Hikâye her zaman önemlidir: Şansım Adalı ve Anıl Can sohbeti

İllüstrasyon: Sadi Güran - Hazırlayan: İlayda Güler

Geçmiş ve geleceği aynı yerde buluşturan, tarihten kalanı teknolojiyle yoğuran iki tasarımcı Şansım Adalı ve Anıl Can. Şu sıralar yaşamını Dubai – İstanbul hattında sürdüren Şansım Adalı, kurucusu olduğu Sudi Etuz markasının koleksiyonlarını üretirken, destekleyici bir araç olarak sık sık yapay zekâyla vakit geçiriyor; Midjourney mesaisinin kimi çıktılarını Instagram’da @sudietuz.ai hesabından da paylaşıyor. Sudi Etuz’un birkaç sene önce, marka yüzü olarak CGI model kullanmak gibi girişimleri de olmuştu.

Kostüm tasarımcısı ve sanat yönetmeni Anıl Can ise Esquire Türkiye dergisinde devam eden Moda Direktörlüğünün yanı sıra yapay zekâ teknolojisinden yararlanarak ürettiği kuir bakışlı retrofütüristik görüntülerle çeşitli sergilerde yer alıyor. Kendisini Mabel Matiz’le uzun süreli ortaklığından da hatırlayacaksınız. Anıl Can; yönetmenliğini, sanat yönetmenliğini ve styling’ini üstlendiği “Fan” videosuyla 5 Ekim’de gerçekleşen Bant Mag. Video Klip Ödülleri‘nde, En İyi Sanat Yönetimi / Konsept kategorisinde Altın Mirket’e uzanmıştı.

Şansım Adalı ve Anıl Can bir sabah Zoom’da buluştu; kendi pratiklerinde yapay zekâya biçtikleri rol, tasarımda hikâye anlatımına bakışları ve dahası hakkında konuştu.

Anıl Can – Urban Rain Symphony: Expressive Gestures in Downpour serisinden.
Anıl Can – The Queering of Swan Lake serisinden.
Ben sanatçıyım, Midjourney aracım ya da ben aracım, Midjourney sanatçım

Anıl Can: Selam Şansım.

Şansım Adalı: Selam Anıl.

Anıl Can: Sevgili Bant Mag’in notlarına bakıyorum hemen. Bizden hikâye yaratmak, dünya kurmak üzerine konuşalım istemişler.

Şansım Adalı: Bunu yapay zekâ açısından mı değerlendireceğiz?

Anıl Can: Bence birleştirebiliriz. Yapay zekâyla ne durumdasın şu anda?

Şansım Adalı: Biz her hafta mutlaka tasarım ekibi olarak kullanıyoruz, Midjourney’i kullanıyorum ben, Dall-e’dense Midjourney bana daha pratik geliyor, daha kolay. Şöyle yapıyoruz mesela: Bir müşteri geliyor, benim bir tasarımımı veya kendi hayalindeki şeyi anlatıyor; ben onları birleştirmek için tasarım ekibinin bir parçası olarak kullanıyorum, alternatif üretmek için hıphızlı. Bu aşırı keyifli çünkü biz insan gücüyle yaparken, aynı şeyi o bize yapıyor; bir ekip arkadaşı olarak kullanıyorum ben onu.

Anıl Can: Çok iyi bir asistan. Çok bilgili, senden daha iyi bilgileri olan bir asistanı yönlendiriyorsun; o çok iyi. Bu bende şöyle evrildi: Sergilere katılıyorum, edisyonlar satılıyor. Bu bana çok yeni bir dünya açtı, çok eğlendiğim ve keyif aldığım bir dünya açtı. Bir yandan da kendi işim ben hayatımı moodboard yaparak geçirdiğim için. O moodboardlar da artık çok command+alt ve yapay zekâ gibi bir şeye dönüştü benim için. Anlattığım şeyi çok hızlıca görselleştirmek çok güzel bence.

Şansım Adalı: Yarattığın dünya da mükemmel bu arada, ben bayılıyorum yaptıklarına. Mükemmel görünüyor.

Anıl Can: Ben bu arada böyle bir şeye dönüşebileceğini fark etmemiştim. Sen de ilk keşfettiğinde eminim öyle bir his yaşamışsındır. Ben sadece “Allahım, çok güzel.” falan diyordum.

Şansım Adalı: Çok eğlenceli, çıkamıyorsun.

