Az zamanda çok şey anlatma çabası: Saturday Night
Yazı: Utkan Çınar
Kanadalı sinemacı Jason Reitman, 2007’de Juno ile dünyanın dört bir yanında kalplere yerleştikten sonra Up in the Air (2009), Young Adult (2011) ve Ghostbusters: Afterlife (2021) gibi Hollywood yıldızlarını künyesinde buluşturan filmlere imza atmıştı. Filmekimi ile Türkiye prömiyerini yapan son işi Saturday Night, tüm zamanların en uzun soluklu TV şovlarından biri olan Saturday Night Live’ın ilk yayını öncesinde yaşananları konu ediyor.
*Bu yazı, henüz Saturday Night filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân
Bu konuda oldukça spesifiğiz. Tarih 11 Ekim 1975. Saat 22.00 ile 23.30 arası. Mekân Manhattan, New York’taki Rockefeller Center’ın 8. ve 9. katları.
Konu nedir?
50. sezonuna geçen ay start veren, ABD’de varyete şov konusunda çığır açmış, skeç kültürünü yaratmış, bünyesinden Eddie Murphy, Adam Sandler, Will Ferrell, Bill Hader, Jimmy Fallon gibi ileride şöhrete kavuşacak bolca komedyen, oyuncu, yazar, sunucu çıkarmış, artık bir enstitüye dönüşmüş Saturday Night Live (SNL) adlı programın ilk bölümünün canlı yayınından önceki bir buçuk saatteki kaosu izliyoruz. Bir başka deyişle; programın yaratıcısı Lorne Michaels’ın tüm aksiliklere rağmen her şeyi kontrol altında tutmaya çalışma çabalarını.
İzlemeden önce bilmemiz gerekenler
Yönetmen Jason Reitman’ın artık dolu bir portfolyosu olsa da 2007 tarihli Juno’dan sonra pek fazla akılda kalıcı işlere imza attığını söylemek zor. Bu film de ne kadar akılda kalır bilinmez ancak en iyi işlerinden biri diyebiliriz. Oyuncu kadrosu Willem Dafoe, Nicholas Braun, Rachel Sennott ve J.K. Simmons dışında çok bilindik yüzlerden oluşmuyor. Genelde canlandırdıkları isimlere fiziksel benzerlikleriyle seçilmiş oyuncular.
En çok neyi sevdin?
Oldukça dar alanlarda el kamerası kullanımı ustaca. Oyuncular da canlandırdıkları gerçek karakterlere bir taklitten öte, saygıyla eğilmişler. Bu da filmin en iyi yanlarından biri. George Carlin, John Belushi, Chevy Chase, Andy Kauffman, Billy Crystal, Jim Henson gibi birçok komedi efsanesinin bu kadar dar bir alanda buluşmasına tanık olmak keyifli; oldukça da iyi canlandırılmış. Özellikle yazar Michael O’Donoghue, sivri diliyle en ilgi çekici karakter. Ekipteki birçok isim gibi SNL öncesi ABD’nin en önemli ve “arıza” mizah kuruluşu The National Lampoon’dan gelmiş olması da önemli. SNL; daha isyankâr, daha deneysel, daha sanatsal olduğu bu ilk yıllarında hakikaten de çığır açıcı işlere imza atmaktaydı. O’Donoghue de bunu sağlayanlardan biri. Yeni kuşakların bunlara tanık olması güzel. Genel olarak diyalog yazımı da oldukça başarılı.

En az neyi sevdin?
Çok fazla olayı ve karakteri bu kadar kısa süreye sığdırmak kolay değil. Bazen ritim baş döndürücü hıza çıkıyor. Ayrıca klasik Hollywood klişelerine düşülen anlar; “şeytani” kanal yöneticilerinin yola gelmesi, tuğla döşemeye herkesin yardım etmesi gibi sahneler, konunun isyankâr tarafına bayat tezatlardı. Kafası güzel asistan gibi karakterler de fazla kolaycıydı.
Bazı isimlerin fazla karikatürize, bazı isimlerin de görece gerçekçi canlandırılması da bir tutarsızlık yaratıyor. Bir de canlandırılması harika olsa da Jim Henson gibi bir efsanenin dalga malzemesinden ibaret olması çok iyi bir fikir değil kanımca. Yaşanan karmaşanın seviyesi de biraz abartılmış; sanki canlı yayından birkaç saat önce programı yapacaklarından haberleri olmuş gibi müthiş bir iş bilmezlik yansıtılmış. Gerçeğin böyle olması mümkün değil. Dediğim gibi filmin yaklaşımının gerçekçi mi yoksa karikatürize olması gerektiğine karar verilememiş gibi.
En çok hangi sahneye yükseldin?
George Carlin’in çenesinin kitlendiği ânı ve Billy Preston şarkılarını seçerim.
Modunu nasıl etkiledi?
SNL’e ve yukarıda bahsini geçirdiğim isimlere ilginiz varsa her halükârda eğleniyorsunuz. Filmden sonra tabii ilk bölümün gerçeğini bulup izlemek kesinlikle yapılması gereken bir aktivite.
Kimler sever?
Açıkçası konuya, isimlere biraz hâkim olmak gerekiyor. Filmin kaotik teatral yapısı ve hızı nedeniyle belli bir altyapı olmadan takip etmek zor. Bilgilendirici bir girizgâh ihtiyacı var. O yüzden bir dizi mantığı düşünülebilirmiş sanki. 5-6 bölümlük bir yapıma rahatlıkla dönüşebilir; hatta zamanda atlayarak sonraki yıllardaki önemli oyuncu ve yazar kadrolarına da değinilebilirmiş. Bu minvalde bir yapım, SNL’in son yıllardaki, maalesef, acınası hâlinden çok daha ilgi çekici olurdu.
Bunu seven şunları da sever
Akla hemen kendisi de SNL çıkışlı Tina Fey’in, 2006-2013 yılları arasında yayınlanan başarılı dizisi 30 Rock geliyor. O da canlı bir komedi programının mutfağını sit-com mantığıyla işliyordu. Filmin de ondan esinlendiği bariz. Peter Bogdanovich’in Noises Off adaptasyonu da sahne arkasına değinen, benzer damardan pek başarılı bir film. Yukarıda da bahsini geçirdiğim The National Lampoon ile ilgili Drunk Stoned Brilliant Dead: The Story of the National Lampoon isimli belgeseli de şiddetle tavsiye ederim.
Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar …
O dönem kadronun siyah ve kadın isimlerinin geri planda kaldığı eleştirisi yapılırdı. Filmde bu konuya yüzeysel bir şekilde girilse de özellikle kadın oyuncuların geri planda kaldığını söylemeli. Bunda tabii kötü niyet olduğunu düşünmüyorum, filmin kısa sürede çok şey anlatmaya çalışmasının bir sonucu.