerim de yükseldikçe yükseldi. 

Kirli, haşarı, ele avuca sığmayan, sevmediğim bir kelime olsa da “serseri” bir müzik shame’in yaptığı. Cayır cayır ve asabi (ki bu genellikle kendilerine yönelik bir asabiyet) bir tavrı olsa da bir pop hassasiyetiyle “şarkı” fikrine tutunuyor albümün akışı. Kişisel meseleleri kimi zaman bir şeyler sayıklayarak kimi zaman da bir bilinç akışı gibi masanın üstüne serperek dillendiriyor Charlie Steen. Arkasında kopan fırtınaya ses tellerini yırtarak eşlik ediyor. 

Albümdeki parçaların sonik dünyası Don Caballero ya da Hella gibi ABD’nin deneysel müzik kanadından belli bir dönemle özdeşleşen ekiplerin sarmal ve düzensiz ses evrenlerini çağrıştırsa da küçük ama etkileyici dokunuşlarla grubun karakteri ortaya çıkıyor. Andan keyif alırken az sonra neyle karşılaşacağınıza dair merak içinizi kaplıyor. Eğer biraz arıza ve gürültüden hoşlanıyorsanız, shame’in bünyeyi hırpalayan ateşi sizde masaj etkisi yaratacaktır. “Oh, biraz da şurama lütfen!” derken bulabilirsiniz kendinizi. 

Geçtiğimiz ay paylaştıkları “Snow Day”, albümün uzandığı farklı uçları tek parçada buluşturuyor. “Harsh Degrees” ve “Great Dog” gibi baş döndürücü punk güzellemeleri, “Human, for a Minute” ve “Born In Luton” gibi içsel, hiddetli parçalar ve kalabalıkla bir olup bağıra çağıra eşlik etme isteğini kabartan açılış şarkısı “Alphabet”, albümdeki diğer imza parçalar. 

IDLES’ın Ultra Mono’yu kaydettiği Fransa’daki La Frette stüdyosunda hayat bulan Drunk Tank Pink’in prodüktör koltuğunda James Ford var. Kendisi The Last Shadow Puppets ve Simian Mobile Disco kadrolarında yer alan bir müzisyen aynı zamanda. Prodüksiyon kataloğunu da Depeche Mode, Jessie Ware, Arctic Monkeys, Florence + The Machine gibi ana akıma daha yakın yerde duran grup ve müzisyenler oluşturuyor. 

Albüm, planlanandan yaklaşık bir yıl sonra yayımlanabilmiş. Gecikme sebebini bilmemekle birlikte hepimizin klostrofobiyle haşır neşir olduğu bugünden daha iyi bir zamanlamanın olabileceğini düşünmüyorum. Britanya’nın fokurdayan yeni nesil rock’n’roll dünyası uzun bir süre heyecan yaymaya devam edecek belli ki. Drunk Tank Pink’i suyunu çıkarana dek dinleyeceğim ama Warp’la anlaşan Squid ve Ninja Tune’un son transferi Black Country, New Road’un ilk albümlerini de sabırsızlıkla bekliyorum. Aşağıya onlardan da birer tadımlık bıraktım.