Anıl Can: Bir anda paylaşıyordum, sonra bana kapılar açtı. Mesela Zaha Hadid ekibi ile Londra’dan sürekli Zoom yapıyoruz, Atina’dan bir galeri ile konuşuyorum, Shutterstock’la iş birliği yapabildim, Mamut sergisi yaptık, karma sergilere dâhil oldum. Bunlar bende bir peri kızı etkisi yarattı bir anda, yeni bir pencere açtı. O yüzden ekstra seviyorum ama senin de dediğin gibi işimde de seviyorum ve aşırı kullanıyorum. Bu arada konsept yaratma ve yeni bir dünya kurma üzerine: İnsanlar bilmedikleri şeyden korkuyor her zaman. Bununla ilgili de acaba etik mi değil mi falan filan gibi sorunlar var. Hatta telif davaları vardı, yeni sonuçlandı. Buna ben şöyle bakıyorum: Mesela Basquiat tarzında resim yapan belki de bir buçuk milyon insan vardır; birebir stil uyguluyorlar. Onun oradan ilham alarak yeni bir şey üretmesiyle benim o print’i yapay zekâda tişörtün üstüne koymam arasında ben bir fark görmüyorum. 

Şansım Adalı: Ben şöyle düşünüyorum: Orada bunu üreten bir kişi, yani sen, Anıl Can’sın. Ve yaptığın işi, seni herkes tanıyor bizim sektörde; bu işte en iyilerden birisin. Dolayısıyla sen yapay zekâdan evvel o moodboardları yaratıp, hayalinde bu dünyayı gerçekleştirecek kostümleri buluyor, oluşturuyordun. Senin zaten işin buydu. Sen onu araç olarak kullanıyorsun, o senin aracın. Burada sanatçı sensin, Midjourney değil. Burada seni bu zamana getiren birikim seni Anıl Can yapıyor. Anıl Can onu tool olarak kullanıyor, buna kimse bir şey diyemez. Sen bu tool olmadan önce de Anıl Can’dın. Sen bununla yeni kapılar açtın ve o birikimle yaptıklarınla zaten herkesin takdir ettiği, top isimlerin çalıştığı bir stylisttin. Şimdi bu kapıda yaptığını daha hızlı ve başka bir araç kullanarak yapıyorsun.

Benim burada baktığım genelde bu oluyor. Benim kızım şunu yapıyor: Sadece prompt olarak rainbow, elf yazdığı zaman Midjourney yapıyo her şeyi; inanılmaz sonuç veriyor. Orada araç, insan; sanatçı, Midjourney. Sanatçı Midjourney ise senin, “Ben bunları bunları yazdım.” diyebilme lüksün yok. Seni prompt yazman için kullanmış sanatçı Midjourney oluyor. Dolayısıyla ben burada buna bakıyorum; kim bunu yapan? Bunu yapan kişi eğer işi yaratıcılığa dayalı biriyse ben kabul ediyorum, seviyorum. Diyorum ki yapamadıklarını yapabilen bir araç var. Fakat evde oturayım, prompt yazayım, mükemmel şeyleri Midjourney yapsın basayım, sergi yapayım; o olmaz.

Anıl Can: Güzel ayırdın.

Şansım Adalı: Şu olabilir: “Ben aracım, Midjourney sanatçım. Prompt yazdım, bunları çıkardı.” diyebilirsin. Sanatçı olarak onu lanse etmen gerekiyor.

Anıl Can: Onun influencer’ı gibi olabiliyosun hatta bir noktada böyle.

Şansım Adalı: Hatta bana da böyle bir şey gelmişti Contemporary’de. Dedim ki “Arkadaşlar, yavaş!” Şimdi, ben bir kostüm yaratacaksam ve bu kostümü yaratmakta Midjourney’i kullanacaksam, bunların enstalasyonunu yapacaksam ya da giydirilmiş şeyler çıkaracaksam OK’im ama ben prompt yazacağım ve Midjourney benim daha önce hiç yapmadığım şeyleri çıkaracaksa, bu iş birliğindeki sanatçı o oluyor. Beni dedim rezil edersiniz, ben bunu yapamam. Ben ne için kullanıyorum Midjoruney’i? Sosyal medyada içerik için kullanabilirim; kıyafetlerle alakalı, kendi yaptığım şeylerle alakalı sketchlerim gibi. O tarzda şeyler çıkarabilirim; buna tamamım. Bu konuda bilinen biriyim, yaparım bunu ya da tasarım ekibinden biri olarak da kullanabilirim ama atıyorum; doğa manzaları yapmak, portreler yapmak… Ben değilim ki o, çizemiyorum ki öyle güzel; anladın mı ne demek istediğimi? Sen ama o dünyayı dekorla kurabilirsin, sen o kostümleri yapabilirsin zaten. Onları sen düşünüyorsun ya da sevdiğin tarzları sen birleştirdin ya da sen o çekimi yaparsın zaten. Burada telif haklarına dönüyorum: Bu kişi ne yapıyor? Çünkü benim çocuğum da sanat çıkarabiliyor o zaman. Böyle bir şey yok. Henüz fikrim böyle ama biri gelip, benim bakış açımı da değiştirebilir, bilmiyorum. Şimdilik böyle düşünüyorum.

