Primavera Sound 2023: Olurları ve olmazları

Yazı: J. Hakan Dedeoğlu

Primavera Sound Festivali. 2001 yılından bu yana Barcelona’da düzenleniyor. Bizim ekipten farklı yıllarda gidenler oldu. Ben ve Aylin en son 2007’de gitmiştik. 16 yıl önce. Az buz zaman değil. O zamandan bu yana festival epey büyüdü. Mesela şimdi bakınca görüyorum, bizim gittiğimiz sene 60 bin civarı biletli gitmiş. 150 civarı grup sahne almış. Festivale katılanlarınsa yüzde 30’u yurt dışındanmış. Bu sene ise 317 grup sahne almış ve 253 bin kişi festivale katılmış. Festivale katılan biletlilerin yarısından fazlası ise yurt dışından. Muazzam bir büyüme! 

Primavera geçtiğimiz yıllarda sadece katılımcı ve sanatçı sayısını artırmadı; festival artık Madrid, Porto, Buenos Aires, São Paulo, Bogotá ve Asunción gibi şehirlerde de düzenleniyor. Kısacası 16 yıl önce kimi efsanevi isimlerin yanı sıra yeni isimler keşfetmek için gittiğimiz festival mega bir hadiseye dönüştü. İyisi ve kötüsüyle…

Fotoğraf: Christian Bertrand
Fred Again..
Fotoğraf: Eric Pamies
Neler gördük?

317 grubun tamamını izlemek pek olası değil, takdir edersiniz ki. Bu festivalden canlı çıkabilmeniz için kendinize tatlı bir rota ve plan belirlemeniz gerekiyor. “Hayatta kaçırmam” ve “herkes bu gruptan bahsediyor” gibi iki kategoride isimler belirlemekte fayda var. Biz öyle yaptık. Payımıza New Order, Depeche Mode, Bad Religion, Four Tet, Karate, Sparks, Built To Spill gibi olmazsa olmazlar; Alvvays, Blondshell, Pusha T, Turnstile, Yard Act, Fred Again, Anderson .Paak gibi de yenice güzellikler düştü. Gerçi bizim festivale gidiş sebeplerimizden biri Bant Mag.’ın 10. yılını Babylon’daki gecede beraber kutladığımız ve pek sevdiğimiz Wooden Wisdom (Elijah Wood & Zach Cowie) & DJ Fitz’i görmek, setlerini dinlemek ve hasret gidermekti.

Wooden Wisdom & DJ Fitz
Fotoğraf: Aylin Güngör

Güzel çaldılar. Hatta Elijah’nın 3 yaşındaki oğlu Virgil’in sahneye fırlayıp seyirciyi coşturduğu anlar müthişti. Size çok selamları da var.Ama iş, eş-dost görmeye gelince tabi kaçırdığımız sanatçı bilançosu da ağırlaştı. O kadar yol tepip Japanese Breakfast, Darkness, Blur, Kendrick Lamar ve daha nice ismi izlemeyerek başka bir başarıya da imza atmış olduk. 

Turnstile
Fotoğraf: Christian Bertrand
Alvvays
Clara Orozco
Öne çıkanlar

Amerikalı hardcore punk grubu Turnstile son zamanların sahnesi en iyi gruplarından. Canlı performansın tüm gereklerini yerine getiren, seyirciyi ilk şarkıdan son şarkıya kadar sürükleyebilen nadir yeni isimlerden. Tek bir şarkısını bilmeseniz dahi sizi rahatlıkla yakalayabilir. Biraz pogo da seviyorsanız zaten sahne önü sizi bekliyor. Umarım yeni sezonda İstanbul salonlarından biri Turnstile’ı getirebilir. 

Son olarak Blue Rev albümüyle namını genişleten Alvvays de canlı performansıyla öne çıkanlardandı. Yoğun gitar sound’unu sahneye taşıma konusunda çok başarılılar. Gitarlı indie-pop severler için kaçırılmayacak bir performansları var. 

Bad Religion
Fotoğraf: Paco Amate

Punk-rock tarihinin emektar neferi Bad Religion… Benim için kişisel bir meraktı Bad Religion izlemek. 16 yaşımdan bu yana dinliyorum sonuçta. Ben 40’larıma vardım, onlar da 60’larına varmak üzereler. Hâliyle biraz çekinerek gittik sahne önüne… Ne diyeyim, sevmediğim bir tabir ama tam yeri de burası, “zımba” gibi çalıyorlar. 75 dakika, bam bam bam, aralıksız bir punk resitali (punk ve resital yan yana hiç gitmedi bu arada). Punk sahnesinin kendi çapında bir bahar yaşadığı İstanbul’a bir Bad Religion konseri yakışmaz mıydı?

New Order’ın “Blue Monday”, “True Faith” üstüne kapanışta bir de Joy Division’dan “Love Will Tear Us Apart” çalması… İnsanın kendini şanslı hissettiği anlardan biriydi.

