Geçmiş ile gelecek arasında: Rahmi Aksungur - Retrospektif
Yazı: Tuğçe Hitay
Türkiye’nin en önemli heykeltıraşlarından Prof. Rahmi Aksungur’un Retrospektif sergisi İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde 14 Temmuz’a dek ziyarete açık. Adından anlaşılabileceği üzere, dünden bugüne Aksungur’un çalışmalarını eskizleriyle, heykel çizimleriyle, notlarıyla birlikte deneyimleme imkânı sunan sergiden izlenimler ve sanatçının kariyerinden kimi satır başlarını bir araya getirdik.

Geçmiş ile geleceği aynı potada eriten sergi, dikkatli izleyiciler için bir film şeridi niteliğinde. Aksungur, Türkiye’nin toplumsal yapısını sanatıyla ortaya çıkarıyor, ortak hafızamızdaki izleri canlandırıyor. İlk olarak sanatçının henüz 13 yaşındayken, bulduğu metallerle yaptığı heykelin fotoğrafıyla karşılaşıyoruz. Bu, Rahmi Aksungur’un heykellerinde kullandığı malzemelerin çeşitliliğine yönelik ilk izlenim. Geleneksel heykel sanatını bronz, ahşap, taş ve kompozit malzemeleri kullanarak bambaşka bir boyuta taşıyor sanatçı. Sonrasında ise kronolojik bir dizimi takip ediyoruz. Aksungur, serginin hazırlık aşamalarına dair sorumuzu şu şekilde yanıtlıyor:
“Retrospektif serginin hazırlıkları başlayınca yapıtların yüzlerce fotoğraf ve çizimini gözden geçirdim. Tüm yapıtları bir araya getirmek olanaksız olsa da yaptığımız seçimler sanat yaşamım ve yapıtların akış yönü hakkında genel bir fikir veriyor. Bu sergi, benim için de geçmişi gözden geçirmek adına iyi bir fırsat oldu.”

70’lerin sonlarında görmeye başladığımız ızgara formu (grid) zamanla çalışmalarında ayrılmaz bir parça hâline geliyor ve onunla özdeşleşiyor. Grid, Aksungur’un heykellerinde yalnızca sanatsal ya da estetik amaçlı kullandığı bir form değil; aynı zamanda boyutlar arası geçişkenlik kılan, izleyici ile yapıtı mekânsal anlamda birleştiren bir öge. Kullandığı materyaller ile ızgara formu birleşince modern heykel sanatına yenilikçi bir yaklaşım getirmiş oluyor Rahmi Aksungur.
Sanatçının 80’lerde ürettiği yapıtlarının ise bireysel psikolojik etkilerin ötesinde, darbe sonrası Türkiye’nin sosyolojik bir dışavurumu olarak okunabileceği kanısındayım. “Tereddüt”, eyleme geçmekle durmak arasında kararsızlık yaşayan bir insan figürü. Kimliğinin belirsizliğiyle izleyiciye empati uyandıran bireysel ve kolektif bir ikilemin simgesi âdeta. “Gece”, kimlik arayışında, kendini tanıma sancısında sorgulamaların bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Yine aynı dönemdeki çalışması “Dörtgen”, sergide en çok dikkatimi çeken heykeller arasında. Bu heykelde de ikilem temasını görmek mümkün. Dörtgenin keskin hatlarının bir düzeni ya da istikrarı çağrıştırdığı; insan figürlerinin de bu çerçevelemenin dışına çıkma eğiliminde olduğu hissi baskın. İnsan, hatta doğa da öyle değil midir? Doğa, tüm baskılara karşı bozarak, çatlatarak bulur çıkış yolunu.


90’lı yıllarda “Tanık” ve “Tahammül” heykelleri dikkatimi çekiyor. Dönemin öğrenci hareketlerini ve bu sırada Rahmi Aksungur’un akademide öğrencilerle iç içe olduğunu düşününce yine heykellerinin toplumu aynaladığını söylemek mümkün. 2000’ler ülkede pek çok değişimin, dönüşümün olduğu yıllar. Sanatçının bu dönemdeki eserleri arasında balık figürleri göze çarpanlar arasında. Çalışmalarında canlı varlık figürlerini kullanan Aksungur için balık, farklı bir yer tutuyor. Bunun en güzel örneklerinden biri 2023 yılında, Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi için ürettiği “Özlem” adlı çalışması. “Özlem”, Marmara Denizi’nde artık nadiren görülen bir kılıçbalığı. İnsanın doğaya nasıl zarar verdiğinin en isabetli anlatılarından.
Rahmi Aksungur’un balık figürlerine aslında İstanbullular aşina. Moda’da Mehmet Ayvalıtaş Meydanı’ndaki kırmızı, demirden balık heykeli Rahmi Aksungur imzası taşıyor. Meydandaki balık heykelinin bir fotoğrafının da sergide olduğunu belirteyim. Aksungur’un, topluma açık alanlarda gördüğümüz çalışmalarından biri de Ankara’da, Atatürk Orman Çiftliği arazisinde bulunuyor. Devlet Büyükleri Mezarlığı içinde “Cumhuriyet Tarih Yolu” olarak adlandırılan bir alan burası. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk geniş kapsamlı heykel düzenlemesi. 19 Mayıs 1919’dan Cumhuriyet’in kurulduğu güne kadar olan önemli ve değerli olaylar Rahmi Aksungur’un heykelleriyle canlandırılıyor burada. Retrospektif sergisinde bu heykel düzenlemesi, fotoğraflar ve açıklamalar ile galeriye taşınıyor.

Söz ettiklerim dışında Rahmi Aksungur’un son dönem çalışmalarında ahşap ve kompozit malzemeleri kullandığını, canlı renkleri tercih ettiğini görüyoruz. Doğada görülen varlıkları kendine özgü formlarıyla, karmaşık tasarımlarıyla birleştirerek düşündürücü çalışmalar yapıyor. 80’lerde “Dörtgen”de gördüğümüz geometrik formlarla doğal olanı harmanlaması günümüzde de yenilenerek sürüyor. Doğa ile insan müdahalesi arasındaki çatışma ya da etkileşim Aksungur’un çalışmalarının teması olmaya devam ediyor. Geçmişten gelen bireysel ve kolektif bilinç arasındaki uyum kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
Rahmi Aksungur’un sanatında mitolojik ögelerin etkisi de yaşantısının her dönemde yaptığı üretimlerde kendini gösteriyor. Özellikle Antik Yunan ve Mısır kültürlerinden izlerle yoğun olarak karşılaşıyoruz. Kültürlerarası bu etkileşimin sanatına yansıması kaçınılmaz. Yazıyı, Aksungur’un mitolojiye olan ilgisinin işlerine nasıl sızdığına dair sorumuza verdiği yanıtla noktalayalım:
“Heykellerin bir bölümünde mitolojik, mistik, ezoterik etkiler olması doğaldır. Türkiye gibi medeniyetlerin kesiştiği bir ülkede yaşıyoruz. Geçmişe dönük derin bir kültür birikimi var ülkemizde. Tabii ki bu alanda epey okumalarım oldu ama esas etki çocukluğumdan geliyor. Aile tatillerimizi Ege’de, Anadolu’da antik kentleri gezerek geçirirdik. Beş yaşımdan itibaren onlarla sayısız belde ziyaret edip tarihi yapıları dolaştım, buraların hikâyelerini dinledim. Gezdiğimiz yerler beni görsel açıdan önemli şekilde etkiledi. Yapıtlardaki izlerin de bu birikimlerin etkileri olduğunu söyleyebilirim.”