Şansım Adalı – The Aliens serisinden.
Şansım Adalı – The Kids serisinden.

Anıl Can: Moda sektörüne etkisi hakkında ne düşünüyorsun? Bant Mag. ekibi de sormuş. gelecekte neyi değiştirecek ya da değiştiremeyecek?

Şansım Adalı: Bir kere işleri hızlandırıyor. Şöyle bir geçiş aşamasındayım: Kâğıt-kalemden başlayıp Photoshop’a, İllustrator’a, derken iPad’e… İşimi kolaylaştıran ekipmana ve uygulamalara, şimdi de yapay zekâya… Bütün bu geçişi yaşamış biri olduğum için işleri kolaylaştıran bir araç olarak görüyorum şu anda. Kendi tasarım ekibimden de aynı şeyi istiyorum; moodboard yapıyoruz, konu şu, sketchler şu. Net hızlandıran bir araç benim için şu anda. Bazı görseller, hiç beklemediğin ilhamlarla karşılaştırıyor seni ve tabii ki bir şeyleri tetikliyor; bakış açını değiştiriyor. Belki hayal gücünü büyük bir baskıyla ileri iten bir şeye dönüşüyor; aklında, bilinçaltında belki var olan ama görünce “Vaaay, aslında bu buna dönüşebilir; bu malzemeden olabilir.” dediğin görseller yaratabiliyor. Dolayısıyla tasarımcıların işini alacak da şöyle olacak da gibi bir durum yok bence böyle beraber çalışırsan. Midjourney moda tasarım odaklı bir program değil ama moda tasarım odaklı bir şeyde beni deney olarak kullandılar. Türkiye’de müthiş bir yazılım ekibi, bunun sadece modayla alakalı olanını yapıyor. Yakasını, etek boyunu değiştirebileceğin; spesifik şeylerle oynayabileceğin, sadece bu alana yönelik gelişmiş bir program yapıyor. Bu çok güzel bir şey, böyle şeyler geldiği zaman…

Anıl Can: Hazırlıklı olmak gerekiyor galiba.

Şansım Adalı: Bu, işleri pratikleştiriyor. Atıyorum Levi’s bunu şunun için kullanıyor: 300 ayrı modeli çekemezsin. Kullanıcıların kimi daha kısadır, kimi daha topludur. 10 tane, 20 tane model çekebilirsin. Hem renk farkı olabilir hem boy farkı olabilir ama milyonlarca insanız; bunu nasıl çekimlerle koyabilirsin ki? Koyamazsın. Midjourney’i öyle kullanıyorlar. Farklı farklı insan tiplerinde, vücut tiplerinde nasıl durduğunu görebilmek için. Gerçek zannediyorsun; aslında hepsi yapay zekâ üretimi. Moda sektörüne çok faydası olan bir araç bence.

Anıl Can – 1976 Treasures of Istanbul serisinden.
Anıl Can – 1967 Beyoğlu | Istanbul serisinden.

Anıl Can: Ben de öyle düşünüyorum. Söylediklerine katılmakla beraber, bir tanesi ile ilgili bazen de tam tersi bir şey düşünüyorum; onu söyleyeceğim. Bazen o kadar düz ve akla ilk geleni veriyor ki, yapmamam gerekeni anlıyorsun. ARGE 101’i de görüyorsun: “Bu datada demek ki en basic fikir bu, bunu ele ve yeni bir şey üret.” gibi. Her yerden seni destekliyor yani o açıdan bakarsak, o hoşuma gidiyor.

Şansım Adalı: Aynen, ben bazen o kadar eğleniyorum ki prompt’u ChatGPT’ye yazdırıyorum, şunu güzel bir yazıversene detaylı diye. En son bir videoya, müziğe falan da baktım, dedim “Yok.”. Hakikaten içine girince çıkamayacağım bir şey.