Karate
Fotoğraf: Clara Orozco

Karate… Yani 1995 yılında müziğe başlayıp, 2004 yılından bu yana aktif olmayan, 20 yıldır yeni müzik yayımlamamış, canlı çalmamış bir gruptan bahsediyoruz. Zamanında Unsolved ve The Bed Is In The Ocean gibi efsanevi albümlere imza attılar. Bilen bilir ama 90’ların ikinci yarısı, 2000’lerin başlarından keşif yapacaksanız Karate bir elmas gibi parlar. Tekrar bir araya gelmiş olmalarının ne kadar mantıklı olduğunu da festivalde canlı izleyince anladım. Davul-bas-gitar üçlüsünün zamansızlığı grubu her daim güncel kılıyor. Tertemiz müthiş bir ses, Farina’nın yıllara meydan okuyan tazelikteki sesi ile Karate festivalden geriye kalan en güzel deneyimlerden biriydi.  

Blondshell… Sevdiğim, çok yeni isimlerden biri. Festivalde Pull&Bear’in 100 kişiye özel, su üstündeki ufak bir yapay adacıkta çaldı. İsteyen kıyıdan da izleyebiliyordu. Sıraya girdim bekledim. Sonunda birileri çıktı, bizi de aldılar adacığa. Blondshell’in performansı iyi. Adını sıkça duyacağız bence. Merak eden varsa “Olympus” şarkısını dinlesin. Gerçi konserde “The Cranberries diye bir grup duyan var mı aranızda?” demeseydi iyiydi. Ama yine de güzel coverladı. Lakin hangi şarkıydı, ismi ben de yok. 

Fotoğraf: Eric Pamies
Olmuş dedirten detaylar

250 bin kişilik festivalde yerde ha deseniz bir tane çöpe rastlamadık. Ortalıkta çöp toplayan çalışan da yoktu bu arada. Bu denli kalabalık bir festivalde bir kere bile içki ya da yemek sırası beklemedik. İnanılmaz bir organizasyon başarısı. Konunun profesyonel muhatapları gitsin yerinde inceleme yapsın. 

İlk gittiğimiz senelerde festival alandan dönüş bir çileydi. Hadise çözülmüş. Barcelona git-gel 20-25 dakika. Metro, otobüs, taksi sürekli akıyor. 

Fotoğraf: Christian Bertrand
Olmamış dedirten detaylar

Bir festival bu kadar büyük olmalı mı? Konu büyüklükte yarış ve hırsa bürününce ister istemez insanın aklına Dubai falan geliyor. Hani festivallerin Dubai’si olmuş gibi biraz da Primavera. Bir grup adam bir masanın etrafına dizilmiş, “o kadar büyük bir festival yapalım ki cümle alem…” ile başlayan cümleler kurmuş gibi… Kısacası festival büyürken bir şeyler de yitiriliyor. Bazı önemli detaylar kayboluyor.

Headlinerların yer aldığı ana sahne örneğin o kadar büyük ki önlere gitmeniz imkânsız. Gruba karşı aşırı bir adanmışlığınız yoksa çok arkalarda kalıyorsunuz, o zamanda ses o kadar iyi olamıyor. Depeche Mode’da örneğin, maalesef ses kötüydü. Belki önlerde olsaydık iyi bir ses kalitesi yakalayabilirdik. Ama bulunduğumuz yerden “yolda yürürken kulaklıktan dinlesem daha iyi” dedirtti. 

Herkesin kendine göre bir ritmi, yat-kalk saati, gücü, enerjisi var. Festival sabahın 6’sına kadar devam ediyor. İyi, güzel, hoş da Blur’ü de sabahın 2’sine koymayın. Ya da Daphni’yi 4’e…

Yard Act
Fotoğraf: Christian Bertrand
Neden gidilir?

Festival her tat ve zevke hitap edecek müzisyen ve grubu ağırlıyor. Hip hop, pop, rock, punk, drum & bass, deneysel, popüler, yeni, eski, alt türler… Kısacası ne ararsanız var. Yani bir şekilde sizi tatmin edecek bir seçki bulursunuz kendinize. Kıvanç Tatlıtuğ bile ordaymış. Depeche Mode izlemiş mesela. Başka neler izledi kim bilir?

Festival üzmez dedik. Festivale gitmek için uçacağınız şehir Barcelona hele hiç üzmez. Öncelikle yeme ve içme Türkiye’den daha ucuz. Şehir yoğun ve kalabalık ama hemen hemen her yere yürüyebilirsiniz. Festival sıkarsa şehirde sizi muhakkak güzel bir zaman bekliyor. 

Gidilecekse uçak ve konaklamayı önden çözmekte fayda var. Zaman yaklaştıkça fiyatlar epey artabiliyor. Ama bunları önden çözerseniz çok maddi hasar görmeden gider gelirsiniz. “İyi de Ben daha önce Barcelona’ya gittim” diyorsanız işin birebir aynı line-up ile çıkan Madrid ve biraz daha rafine versiyonu olan Porto ayakları da var. 

Bu arada son dakika haberi olarak şunu da verelim: Primavera Madrid’in ilk günü hava muhalefeti sebebiyle iptal edilmiş!