Anıl Can: Ben videoya hakimim biraz bu arada, videoyu deniyorum. İstediğim kıvama gelmesini bekliyorum, o zamana kadar güncel kalmaya çalıştığım için ara ara app’e girip sürekli bir şeyler yapıyorum ama asla son hâlinde değil şu an. Yine de güzel bir yere gidiyor; o da sinema sektörünü muhtemelen inanılmaz bir noktaya getirecek ve geliştirecek.

Şansım Adalı: Tabii tabii.

Anıl Can: Heyecanlıyım ama video için, böyle güzel hiperrealistik bir video çıkarabileceğim günü merakla bekliyorum.

Şansım Adalı: Bence güzel olacaktır. Ben hayal ediyorum mesela. Senin yaptığın dünyanın canlanması inanılmaz olur, o kadar güzel olur ki… Ben arada Koray’a (Birand) soruyorum, “Var da daha iyi değil.” diyor mesela. 

Sudi Etuz Sonbahar Kış 2023 Koleksiyonu’nun tasarım sürecinde kullanılan yapay zekâ modellemesi.
Sudi Etuz Sonbahar Kış 2023 Koleksiyonu için yapay zekâ desteğiyle hazırlanmış üstteki tasarımın üretilmiş hâli.
Her şeyden ilham alabilme kapasitesine sahip olmak

Anıl Can: Aslında konuşmamız gereken her şeyi konuşmuşuz gibi sohbet akışında. İlham havuzumuzu sormuşlar, bugününüzü şekillendiren çeşitli karşılaşmalar demişler.. Bu soru bana hep zor gelir; senin de öyle olduğunu düşünüyorum aslında, her şeyden ilham alabilme kapasitesine sahip olmak diye bir şey var. Şu an sosyal medyadan ilham alabiliyorum çünkü ona göre şeyler takip ediyorum. İlham almak için çaba sarf etmediğimiz bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum ben açıkçası. Atıyorum, gideyim şurada şu kitabı açayım, okuyayım gibi değil de takip ettiğin bloglar da dâhil, dergiler de dâhil, sana bunu kolayca sunuyor. O yüzden ilham aldığın bir şey deyince özellikle söyleyemiyorum. Ama sen koleksiyon ilhamı gibi konularda ayrıca çalıştığın için onu belki söyleyebilirsin.

Şansım Adalı: Bir de sen yaptığın işte çok fazla hayal dünyasına da dâhil olup, mecburen o ilhamın ortak bir parçası olmaya da çalışıyorsun ya… Moda tasarımcıların en güvendiği gözdür stylistler, yani “Ben böyle bir dünya yarattım, böyle bir şeyden ilham aldım, böyle bir şey yarattım.”ın en tatlı misafiridir. Gelip bir anda her şeyi değiştirir. O yüzden senin açından bence ekstra besleyici bir şeydir belki. Tabii ki her şeyden ilham alıyoruz hepimiz; antenler açık, gözler açık… Ama benim inatla beslendiğim yerler, hem geçmiş hem gelecek oluyor. Tarihle alakalı, antik şehirlerle alakalı belgeseller izlemeye bayılıyorum. Beni ürkütüyor, hafif rahatsız ediyor; seviyorum bu neymiş, şu neymiş, merak ediyorum. Eski medeniyetleri merak ediyorum. Oradaki hikâyeleri merak ediyorum. Bir de teknolojik gelişmeleri çok merak ediyorum ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi. Eskiden ilham alıp, bunu yeni teknolojilerde kullanmak gibi şeyler, öyle hikâyeler beni çok etkiliyor. Öyle şeyler okuyorum, mesela The Humans diye bir kitap var, onu okuyorum şimdi. Bir matematik profesörü, insanlık açısından çok önemli bir matematik teorisini kanıtlıyor ve bunun bilinmemesi gerekiyor. O yüzden uzaylı biri, o matematik profesörünün yerine geçip, kanıtlanan şeyi bilen herkesi öldürmeye çalışıyor; bu sırada da insanlığı öğreniyor. Komik bir kitap bu arada, çok komik ve insanlarla alakalı şarkılardan tut yedikleri şeylere, verdikleri tepkilere, sokaktaki hâllerine kadar her şeyi eleştiriyor uzaylı. İnsanları öğrenmeye başlıyor ve yavaş yavaş insanlaşıyor. Bizi daha evrimini tamamlamamış yabani yaratıklar olarak görüyor ve bunun komedisini anlatıyor aslında bir yandan. Böyle şeyleri seviyorum; kitaptaki gibi bu işlerin aslında tuhaf, doğal bir mizahı var. Şimdi onu açıklayamayacağım tam ama eski bir medeniyetin bir inancının ne kadar ilkel olduğunu düşününce, kendinin de ne kadar ilkel olduğunun farkına varıp, uzayda bir yerlerde medeni birileri var ama demek… Böyle enteresan bir şey var beni etkileyen; bunu da tasarımlara nasıl döküyorsun dersen: Duyduğum bir hikâye ya da bir görsel hoşuma gidiyor, o bir ilham verebiliyor. Maalesef bu çok hızlı tüketim dünyasında da hikâyelere eskisi kadar yer yok gibi. Eskiden herkes felsefesini anlatırdı. Öyle olmuyor artık, ne satar ne satmaz…

Anıl Can: Şu anki her şey daha bir ambalaj odaklı sosyal medya yüzünden.

Şansım Adalı: Evet ama yine de hikâye her zaman önemlidir.

Anıl Can: Tabii, insanın kendisini besleyen bir şey zaten.

Şansım Adalı: Ürününü aldığı kişiyi; kim bu, neyi anlatıyor, nasıl biri diye merak edip alan insan da çok.

Anıl Can: Bir yandan ne anlattığına da dikkat etmek de gerekiyor ya, Balenciaga’nın yaşadığı şey mesela… Şu an toparladı ama Balenciaga bile böyle bir şeyin içine düştü yani.

Şansım Adalı: Saçma o da ya, böyle bir şey nasıl gözden kaçar?

Anıl Can: Çok büyük bir gariplik, bence küçük bir belgeseli yapılacak onun sonra. Bana öyle geliyor yani.

Şansım Adalı: Nasıl bir basiret bağlanması… O işler öyle, her anlamda. Mesela benim Türk mitolojisinden yararlandığım bir koleksiyonum vardı, Şarkhan’da Koray Birand’la beraber çektiğimiz video hatta o. Orada aslında ben Asya kültüründen çok etkileniyordum, biz de Orta Asya’dan göçmedik mi zaten; bizim benzerliklerimiz nedir, bizim ejderhamız yok mu? Ben kalkıp onların ejderhasını kullanamam ama bizim yok muymuş ki derken derken, bir baktım Türk mitolojisinin olduğundan haberim bile yok. Daha önce hiç ilgimi çekmemiş yani ve öylece kendi ejderhamızın olduğunu gördüm. Bana ait bir şey, bizim kültürümüze ait bir şey; başkasının kültüründen bir hırsızlık yok. Bizim için şekli çok güzel olan bir ejderha, onlar için başka şeyler ifade ediyor. Dolayısıyla böyle kültürlere saygı duyman gerekiyor. 90’larda, 2000’lerin başlarında olduğu gibi onu beğendim yok kovboy bilmem nesi, onu beğendim hint bilmem nesi diye defileler ya da koleksiyonlar yapamayacağın ve bunu yeni idrak edebildiğin bir dönem. Son 10-15 senede başladı aslında bu saç örgülerine dikkat etme; yaptığın makyaj, kullandığın modeller arasındaki eşitlik vesaire. Bunlar çok güzel ama son 10 senede gelişen bir ortam aslında. E şimdi Balenciaga’nın da böyle bir ortamda tutup da çocuklarla ilgili bu kadar hassas bir konuda yani hani..

Anıl Can: Evet, en kutsala dokundular orada onlar, çok yanlış.

Şansım Adalı: Ne alaka yani, çok saçma. Bu kadar ince şeylere dikkat ederken, bu zaten en temel şeydir ya artık. Olabiliyor demek ki yani ya da komplo diyorsun ya hemen: “Bilerek yapılmış.”.

Anıl Can: İlluminati falan diye…

Şansım Adalı: Dikkat etmek lazım tabii ki. Her hikâyeyi de sevdim, güzel gözüktü diye bir dünya yok yani.

Anıl Can: Evet, artık öyle bir yerde değiliz gerçekten. Güzel bir sohbetti. Teşekkür ederim, günümü güzelleştirdi güne seninle başlamak.

Şansım Adalı: Ne tatlısın valla; benim için de çok güzeldi. Kapatasım gelmedi. Sonunda kavuşmuş olduk.

Anıl Can: Bant Mag. ekibine de teşekkür ederiz bizi kavuşturdukları için.

Şansım Adalı: Bant Mag. ekibi bize podcast yapsın; biz ara ara konuşalım seninle ne yaptın, ne ettin diye.

Anıl Can: Buradan açık teklif veriyoruz.

Şansım Adalı: Öpüyorum çok seni, Bant Mag. çok teşekkürler.

Deşifre: Meltem Demiraran